• (bkz: kin gütmek).
  • kininizi yagli ve yuksek kalorili yiyeceklerle beslemeyiniz.. kolesterol yapar, selulit yapar..
  • hayatın bir döneminde birine/birilerine karşı yapılan hata, kalbi yoran hede.**
  • kin beslemeye karar vermiştim ki, günde 3 öğün nefretin bünyemde var olamayacağını fark ettim.
  • kin beslemek yerine kedi beslemeyi tercih edin. nankördür falan ama zararı kendinedir.
  • zehiri kendin içip, karşındakinin ölmesini beklemek.*
  • insan, kin beslediğinin içten içe yok olmasını arzular. yok etmek, -en temelinde- kötü bir şey olduğuna göre, kin beslemek hiç bir şartta bireye mutluluk getiremez.
  • 2-3 sene önce bir arkadaşa söz verdim bi konuda. 8-9 ay sonrası için yapılan bir plandı ama önemli de bir şeydi. yani birlikte yapmaya karar verdiğimiz bişeydi. ulan ayıplı bişey anlatıyor gibi oldum ama öyle değil. neyse o 8-9 aylık sürede bu kızdan çok daha fazla sevdiğim arkadaşlarım da bunu benle yapmak istedi.* ama ben kıza söz verdiğim için onları kibarca reddettim. arada da bu şeyi yapabilmemiz için kızın bütün işlerini hallettim baya bi uğraştım falan.*

    neyse 8 ay sonra kız beni aradı, "ya timbir söz vermiştik sağol çok uğraştın biliyorum ama senin için de sorun olmazsa ben bunu başka bi arkadaşla yapçam" dedi. ulan köpek, bana önceden söyleseydin ya ne son gün söylüyosun ben de senden daha çok sevdiğim insanlar söylediğinde kabul ederdim onları. artık ne dicem "tamam sen bilirsin sorun değil" dedim. neyse neticede herkes ayarlayacağını ayarladı ben göt gibi kaldım ortada.

    kıza da sinir oldun arayıp sormuyorum artık. sonra 3-5 ay sonra bi gün yeni tanıştığım biri aradı, bak kim var yanımda dur telefona veriyorum dedi. bi verdi bu kız, ulan ben o kadar sinirliydim güya kıza. yaa timbir nabeer filan dedi "aaaaaaaa esra sen misin napıyosun yaa nerelerdesin" diye cıvıl cıvıl şakıyodum en son. yani baya içimden gelerek yaptım bunu, telefonu kapattığımda naptım lan ben şimdi dedim tabii ama artık çok geçti. of bunu nereye bağlicam bilemedim ama çok mutlu hissediyorum şu an ve paylaşmak istedim. fakat mutluluğumla bunun da bi alakası yok iyice karıştım şu an. yarın sabah kafam yerine gelince editlerim belki bilmiyorum. ne biçim bi entry oldu bu ya. neyse bu da böyle olsun.
  • tuhaf bir eylem..tuhaflığı bana yabancılığından geliyor zira övünmek gibi olmasın birine karşı kin beslemenin nasıl bir şey olduğunu gerçekten bilmiyorum..bu konuda kendime dürüst davranmaya çalışıyorum.. şöyle bir geçmişimi yokluyorum ama yok..

    övünmek gibi olmasın dedim ama sanırım övünülecek bir şey değil bu hatta acınacak bir durum bile olabilir.. gerçekten emin değilim bu konuda..oldukça kafamı kurcalayan bir mesele..en çok övündüğün özelliğin nedir diye sorsalar mesela sabırlı olmamdır diye cevap veririm sanırım. peki insanı sabırlı kılan nedir? insan neden sabreder?

    sabrı öfkeyi yutmak olarak tanımlayalım hadi..gerçekten de çok nadir öfkelenen biriyim..bu böyle bir ihtiyaç hissetmediğimden değil elbette sadece bu duyguyu bastırma konusunda profesyonel olmamla ilgili..peki neden yutuyorum öfkemi? daha iyi biri olmak için..daha iyi biri olmak için mi daha iyi biri olarak görünmek için mi? emin değilim.. ikinci ihtimali doğru kabul edelim..

    daha iyi biri olarak görünmek sana ne kazandırır? insanlar seni daha çok severler..insanlar seni daha çok severlerse ne olur? sen mutlu olursun..olur musun? emin değilim ama olmam sanırım..neden olmam? çünkü insanlar benim iyi olduğumu düşünsün diye öfkemi yuttum ve aslında istemediğim bir şeyi kendime istiyormuşum gibi yutturdum..bu durum bir çelişki doğurdu..bu çelişki benlikte bir iç çatışmaya neden oldu..bu iç çatışma iç bütünlüğü yani huzuru baltaladı..sonuç: mutsuzluk..

