• bu adamlar da simetrik yaşam formu göstermişlerdir.bin kez mail atılp söylendiğinden ayrıntıları tekrar etmeye lüzum görmüyorum.
  • lincoln ve kennedynin hayatındaki benzerliklerden yola çıkan ve de email forwardcıları sayesinde zamanında inboxlarımızı (defalarca) süslemiş olan bu hikaye, bir mucizeden ziyade bir şehir efsanesi, hatta bir hurafedir. ilk olarak başkan john f kennedy'nin suikastının hemen ardından ortaya atılan ve gayet sıradan tesadüflere dayanan bu sözde mucize, insanların tesadüften mucize çıkarımı yapmaya* olan yatkınlıkları sayesinde günümüze kadar ulaşmış, hatta zaman içerisinde tarihsel gerçekleri saptıran yalan yanlış bilgilerin de eklenmesiyle çığ gibi büyüyerek insana "yok artık, bu kadarı da tesadüf olamaz, gerçekten bir mucize olmalı bu" dedirten* bugünkü halini almıştır. ama bu mucizenin içeriğine baktığımızda, istatiksel olarak hiç de şaşırtıcı olmayan olağan tesadüfler, yanıltıcı yarı gerçek bilgiler, ve de düpedüz yalanlardan ibaret olduğunu görürüz. öncelikle bkzlara tıklamaya üşenen, başlığın gerisini okumak istemeyen arkadaşlar için, bakalım neymiş bu mucize dedikleri şey:

    abraham lincoln'un kongreye seçildiği yıl 1846.
    john f. kennedy'nin kongreye seçildiği yıl 1946.

    abraham lincoln'un abd başkanı olduğu yıl 1860.
    john f. kennedy'nın abd başkanı olduğu yıl 1960.

    her iki başkan da bir cuma günü suikasta kurban gitti.
    her iki başkan da başlarına isabet eden kurşunla oldu.

    lincoln'un sekreterinin soyadı kennedy idi.
    kennedy'nin sekreterinin soyadı lincoln idi.

    lincoln ve kennedy güneyliler tarafından öldürüldü.
    lincoln ve kennedy'nin koltuğuna güneyliler oturdu.

    yerlerine gelen başkanların soyadları johnson'di.

    lincoln'den sonra başkan olan andrew johnson'in doğum yılı 1808'di.
    kennedy'den sonra başkan olan lyndon johnson'in doğum yılı 1908'di.

    her iki başkanında soyadında 7 harf vardı.

    lincoln'u vuran john wilkes booth'un doğum yılı 1839'du.
    kennedy'i vuran lee harvey oswald'in doğum yılı 1939'du.

    iki suikastçının de üç ismi vardı.
    iki suikastçının de isimlerinde 15 harf vardı.

    lincoln, "kennedy" isimli bir tiyatroda vuruldu.
    kennedy, "lincoln" marka bir otomobilde vuruldu.

    lincoln'u vuran tiyatrodan kaçtı, bir depoda yakalandı.
    kennedy'yi vuran depodan kaçtı bir tiyatroda yakalandı.

    her ikisi de davaları başlamadan öldürüldü.

    ve son olarak...

    lincoln ölmeden bir hafta önce maryland monroe'daydı.
    kennedy ölmeden bir hafta önce marilyn monroe'ylaydı.

    gelin şimdi www snopes com'un sevgili şehir efsanesi avcılarının yardımıyla madde madde inceleyelim ve çürütelim bu mucizeyi.

