• kölelik sorununa ve devamındaki komplikasyonlarına amerikan tarihçiler uzun süre zenci sorunu demişler (bkz: the negro problem). yani sorun zenciler gibisinden. kölelik sanki ayrıntı. bence "kölelik" adlandırması da benzer sakatlıkta. sanki kölelerin içinde bulundukları, bulunageldikleri bir hal gibi, "kölelik" demek tıpkı "gençlik hali işte"; "fakirlik işte" derken ki gibi.

    halbuki köleler, "köleci toplumlar" ve insanlar tarafından rehin alınmış esir edilmiş, bedeni ve zihinleri doğuştan kontrol altına alınan, geri bıraktırılanlar dışındakiler de en nihayetinde ölüm tehdidi ile köleleştirilmiş ve zorla çalıştırılmakta olan kişilerdir. sorunun ve durumun adı kölecilik ya da köleci toplumlar, köleci üretim düzeni olmalıdır.
  • köleciliğin şöyle bir boyutu da var:

    abd'deki ilk köle sahiplerinden biri afro-amerikalıdır.
    hatta anthony johnson adlı bu kişi eski bir köledir.

    aslında avrupalılar da bir dönem köle olmuştur.

    kuzey afrikalı korsanlar, zaman zaman avrupa'ya gider, esir aldıkları, çoğunlukla kadınları özellikle de slav kadınları köle olarak satarlardı.

    bazı tahminlere göre 1-1.5 milyon avrupalı'nın o dönemde köle olarak satıldığı söyleniyor. en büyük pazar ise istanbul'daydı.

    belki trivia'ları sevenler bilir, izlanda yasalarına göre adada türk görüldüğünde öldürmek suç değildir. bunun sebebi de bu korsanların oraya gidip yağmalamasından başka bir şey değil. (1970'lere kadar unutulmuş bir yasa olarak kalmış, sonradan kaldırılmış.)

    kimi zamanlar bu korsanlık olayları vatikan'ın 20-25 kilometre yakınında olurken, kimi zaman izlanda'ya kadar gidilmiş.

    1551 yılında turgut reis, malta'ya yakın bir ada olan gozo adasının nüfusunun tamamını köle olarak almıştı. daha sonra güney italya'daki vieste şehrine gidip 5-6 bin kişiyi daha köle olarak almışlardı.
    bu tip olaylar 1800'lü yıllara kadar devam etti.

    peki avrupalılar buna karşılık neden önlem alamıyorlardı?

    çünkü kuzey afrika'nın deniz kıyılarına gidenler bilirler, büyük lagünler vardır. coğrafya korsanların yanındaydı.
    bu sayede çok erkenden gelen gemileri görebiliyorlar ve gerilla savaşı yapıyorlardı.

    avrupalıların tek yapabildikleri ise malta şövalyeleri gibi oluşumlarla adalarını korumak veya bazı şövalyelerin birleşerek rehine kurtarmaya çalışması gibi sınırlı önlemler oluyordu.

    17. yüzyıl sonlarına doğru ise güney avrupa'daki özellikle italya'daki küçük yerleşim birimleri şehirlerini birkaç kilometre içeriye, tepelere ve korunaklı bölgelere taşımaya başladılar. korsanlar ise buna ticaret gemilerini yağmalayarak cevap verdi.
    bu sefer de gemideki çalışanları köle olarak alıyorlardı.

    1613-1621 yılları arasında cezayirli korsanlar, ingiliz, fransız, hollandalı ve ispanyollara ait toplamda 1000 gemiyi çalmışlardı.

    danimarka kralı ise korsanlara yıllık belli bir para göndererek danimarka gemilerinin rahatça akdeniz'de ve diğer denizlerde gezebilmesini sağlıyordu.

    1776'da abd'nin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra, abd'yi ilk tanıyan ülke fas'tır.
    ne tesadüftür ki, abd'ye ait olup da ele geçirilen ilk gemi de faslı korsanlar tarafından ele geçirilmiştir.
    daha sonra da diğer kuzey afrikalılar amerikalılar'a akdeniz'de rahat yüzü göstermemiştir. 1786'da thomas jefferson ve john adams, londra'ya sırf libya'dan gelen korsanların elçileriyle buluşmak için gitmiştir ve "kur'ân'da peygamberin söylediklerine uymayan herkesin günahkar olduğu ve müslümanların onların mallarında hakkı olduğu yazar" cevabını almıştır.