    öfkemi açığa çıkarsaydım ne olurdu? belki bu içimdeki nefreti beslerdi.. nefret belki ileride kine dönüşebilirdi..bu ne işe yarardı peki? bir işe yaraması lazım mı? bilmiyorum.. yaradığını varsayalım..öfkemi yutmadım ve bağırıp, çağırarak tepkimi ortaya koydum..karşı tarafın kırılma ihtimalini önemsemeden içimdeki öfkeyi açığa çıkardım..hak etmiş miydi? bence etmişti..peki neyi değiştirdi bu? kendine karşı dürüst davrandın..onu kırmamak için kendinden feragat etmedin..şimdi o üzgün ve sen daha huzurlusun..huzurlu musun? değilim galiba..

    ilkinde sen gösteremediğin öfkeni içine attığın için bu öfke birikerek içeride bir huzursuzluğa neden olurken ikincide öfkeni göstermenin rahatlığı bir süre sonra yerini karşı tarafı kırmış olmanın huzursuzluğuna bırakıyor.. ama hani o bunu hak etmişti? işte bütün problem burada ortaya çıkıyor sanırım. hak edene hak ettiği tepkiyi verdiğinde hala suçluluk hissetmen bir yerlerde eksiklik olduğunun bir göstergesi olabilir mi? sana dair, senin kişiliğindeki bir eksiklik bu..eğer hak ettiğini düşünüyorsan ortaya koyduğun tepkinin de arkasında durabilmen gerekmez mi? evet gerekir..

    burada bir eksiklik var..sevgi eksikliği sanırım bu.. insanın sevgi ve şefkate karşı tatmin edilmesi çok zor bir ihityacı olduğu söylenebilir.. bu ihtiyaç zamanında karşılanmadıysa insan bu ihtiyacı karşılamak için alternatif yollar üretiyor kendine..çünkü sevgisizlikten ölebilir insan..gerçkten ölebilir.. öyleyse ne yapıyor? bu ihtiyacını gidermek için etrafıyla kurduğu tüm ilişkileri birer aracı haline getiriyor.. karnı acıktığında bakkaldan ekmek almaya giden insan gibi adeta davranışlarıyla sevgi satın almaya çıkıyor kurduğu tüm ilişkilerde.. kırmızı ışıkta dururken torpidodaki sakızı dilenci kıza veren insanın satın aldığı türden bir huzur bu.. çakma bir huzur, yan sanayi..

    kendisinden kim, ne şekilde, ne isterse istesin ‘hayır’ demiyor mesela.. ‘insanlara hayır diyemiyorum’ geyiği vardır yaa..buna da çok güzel inandırmış kendisini.. geçinip gidiyor öyle.. ‘hayır’ demiyorsun, bunu isteyerek yapıyorsun çünkü hayır demediğinde insanların seni daha çok sevdiği gibi bir yanılgı içerisindesin.. söylemediğin her ‘hayır’ ile sevgi ve şefkat satın alıyorsun aslında.. karşındakinin isteklerini yerine getirdikçe onun gözündeki değerinin arttığını zannetmen, bu bir yanılsama da olsa sana iyi hissettiriyor.. aslında onaylanmaya, sevgi ve şefkate ihtiyaç duyan bir zavallısın sen.. zavallı demeyeyim hadi..eksik diyeyim, olmamış diyeyim..evet olmamış iyi, olmamışsın sen, olgun değilsin yani..kötü bir şey değil bu..çocuksun hala..

    insan sevgi ile büyür ve olgunlaşır.. bu ilgi, sevgi ve şefkatten yoksun yetişenler ise hayatı boyunca bu eksikliği gidermenin çabası içinde çırpınır dururlar..çocukçadır bu çaba ama kesinlikle gerçek bir çabadır ve bir yadırgamanın ya da hakir görmenin muhatabı ya da hedefi haline getirilmemelidir..bir çocuk nasıl sorumluluk almaktan korkarsa, öyle sorumluluktan kaçar bunlar da..ve erteledikçe ertelerle sorumluluklarını ta ki son dakika gelip çatana kadar..biraz şansları varsa son dakikada hallederler işlerini ama o da yoksa acı ve çaresizlikleri daha da katmerlenir..