    - abraham lincoln'un kongreye seçildiği yıl 1846.
    - john f. kennedy'nin kongreye seçildiği yıl 1946.

    evet, bu ifade kelime anlamıyla doğru; fakat pek de mucizevi sayılamayacak bir bilgi içeriyor. aynı yıllarda kongreye yüzlerce başka milletvekili ve senatör de seçilmişti. ayrıca bu küçük benzerliğin ötesinde lincoln ve kennedy'nin politik kariyerlerinin pek de benzeştiği söylenemez. siyasal kariyerine illinois eyalet meclisi üyeliğiyle başlayan lincoln, başkan seçilene kadar 1846'da bir defalığına seçildiği temsilciler meclisı üyeliği (milletvekilliği mı desek?) hariçinde, başka hiçbir ulusal makama (mevkiye? pozisyona? karar veremedim)seçilememişti; 1854 ve 1858’de senatörlüğe, 1856’da da başkan yardımcılığına aday olup, seçimlerde yenilgiye uğramıştı. kennedy işe, lincoln’in aksine, 2. dünya savaşından sonra atıldığı politik kariyerinde başarıdan başarıya kostu, girdiği her seçimden zaferle çıktı. önce 1946’da temsilciler meclisı’ne seçildi, sonra 1948 ve 1950’de tekrar temsilciler meclisı’ne seçildi, 1952’de senato’ya girdi (massachusetts kontenjanından), 1958’de tekrar senato’ya seçildi, ve 1960’da da başkanlık makamına oturdu. bu farklardan niye hiç bahsetmiyor mucize meraklıları?

    - abraham lincoln'un abd başkanı olduğu yıl 1860.
    - john f. kennedy'nın abd başkanı olduğu yıl 1960.

    siyasal hayatları yaklaşık 100 yıl arayla başlayan iki politikacının başkanlığa da 100 yıl arayla yükselmesinde pek garip bir şey göremiyorum ben. ayrıca amerika’da başkanlık seçimlerinin 4 yılda bir yapıldığını hatırlarsanız, bu tesadüf şaşırtıcı olmaktan iyice uzaklaşıyor. yani lincoln istese de 1857, 1858, 1859, 1861, 1862 veya 1863’te başkanlığa yükselemezdi zaten. aynı şekilde kennedy de istese bile 1957, 1958, 1959, 1961, 1962 veya 1963’te başkan olamazdı. yani siyasal tecrübeleri, konumları, birikimleri itibari ile başkanlığa aday olmalarının akıllıca olduğu (yanı gerçekçi olarak kazanabilecekleri ) 6-7 yıllık dönemde ikisinin de başkanlığa yükselmesinin mümkün olduğu yıllar – başkanlık seçimlerinin dört yılda bir yapılmasını öngören anayasal kanun gereği – sadece 1860 ve 1960 idi. 100 yıl arayla başkan olmaları mucizesinin sırrını da böylece çözdük sanırım, devam edelim.

    - her iki başkan da bir cuma günü suikasta kurban gitti.

    çok mucizevi gerçekten! diğer tüm etkenleri bir kenara bıraksak bile, zaten haftanın aynı günü vurulma olasılığı 7’de 1 - % 14.3 kadar (hayır, 49’da 1 değil.) fakat, diğer etkenleri bir kenara itmemek, onlara da ilgi göstermek lazım: takdir edersiniz ki abd başkanına beyaz saray’in içinde suikast düzenlemek bir hayli güç olur. abd başkanını öldürmek istiyorsanız (ki ne tavsiye ne de tasvip ederim böyle bir davranışı), bunun için en uygun şartların (zaman ve mekan olarak) başkanın kamuya açık bir yerde yapılan halka açık etkinliklere katılmasını bekleyerek sağlanabileceğini söylemem oldukça bariz bir gözlem olacak.* bu tür etkinliklerin büyük çoğunluğu da haftasonları yapıldığı için, başkana cuma, cumartesi ya da pazar günü suikast düzenlenmesi ihtimali daha da yükseliyor (mesela lincoln’i öldüren john wilkes booth, daha önce de lincoln’a bir suikast düzenlemeyi denemiş, lincoln’i campbell hastanesinde bir tiyatro gösterisine katıldığında öldürmeyi planlamıştı. o gösteri de cuma günüydü.)

