• hirsin tersi, elindekiyle yetinebilme yetenegi, daha fazlasini istememe ve aramama durumu. bir nevi "allah bugunumuzu aratmasın düşüncesi".
  • (bkz: yeterminizm)
  • mutlu olmanın anahtarlarından olan güzel haslet. tüketim toplumu olabilmemiz için yok edilmeye çalışılan alışkanlık. sadece maddi değil asıl manevi anlamdaki kanaatkarlık mutlaka korunmalıdır, maddi tatminsizlik başedilebilir bir durumdur duygusal tatminsizlikle başetmek çok zordur (bkz: prozac toplumu)
  • risk almayıp dimyat'a pirince gitmek yerine evdeki bulgurla yetinmektir.
  • dücane cündioğlu ne güzel demiş; "kanaatkârlık, yok olanın yokluğunda değil, var olanın yokluğunda dahi huzur ve sükûn içinde olmaktır."

    kanaatkâr olmak, beklemeyi bilmektir; suskunluğun berisinde var olan mutlu günleri hatırlayıp, ileride yaşanacak olan sohbet dolu günlerin özlemiyle sabretmektir.
  • mesnevi'de çok hoş bir hikaye vardır:

    ''nohut kaynar suyun içine atılarak pişer ve hatta acıdan sıçrar. aşçıbaşı olan mürşidi-i kamil de onun kafasına kepçeyle vurup iyice pişsin, diye tekrar tencerenin içine atar...''

    oynama piş bakayım diye. hatta ara sıra biraz gaflet suları boşaltır ki, vaktinde ve güzel pişsin diye, ama sonuçta ne olur? nohut yiyecek haline gelir, insanla birlikte ,insana hizmet eder, insan olma mevkiine yükselir. öyleyse biz de, biraz acılar içinde pişmeyi güzel görüp kanaat edebilirsek, sonunda insanlık makamına yükselme seviyesine ulaşırız.
  • dostum ebu’l kasım dedi ki: “(ey âişe! cennette) benimle olman seni mutlu edecekse dünyada bir yolcunun azığı kadarı ile kifâyet et. sakın zenginlerle sohbet arkadaşlığı etme. bir elbiseye yama vurmadan eskimiş sayma.” (aişe’den; tirmizî, libâs 38, (1781).
  • "kanaatkârlık, tasavvufun temel ilkelerindendir. bu ilkeye uymaksızın tarikata girilemez, ahi olunamaz, vb. 1845'te yapılan büyük bir tarım anketinde de halkın bu özelliği belli olmaktadır. bu anketle ilgili olarak, m. a. ubicini 1847'de monitor universal gazetesinde yayınlanan makalelerinde, anadolu köylüsünün kanaatkârlığını şöyle anlatıyor:

    türkiye'de çiftçi fakirdir çünkü parası yoktur; buna mukabil zengindir; çünkü yaşamak için elzem olan şeylere ziyadesiyle maliktir. ve sonra aza da kanaat etmesini bilir. 'fakirliğe tahammül için ne yaptın?' diyen büyük iskender, ihtilallere heves ederek nihayet hayatını küçük bir bahçeyi ekip biçmekle temine mecbur olan eski sayda kralı'na soruyor. taçsız hükümdar, makedonyalı fatihe şöyle cevap veriyor: 'ellerim bana kâfi; hiçbir şeyi arzu etmediğim için hiçbir eksiğim olmadı.' köylünün ve bilhassa türk köylüsünün türkiye'de mazhar olduğu ve hemen saadet diyebileceğim refahın sırrı işte buradadır. (...) kendisine verilenden fazlasını istemedikten ve yabancıya karşı kapısını daima açık tutabildikten sonra zengin veya fakir olmuş ne çıkar? işte ahlak felsefesi, isminin de ifade ettiği gibi allah'a tevekkül olan ve herkesin doğduğu vaziyette mesut olması için her şeyi pek iyi tanzim etmiş bulunan bir dinin tesiridir bu."

    (bkz: türkiye'de geri kalmışlığın tarihi)
  • beyin jimnastiği yapma harici ilgilenilmemesi ve asla sahip olunmaması gereken karakter özelliği.
hesabın var mı? giriş yap