    şöyle seslenmek isterim bu çocuğa sesimi duyamayacak olduğunu bilmeme rağmen:

    öfkeni göster çocuk, sana ve varlığına karşı bir saygısızlık söz konusuysa, hakkının yendiğini düşünüyorsan korkma, bağır, çağır..hakkını aramadığın durumda hakkınla beraber her defasında haysiyetini de kaybedeceksin çünkü.. sen bağırmadığında sana iyi çocuk, elinden her iş gelir dediklerinde sevineceksin belki ama bu sevinme büyük bir balondan ibaret çocuk!..ilk fırsatta karşı tarafın suiistimaliyle patlayacak bir balon.. gerekirse hırs da göster çocuk, hatta nefret duy! nefret beslenmesi gereken yerde gösterdiğin hoşgörü, boşlukta dönüp dolaşıp günün birinde bir ok gibi saplanacak bir yerlerine..unutma..sana yapılan yanlışı, ihaneti unutma çocuk!..çünkü bir defa aldatan her defasında aldatacaktır..istisnaları boşver..gerekiyorsa isyan et!..insan olmak belki de isyan etmeyi gerektiriyordur.. ortada haksızlık varsa isyan da olmalı çocuk.. unutma, isyan etmezsen hep çocuk olarak kalacaksın!..

    evet tahmin edeceğiniz üzere o hep çocuk olarak kaldı..dün de çocuktu, bugün de çocuk, yarın da çocuk olacak..bazı şeyler değişmez çünkü..bir lanet gibi yapışmıştır insanın üstüne..belki de bir lanet değil aksine nimettir orası da muamma.. ama siz yine de sevin çocukları, yalan da olsa gösterin sevginizi.. kim bilir son tahlilde belki de bu lanet dünyayı kurtaracak olan onların masumiyetidir: çocukluğun masumiyeti..

    güzel bir şarkıyla bitirelim madem tam olsun:

    sokak ortasında bir kadın var bağırıyor
    kendini arıyor, kendini soruyor bağırıyor
    sesi kulaklarımda bir kurşun gibi, patlıyor
    yalan da olsa haklılar, diyoruz ama,
    bu da yetmiyor
    yalan da olsa haklılar, diyoruz ama,
    bu da yetmiyor
    gece yarısı vardiyada işçiler tedirgin üşümekte
    işten değil güçten değil içten, üşümekte
    zaman geçmekte zaman gecikmekte, zaman üşümekte
    yalan da olsa birleşiyorlar ama
    bu da yetmiyor
    yalan da olsa birleşiyorlar ama
    bu da yetmiyor
    gece yarısı bir müzisyen evine yine geç dönüyor
    taksi parası bile yok, cebinde ama evine dönüyor
    iki damla yaş geliyor gözlerinden cigarası sönüyor
    yalan da olsa zenginiz,
    bu bize yetmiyor
    yalan da olsa zenginiz ya
    bu bize yetmiyor
    yalnızım yalnızlığım beni dinlemekte
    yalan da olsa ne var ki bu şarkıyı söylemekte
    yalan da olsa içimden bir bulut akıp gidiyor
    yalan da olsa mutluyum,
    bu bana yetiyor
    yalan da olsa mutluyum ya,
    bu bana yetiyor
    yalnızım yalnızlığım beni dinlemekte
    yalan da olsa ne var ki bu şarkıları söylemekte
    yalan da olsa içimden bir bulut akıp gidiyor
    yalan da olsa mutluyum,
    bu bana yetiyor
    yalan da olsa mutluyum ya,
    bu bana yetiyor..
hesabın var mı? giriş yap