    - her iki başkan da başlarına isabet eden kurşunla oldu.

    bu tesadüf, mucizevi olmamasını geçtim, zerre kadar bile şaşırtıcı değil. eğer bir insana silahla ateş ettiğinizde onu öldürmeyi amaçlıyorsanız, (yanı gözdağı vermek, korkutmak, ya da sakat bırakmak için vur(durt)muyorsanız*) kesin sonuç alabilmek için ya göğsünü ya da kafasını hedef almanız gerekir. en öldürücü kurşunlar göğüs bölgesi ve de başa isabet edenler iken, suikastçilerin başkanı şerce parmağından ya da dizinden vuracak halleri yoktu herhalde. ayrıca hem lincoln hem de kennedy otururken ve de arkadan vuruldukları için, suikastçilerin göğüs bölgesini hedef alarak ateş etmeleri de mümkün değildi, tabii ki başlarına ateş edildi, ve de başlarına isabet eden kurşunla öldüler. ayrıca iki suikast arasındaki aşikar farklar da gözardı edilmiş nedense: lincoln kapalı bir alanda, yakın mesafeden, küçük bir el tabancası ile vuruldu, kennedy ise açık havada (dış mekanda), uzak mesafeden, av tüfeği ile vuruldu.

    - lincoln'un sekreterinin soyadı kennedy idi.
    - kennedy'nin sekreterinin soyadı lincoln idi.

    mucizenin bu maddesi ise düpedüz yalan. john f. kennedy’nın “evelyn lincoln” adında bir sekreteri vardı, fakat tarihsel belgelerde abraham lincoln’in “kennedy” soyadında bir sekreteri olduğuna dair en ufak bir kanıt yok. abraham lincoln’un başkan olduğu yıllarda beyaz saray’daki iki sekreternin isimleri john g. nicolay ve john hay idi (evet, ikisi de erkekti, o yıllarda kadınlar sekreter olarak bile çalışma dünyasında yer alamıyorlardı malum.)

    - lincoln ve kennedy güneyliler tarafından öldürüldü.

    tarihsel gerçekleri mucize kılıfına uydurabilmek için “güneyli” sözcüğünün oldukça şüpheli ve esnek bir kullanıma şahit oluyoruz burada. lincoln’in katılı john wilkes booth amerikan iç savaşı’nda güneylilere sempati duyuyor, savaşı güneyin kazanmasını ümit ediyordu. fakat coğrafı olarak bir güneyli değildi. maryland’de doğmuş ve büyümüş (maryland amerikan iç savaşı’nda kuzey eyaletlerinin saflarında yer almıştı), ve de hayatının büyük kısmını kuzey eyaletlerinde geçirmişti, kendisini “güneyi tanıyan ve anlayan bir kuzeyli” olarak görüyordu. lee harvey oswald ise bölgesel olarak güneyliydi (new örleans şehrinde doğmuş, new yörk’a taşınmadan önce louisiana ve texas eyaletlerinde büyümüştü), fakat onun da güneyli olmasının kennedy’e suikast düzenlenmesinin sebepleriyle hiçbir alakası yoktu (niye oldurduğu – hatta önün öldürüp öldürmediği – konusunda çeşitli görüşler* olduğunun farkındayım, fakat o çelişkili teorilerin de hiçbirisinin olayda oswald’un güneyliliğinin herhangi bir önemi olduğunu iddia ettiğini hatırlamıyorum).

    - lincoln ve kennedy'nin koltuğuna güneyliler oturdu.