    jefferson daha sonra abd başkanı olduğunda, korsanlara para göndermeyi reddetmiş ve akdeniz'e bir savaş filosu göndermiştir ve başlıca büyük şehirleri bombalamıştır. 1801-1805 yılları arasındaki bu savaşa da 1. berberi savaşı denmiştir.
    o dönem abd filosunun en önemli gemilerinden uss philadelphia ise bu savaşta yakılmıştır.

    napolyon savaşları ise durumu korsanların aleyhine geri dönülmez bir biçimde çevirdi.

    britanya köleliği yasaklamıştı ve diğer ülkelere baskı kurarak viyana kongresi'nde bunun kabul edilmesini sağladı.

    amiral sidney smith kuzey afrika'ya son bir büyük baskın düzenleyerek oradaki beyaz kölelerin kurtarılmasını sağladı. 1816 yılında britanya gemileri cezayir kıyılarına 50 bin bomba attı.

    2 hafta içerisinde tunus, libya ve fas köleliği kaldırdıklarını açıkladı. 300 yıl süren bu süreç de böylece sona ermiş oldu.

    https://mutlakaoku.com/…turk-istilasi-izlanda-sefer
  • (bkz: josef fritzl)
  • kölecilik, emek üzerindeki tahakkümün en ilkel formudur. kölelik emek sahibinin sahipliğine dayanırken, feodalizm bin yılındaki üretim ilişkisi emek sahibinin sahip olduklarının sahipliğidir. feodal bey (aristokrat) kölecilik dönemindeki gibi emekçinin bizatihi bedenini alıp satmaz yahut serfin (topraksız köylünün) ailesinin bölünüp, eşi ve çocuklarının pazarlarda satılma korkusu olmadan aile kurma hakkı vardır. ama üzerinde yaşadığı toprak, iaşesini veren tarla, hayvanı, sabanı, evi barkı, silahı, teçhizatı yani hayatını idame ettirmesini sağlayan her şey efendisine aittir. bu da bir nevi toprak köleliğidir aslında. serfler köle pazarında dişine bakılarak alınıp satılmasa da derebeyinin köyünü içindeki köylülerle birlikte satma yetkisi vardır. çok kez de satmıştır. üstelik serfin lordundan izin almadan toprağını terk etme hakkı yoktur.

    ürünü üreten ile ürüne sahip çıkan arasında doğal bir çelişki tarih çağları boyunca form ve isim değiştirerek süregelmesine rağmen belli açılardan özü aynı kaldı. köle sahibi ile köle, serf ile aristokrat, toprak ağası ile maraba, proletarya ile burjuvazi yani aslında artı ürünü ortaya çıkaran emekle, emeğin ürettiğinde hak iddia eden sermaye sahibi arasındaki evrensel ve çağlar üstü bir çelişkidir söz konusu olan.

    sanayi devriminden sonra toprağın fabrika karşısındaki, tarım sektörünün sanayi karşısındaki önemi görece azaldıkça üretimin başat unsuru köylüden ziyade işçinin elinde hayat bulmaya başlamıştır. sanayi işletmesi yapısal zorunlulukları gereği emekçinin tüm zamanını ve sadakatini istemez. belirli saatler arasında emeğini ücretli kiralaması kafidir. 150 yıllık mücadeleler sonucunda çok farkında değiliz ama vahşi kapitalizmin şafağında sanayi işçilerinin durumu kölelerden ya da serflerden çok farklı değildi.

    yeni sistemde sermaye sınıfı ne emekçinin bedeni üzerinde doğrudan hak sahibiydi, ne de yaşam alanı üzerinde. sadece mesai saatleri içinde iş yerinde emekçinin davranışları üzerinde tam hak sahibi gibi davranıyordu. emekçi sınıf bu kez ihtiyaçlarının tahakkümünden yakalanmıştı. özgür ücretli emek yasal olarak istediği patronu seçebilirdi ama pratikte karın tokluğuna bulabildiği ilk işte canı çıkana kadar çalıştı mı kendini açlıktan ya da soğuktan ölen sınıfdaşlarına göre şanslı sayıyordu.

    kölecilik konusuna dönersek, tarihte en yoğun ve yaygın uygulama alanını antik yunan şehir devletleri ile roma imparatorluğu periyotlarında bulmuştur. köleciliğin bu iki berrak örneğine karşın mısır ve mezopotamya'nın durumu biraz tartışmalıdır. misal bugün artık piramitlerin ücretli işçilikle yapıldığı biliniyor. çin'deki köleciliğin ise eski yunan ve roma imparatorluğundaki kadar olgunlaşmamış bir çeşit ataerkil kölelik olduğu yolundaki görüşler muteber sayılıyor. misal çin seddi köle emeği ile değil ücretli işçilikle ve angarya denilen toprak köleliği ile yapılmıştır.