    tesadüften mucize çıkarımı yapabilmek için çok anormal bir durummuş gibi sunulan sıradan ve doğal olaylardan bir başkası. hem lincoln hem de kennedy’den sonra başkanlık koltuğuna güneyliler oturdu, çünkü ikisinin de başkan yardımcıları güneyli idi, ve de amerika’da başkanın görevine devam edememesi veya kongre (temsilciler meclisi + senato) tarafından görevden alınması durumunda anayasa gereği yerine başkan yardımcısı geçer. ikisinin de başkan yardımcılarının güneyli olması da göründüğü kadar şaşırtıcı bir durum değil. söyle ki: amerika birleşik devletleri’nde başkan yardımcısı adayını, seçimlerden kısa bir süre önce (3-5 kadar), başkan adayları belirlerler, ve bu ikili seçim kampanyasını beraber yürütürler ve de seçime birlikte girerler.* bu sebeple de başkan adayları, oylarını mümkün mertebe çoğaltmak, ve seçimi kazanma ihtimallerini maksimize etmek için, coğrafı, ideolojik, demografik olarak kendilerinden farklı olan, değişik kitlelere hitap eden birisini şeômeye özen gösterirler (mantik sınırları* içinde tabii. cumhuriyetçi partinin başkan adayı gidip demokrat partinin en liberal, en sol eğilimli politikacılarından birini seçmez sonuçta. ama mesela başkan adayı muhafazakar işe, başkan yardımcısı adayı olarak kendi partisinin daha liberal kanadından birini seçmeye özen gösterir. bazen diğer partiden – cumhuriyetçi ise demokrat, demoratsa cumhuriyetçi - birisine başkan yardımcılığı önerildiği de olabilir, ama nadiren olur bu.) lincoln kuzeyli ve cumhuriyetçi olduğundan (ülkenin amansız bir iç savaşın eşiğinde olduğunu da unutmayalım, lincoln’in sürekli aklındaydı), adaylığına denge getirmek ve daha çekici bir aday olmak için dar pantalonlar giyer ve makyaj yapardı (ahah. ilahı ben. yok, dikkatlı okuyor musunuz diye kontrol ettim sadece, baştan alalım.) ….. daha çekici bir aday olmak için güneyli ve demokrat bir başkan yardımcısına ihtiyacı vardı, bu yüzden de tennessee eyaletinden andrew johnson’i tercih etti. kennedy de new england bölgesinden olduğu için, running mate olarak güney ve batı bölgesindeki seçmenlere hitap edecek birisini bulması gerekiyordu, o da gözünü güneybatıya çevirdi, ve de texasli senato başkanı lyndon b johnson’i seçti [eli mesaj at düğmesine yönelen arkadaşlara: lyndon b. johnson’in başkan yardımcılığı görevine aday olduğu 1960 yılında “senato başkanı” değil, “senato çoğunluk lideri” (senate majority leader) olduğunun, aslında senato başkanlığı’nin– senato’nun eşitlikle sonuçlanan oylamalarında “tiebreaker” (beraberlik bozucu?) görevi dışında yetki ya da görevi olmayan - sembolik bir makam olduğunun, ve de 1960’ta o makamın başkan yardımcısı richard nixon tarafından işgal edildiğinin farkındayım; amma ve lakın, senatoyu yöneten ve gündemini belirleyen kişiye – ki bu kişi lyndon johnson idi – “senato başkanı” demekte bir beis görmüyorum, zira kendisi bizdeki “meclis başkanı”’na benzer bir görev görüyordu. ne kadar uzun ve gereksiz bir açıklama oldu.]

    bu arada andrew johnson’a “güneyli” demek de yanıltıcı oluyor, çünkü kendisi north carolina da doğmasına ve yetişkinlik yıllarını tennessee de geçirmesine rağmen (ki ikisi de köleliğin hüküm sürdüğü güney eyaletleriydi), iç savaş patlak verdiğinde birlikten* ayrılmayı reddeden, ve de kuzeye sadık kalan tek güneyli senatör idi. yani coğrafı olarak güneyli, fakat ideolojik olarak kuzeyli idi.

    - yerlerine gelen başkanların soyadları johnson'di.

    dünyada en sık rastlanan soyadları başlığında da görebileceğimiz gibi, johnson (kelime anlamıyla “john’un oğlu”, yanı “johnoğlu”) amerika’da en sık rastlanan soyadları arasında en başlarda geliyor (günümüzde 2 milyon’dan fazla “bay(an) johnson” var amerika’da mesela.) o yüzden yüzyılda bir tarih sahnesine “johnson” soyadlı bir başkan (yardımcısı) çıkması pek de hayretle karşılanacak bir tesadüf olmasa gerek.

    - lincoln'den sonra başkan olan andrew johnson'in doğum yılı 1808'di.
    - kennedy'den sonra başkan olan lyndon johnson'in doğum yılı 1908'di.

    öncelikle sunu hatırlayalım amerika’da başkanlık ve başkan yardımcılığı gibi yüksek siyasi mevkilere gelebilmek için gereken birikim, tecrübe, çevre, taban vs.’nin kazanılması, o güç basamaklarının teker teker tırmanılması, hayli zorlu, acımasız ve uzun bir süreç olduğundan (bir parantez açıp robert caro’nun yazdığı 4 ciltlik yndon johnson biyografisini tavsiye etmek isterim. aslında ilk üç çıldını tavsiye edebilirim ancak, zira dördüncüsünü hala yazıyor, 20 yılda ilk 3 çıldı bitirebildi ancak. neyse, konuya dönelim), başkanlığa ulaşanlar genelde beyaz saray’a taşıdıklarında 50-70 yaş civarında oluyorlar.* o yüzden de bu yüzyıllık tesadüf* pek de ilginç ya da şaşırtıcı değil.
    bu arada olaylar arasında içinde 100 sayısı geçen bir tesadüfi bağlantı olmasının (johnsonların 100 yıl arayla doğması gibi) hiçbir özel anlam taşımadığını da hatırlamamız lazım. eğer lincoln ve kennedy’nin hayatlarını didik didik incelesek ve karşılaştırsaydık, 17, 63 (veya 31, 69, 19*, ya da 42) sayılarını içeren bir çok tesadüf çıkarabilir, sıralayabilirdik. ama kimse bu tesadüflere bakip, “tanrım, 35 sayısıyla ucundan kıyısından alakası olan ne çok tesadüf var, bu bir mucize olmalı!!” demezdi (aslında düşünüyorum da, belki de öyle diyecek birileri de çıkardı herhalde, cenk koray’in atatürk ve 19 mucizesi safsatasını düşününce…)

    gelin bir de iki johnson arasındaki farkları hatırlayalım: andrew johnson north carolinali idi, lyndon johnson ise texasli. andrew johnson köleliğin devam ettirilmesini savunuyordu, lyndon johnson ise “cıvıl rights act” (1964) ve “voting rights act” (1965) gibi zencilere çok önemli haklar veren, ve de yüzyıllardır süregelen ayrımcı kanunları, ırkçı gelenekleri ortadan kaldırmayı amaçlayan yasaların kanunlaşmasını sağladı. andrew johnson hayatında hiç başkanlık seçimi kazanmadı ve de kongre’de görevini kötüye kullanmak* iddiası ile yargılandı, ve suçlu bulundu.* lyndon johnson ise başkanlığı tarihteki en ezici oy farkı ile kazandı (bkz: hezimet), görevinden kendi isteği ile ayrıldı.

    - her iki başkanında soyadında 7 harf vardı.

    bundan daha sıradan, daha banal bir tesadüf düşünemiyorum. bill clinton’in soyadında da 7 harf var. andrew johnson’in da. lyndon johnson da keza. jay leno’nun isminde de 7 harf varmıs, şimdi farkettim (örnekleri siz çoğaltabilirsiniz.)

    iki başkanın soyadlarında aynı sayıda harf olmasında bir anlam arayacak, bundan mucize çıkarımı yapacaksak, o zaman isimlerine daha yakından bakalım: adlarındaki harf sayısı farklı. kennedy’nin göbek adı var (fitzgerald), lincoln’nın yok. toplam harf sayısı da farklı.

    hazır başlamışken iki başkan arasındaki diğer farklara da göz atalim: lincoln 1809’da doğdu, kennedy 1917’de (100 yıl bile değil). lincoln 1865’te oldu, kennedy 1963’te. lincoln öldüğünde 56 yaşındaydı, kennedy 46. üstelik, aynı ayda ölme ihtimalleri 12’de 1 olmasına rağmen, lincoln nişan ayında oldu, kennedy kaşım’da. nerede 100 yıllık farklar? nerede mucize? nerede bu devlet?