    roma'da ise kölecilik köleci ekonominin en kristalize örneği sayılan eski yunanistan'a oranla dahi daha kapsamlıdır. roma'da köleci ekonominin şahikası sayılan çağda köle emeğini diğer köleci toplumlardan farklı olarak her alanda (tarımda, madencilikte, zanaatlarda) kullanmıştır. köleci ekonominin gittikçe belirginleşen kendi içinde açmazları vardır.

    - birincisi bu emek türü çok verimsizdir.

    - teknolojik gelişme bu tür ekonomilerde son derece zayıf kalır, üretici güçlerin gelişmesi hemen hemen tamamıyla köle sayısının artmasına endekslenmiştir.

    - giderek büyüyen köle kitlesi kendi ürettiği mallar için asla bir pazar olamamıştır

    - kölelerin üretimi geliştirmekten hiçbir çıkarları yoktu. yaptıkları işin sonuçları ile en küçük bir ilgileri bulunmayan köleleri daha iyi çalışmaya sevk edecek ekonomik dürtüler bulunmadığı için ancak silah ve kırbaç zoruyla çalıştırılabiliyorlardı.

    - serflikten farklı olarak menkul kölelik (chattel slavery) düzeyinde kölelerin evlenmeleri, çocuk yapmaları ve çocuklarını yetiştirmeleri hemen hemen imkansız olduğundan sınıfın kendi doğurganlığının olağanüstü düşüktü.

    halil berktay'ın şu tespitine de katılmak gerek: "köleye verilen bir iki kap yemek, bir ot yatak ve üzerine giyeceği bir bez parçasından oluşan asgari düzeyde tüketim araçları asla efendi ile köle arasında bir sözleşmenin icabı değildir. üretim yapması için köleye verilen bir avans da değildir. dolayısıyla köle emeğinin tamamı ödenmemiş emek biçimine bürünür. köle sahibi açısından üretim maliyetinin büyük kısmını kölelere çalıştıkları süre içinde verilen asgari düzeydeki tüketim araçları toplamı değil, kölelerin ilk satın alma bedeli oluşturur. daha fazla köle çalıştırmanın bedeli limitte daha fazla köle satın almanın bedeline yaklaşır. köle sahibi kölelerine vereceği tüketim araçlarının miktarını dilediği gibi belirleyebilir. hatta isterse biyolojik asgarinin altına düşürerek, kölelerini kısa zamanda eksik beslenme ve çok çalışmayla öldürebilir. eğer yeni köle kaynakları bolsa ölenin yerine yeni köleyi ucuza satın alabiliyorsa pratikte yapacağı da zaten budur."

    kısacası köle sahibi verimliliği artırabilmek için kölesine daha iyi bakmakla ilgilenmez, birim toprağa köle emeğini daha entansif bir şekilde uygulamayı, köle sayısını nicelik olarak artırmayı hedefler. bunun bir sınırı vardır. roma imparatorluğunun fütuhat yıllarında akdeniz havzasının her yerinden servet ve köle istikrarlı şekilde kapitole aksa da bu durum sonsuza kadar genişlemeyi gerektirdiğinden bir noktada köle emeği kolay ulaşılamaz olmaya başlamıştır.

    islam coğrafyasında, az miktarda köle hep vardır, fakat üretici sınıfın esasını meydana getirmemekteydi. arap mıntıkasında antik yunanistan yahut roma'da görüldüğü gibi tarlalarda, madenlerde ve el zanaatlarında köle emeği kullanımı yaygın değildi. dünyanın bu yakasındaki kölecilik vukuatları daha ziyade saray ve konaklarda hizmet işlerinde kullanılan (domestik) kölelik, cinsel kölelik (cariyelik) ve savaşa yatkın göçebe kabilelerden devşirilen köle askerlerle (memalikiye) sınırlı kalmıştır.