    - lincoln'u vuran john wilkes booth'un doğum yılı 1839'du.
    - kennedy'i vuran lee harvey oswald'in doğum yılı 1939'du.

    bu da “düpedüz yalan” kategorisine giren tesadüflerden, zira john wilkes booth 1839’da değil, 1838’de doğmuştu.

    - iki suikastçının de üç ismi vardı.

    fakat john wilkes booth “j. wilkes booth” veya “john wilkes” diye biliniyordu, ve de suikastten önce de adı bilinen saygın bir tiyatro oyuncusuydu (“john wilkes” ismi suikastçının tercih ettiği isimdi, “junius” ismindeki babası ve kardeşiyle, ve “edwin” ismindeki diğer kardeşiyle karıştırılmamak için genelde bu ismi kullanıyordu. kardeşleri ve babası da john wilkes booth gibi ünlü tiyatro oyuncularıydılar, pek sanatkar bir aileymiş bu “booth” ailesi.) lee harvey oswald ise suikasttan önce meşhur bir insan değildi, ve de kendi çevresinde “lee” olarak biliniyordu. tabii bu arada amerika’da çocuklara göbek adı koymak yaygın bir gelenek olduğundan dolayı, amerikalıların çok büyük bir çoğunluğunun üç ismi var, onu da hatırlamakta yarar var. amerikalı iki kişinin de üç ismi olmasından mucize çıkarmak, iki türk vatandasının da gibek adı olmamasından mucize çıkarmaya benziyo(hatta daha bile sıradan bir tesadüf iki suikastçının de göbek adı olması.)

    - iki suikastçının de isimlerinde 15 harf vardı.

    iki suikastçının de ilk isimlerinde farklı sayıda harf vardı (4’e 3). iki suikastçının de soyadlarında farklı sayıda harf vardı (5’e 6). niçin sadece toplam harf sayısına bakıyoruz da ad ve soyadlarındaki farklı harf sayılarına bakmıyoruz? hmm? peki niçin iki suikastçının isimlerindeki toplam harf sayısının aynı olması anlamlı oluyor, mucize işareti kabul ediliyor da, iki başkanın ve iki başkan yardımcısının isimlerindeki toplam harf sayısının aynı olmadığına dikkat çekilmiyor? (abraham lincoln’da 14, john fitzgerald kennedy’de 21 harf var. andrew johnson’da 13, lyndon baines johnson’da 19)

    buyrun iki suikastçı arasındaki farklara da bakalım: john wilkes booth zengin bir aileden geliyordu, ve babası gibi ünlü ve sevilen bir tiyatro oyuncusuydu. lee harvey oswald ise çok fakir bir aileye doğdu, babasını hiç tanıma fırsatı olmadı (oswald doğduktan iki ay önce ölmüştü babası), ve de tüm ömrünü sefalet içinde geçirdi. ünlü olmak söyle dursun, oswald’in hayatı boyunca yakın bir arkadaşı veya sürekli bir işi bile olmamış, bir baltaya şap olamayan biraz tuhaf bir karakter kendisı. bir başka fark: oswald’in bir karışı ve iki çocuğu olmuş, booth ise hiç evlenmemiş ve hiç çocuk sahibi olmamıs. oswald marine corps’a katılmış, booth ise annesine güney ordusuna katılmayacağına dair söz vermiş, ve de sözünü tutmuş. aralarındaki farklara örnekler çoğaltılabilir.

    - lincoln, "kennedy" isimli bir tiyatroda vuruldu.
    - kennedy, "lincoln" marka bir otomobilde vuruldu.

    bu bir tesadüf bile değil, çünkü lincoln “kennedy” isimli bir tiyatroda vurulmadı, “ford” isimli bir tiyatroda vuruldu. “lincoln” ise kennedy’den önceki ve sonraki başkanların da kullandığı resmi araç markasıdır (hatta günümüzde de başkanın bindiği resmi araç lincoln marka bir limuzindir.). sürekli lincoln marka arabalarda gezen bir başkanın suikasta uğradığında içinde olduğu arabanın da lincoln marka olması küçük bir tesadüf bile değil, gayet doğal bir durumdur.

    - lincoln'u vuran tiyatrodan kaçtı, bir depoda yakalandı.
    - kennedy'yi vuran depodan kaçtı bir tiyatroda yakalandı.

    hem yüzeysel bir benzerlik, hem de gerçekler çarpıtılarak uydurlmuş bir “tesadüf”. (bkz: el hareketiyle yapılan tırnak işareti) john wilkes booth abraham lincoln’u tiyatro oyunlarının sergilendiği bir tiyaro salonda vurduktan sonra (eyalet sınırlarını* aşarak güneye kaçtı, ve de birkaç gün sonra saklandığı ahırda (depo değil) kıstırıldı, teslim olmadığı için çıkan çatışmada vurularak öldürüldü. kennedy’i vuran lee harvey oswald ise ders kitabı deposundan kaçtı, eyaletten çıkmadı (hatta dallas şehrinden bile çıkmadı), ve de bir saat kadar sonra (yanı booth gibi günlerce kaçmadı) bir sinemada (tiyatroda değil) yakalandı.

    - suikastçilerin her ikisi de davaları başlamadan öldürüldü.

    “ama o kadar farklı şartlar altında ve o kadar değişik şekillerde öldürüldüler ki, olayları bir mucizeymiş gibi yansıtabilmek için öldürülmelerinin detaylarını hasıraltı ediyoruz, açıklamadan geçiyoruz.” ben açıklayayım izninizle: john wilkes booth abraham lincoln’u vurduktan sonra washington dc’den kaçtı, (suç ortağı david herold ile birlikte) potomac nehrini aştı ve maryland eyaletini baştan başa geçerek virginia’ya ulaşti. peşine düşen kanun adamlarının (polisler, şerifler, insan avcıları, vs.) onların izini bulması 11 günden fazla sürdü. sonunda richard garrett’in çiftliğinde (sahibinden habersiz) saklandıkları ahırda köşeye sıkıştılar. teslim olmaları söylendiğinde herold “hay hay” diyerek saklandığı yerden çıktı ve teslim oldu, fakat booth direndi. önce ahir ateşe verildi, fakat booth yine de çıkmayınca, booth’un silahını kullanmaya hazırlandığını farkeden boston çorbett isimli genç şerif yardımcısı (virginia atlı devriye birliğinden) booth’u vurarak oldurdu. oswald ise dallas’ta bir sinema salonunda, (evet, “öldürdüğü” demedim, çünkü ben de kennedy suikastı konusundaki komplo teorilerine inanıyorum. zaten hep yatkın olmuşumdur komplo teorilerine) j.d. tippit isimli dallaş polisini öldürdüğü şüphesiyle gözaltına alındı (ki onu gerçekten öldürmüştü, kennedy’e ateş ettiği depodan kaçarken.) oswald’i sinemada bulan polisler onu tutukladıklarında oswald’in kennedy suikastı sebebiyle arandığını bile bilmiyorlardı. booth’un aksine oswald canlı ele geçirildi, 2 gün nezarethanede kaldıktan sonra jack ruby isimli vatandaş tarafından öldürüldü (buyrun, bir fark daha, oswald’i vuran resmi bir görevli değildi.)

    dahası, booth sırtından ve boynundan vuruldu, ve vurulduktan sonra 3 saat daha yaşadı, oswald ise karnından vuruldu, ve de hastaneye ulaştıktan birkaç dakika sonra öldü (dallas’taki parkland hastanesi, kennedy de orada ölmüştü.)

    - lincoln ölmeden bir hafta önce maryland monroe'daydı.
    - kennedy ölmeden bir hafta önce marilyn monroe'ylaydı.

    çirkin bir yalan! iftira! lincoln’in ölmeden bir hafta önce maryland eyaletindeki monroe şehrinde olup olmadığını bilmiyorum, fakat kennedy’nin ölmeden bir hafta önce marilyn monroe'yla olmadığı kesin, çünkü marilyn monroe kennedy suikastinden 1 yıl 3 ay kadar önce (5 ağustos 1962) ölmüştü.

    sonuc? basit tesadüfler, istatistikten anlayan hiç kimseyi şaşırtmayacak sıradan rastlantılar, yalan yanlış bilgilerle ilişkilendirilen alakasız olaylar, zorlama (veya tamamen uydurma) benzerlikler. yanı kısacası - biliyorum pek kısa olmadı ama – ısrarla (bkz: tesadüften mucize çıkarımı yapmak)
  • bundan yıllar önce bu malum bilgiler ilk defa gazetelerde çıktığında (o zamanlar internet sadece çok küçük bir zümrenin kullanım alanı olacak kadar sınırlıydı) ortaokuldaki din hocasına kaderi işlediği derste bu bilgilerin yer aldığı gazete küpürünü vermiştim o da sınıfta okumuştu ve çok şaşırdığını sayfanın fotokopisini aldıktan sonra bana geri vereceğini söylemişti.

    bir daha o gazete elime geçmedi. bende nerden bileyim o zaman bir gün internet çıkacak ve bunlarla tekrar karşılaşabileceğim hatta şu an olduğu gibi hakkında tüm türkiye'nin okuyabileceği bir yerde yorum yapacağım... kendi kendime hayıflanmıştım gazeteyi verdiğime...

    tanım: beni yıllar öncesine alıp götürmüş tesadüfler zinciridir.
  • aralarında tuhaf tesadüfler vardır.
    abraham lincoln 1846 yılında kongreye seçildi. john f. kennedy ise 1946 yılında kongre üyesi oldu.
    abraham lincoln 1860 yılında abd başkanı oldu. john f. kennedy 1960 yılında abd başkanı seçildi.
    lincoln ve kennedy isimlerinin ikisi de 7 harften oluşuyor.
    ikisi de beyaz saray'da yasarken birer evlatlarını kaybettiler.
    iki başkan da bir cuma günü suikasta kurban gitti.
    iki başkan da kafasından vurularak öldu.
    lincoln'un sekreterinin adi kennedy'ydi.
    kennedy'nin sekreterinin adi ise lincoln'du.
    ikisi de birer güneyli tarafından vuruldular.
    ikisinin ölümünden sonra da yerlerine güneyli bir başkan atandı.
    her ikisinden sonra başkan atanan kişinin adi johnson'du.
    lincoln'den sonra başkan olan andrew johnson 1808 doğumluydu.
    kennedy'den sonra başkan olan lyndon johnson 1908 tarihinde doğmuştu.
    lincoln'u vuran john wilkes booth 1839 yılında doğmuştu.
    kennedy'yi vuran lee harvey oswald ise 1939 yılında dünyaya gelmişti.
    her iki katilin de üç isimden oluşan adı vardı.
    her ikisinin isminde de toplam 15 harf var.
    lincoln, “kennedy” isimli bir tiyatroda vuruldu. kennedy, “lincoln” marka bir otomobilde vuruldu.
    lincoln’u vuran tiyatrodan kaçtı, bir depoda yakalandı. kennedy’ yi vuran depodan kaçtı, bir tiyatroda yakalandı.
    hem booth hem de oswald davaları başlamadan öldürüldü.
    ve son olarak lincoln ölümünden bir ay önce maryland, monroe'deydi.
    kennedy ölümünden bir ay önce marilyn monroe ileydi
hesabın var mı? giriş yap