    abbasiler döneminde halifeler imparatorluğun doğu sınırlarından türk çocuklarını kaçırtıyorlar yahut ailelerinden satın alıyorlardı. bu türk asker kölelerden kurulu muhafız alayı zamanla çok güçlenip iktidarda söz almaya başlamıştır. 868 yılında mısır'da kontrolden çıkan türk asker köleler tolunoğulları hanedanını kurmuştur. 963 de samanilerin hizmetindeki bir türk köle (gulam) tarafından kurulan gazneli devleti ve eyyübiler sonrası türk kölemen askeri sınıfı tarafından mısır'da kurulan memluk devleti gibi tarihi cilveler kölelikten yönetici sınıfa geçişin islam dünyasındaki nevi şahsına münhasır örnekleridir.

    köle askeri sınıf pratiği osmanlı'ya da tevarüs etmiştir. osmanlı'nın yeniçeri ordusu özünde devşirme kölelerden mürekkeptir (kapıkulu). merkez ordu, kançılarya ve bürokraside yönetici kadro padişahın lafta kullarından (kölelerinden) oluşmaktadır ama bu kullar sadrazamlık da dahil en tepedeki makamları işgal edebilmektedir. imparatorun damadı ya da eniştesi olma şansına erişebilmekte, muazzam servet ve gündelik işlerini gördürmek için onlarca kölenin sahibi olabilmektedirler. kölelerin köle sahibi olması kulağa biraz garip geliyor ama padişah karşısında köle statüsünde olan (hiçbir aristokratik hakka sahip olmayan) sokullu mehmet paşa avrupa'daki kralların hemen hepsinden daha güçlüydü

    romayla birlikte çöken köleci ekonomi ortaçağ boyunca yerini feodalizme (bazılarına göre atüt de başlı başına bir üretim tarzıdır) bıraktı. ta ki coğrafi keşifler sonrasında kölecilik uykusundan uyanana kadar. aradaki bin yıllar boyunca şurada burada kölelik pratiklerine tekil olarak rast gelsek de ekonominin başat unsuru olarak ancak yeni kıtadaki plantasyonlarda (tıpkı roma dönemindeki latifundiumlar gibi) yeniden ortaya çıktı. avrupalı lordlar amerika kıtasında soylarını kuruttukları yerlilerin yerine afrika'dan köle talep etmeye başladılar. sahara altı afrika'yı o çağlara kadar rahat bırakmış beyaz adam yeni bir geçim kaynağı bulmuştur artık. ilkin portekizli denizciler kongo kıyılarında kurdukları ticaret üslerinden kara kıtanın içlerine doğru insan avına başlamışlar ama çok uzun süre köle ticaretini ellerinde tutamamışlardır. ardından hollanda ve ingiltere'da bu kirli ticarete girmiştir. hatta cromwell dönemi ingilteresi irlandalıları beyaz köleler olarak amerika'daki kolonilerine zincirleyip götürmüştür. (roma döneminde de slavlar beyaz köleler olarak kalabalık bir grup oluşturuyordu. slave-köle sözcüğünün kökeni de buradan gelmektedir) yeni kıtada çok fazla doğal kaynak, rezerv ve ekilebilir alan vardır ama kolonilerdeki avrupalı nüfusu çok kısıtlıdır. iş gücü açığını karşılama hedefleri köleciliği yeniden roma dönemindeki önemine taşımıştır. (kızılderililer toprakları için savaşmakta olduklarından, üstelik eski dünya hastalıklarına karşı bağışıklıkları çok düşük olduğundan bir zaman sonra tercih olmaktan çıkmışlardır) özellikle güneydeki tüm sömürgelerin tarım plantasyonlarında köle emeği kullanılmıştır.

    kölecilik tüm dünyada aşağı yukarı aynı yüzyıl içinde kaldırılmıştır. her ne kadar aydınlanma felsefesinin kısmi etkileri olsa da asıl sebep maddi koşullardadır. kölecilik sanayi devrimiyle önemini kaybetmiş yerini yeni bir üretim ilişkisine bırakmıştır. sanayi üretimi için verimsiz ve kalifiyesiz köle emeği yerine serbest emek daha tercih edilirdir. üstelik tarım toplumunda her yeni köle üretime katılan iş gücü, tarlada çalışacak bir değerken, tarım üretimi ile ilişiği kesilmiş, şehirli işveren için doyuracak bir boğaz demektir. ekonomik temelini kaybeden her beşeri yapı gibi hukuki olarak da 19. yy da hemen tüm dünya ülekelerinde birbiri ardısıra yasaklanmıştır. kaldırılmasının en önemli sebebi tarım toplumu için bile bir zaman sonra, yukarıda saydığımız sebeplerden ötürü, üretken ve rantabl olmayan bir üretim tarzının sanayi devrimi sonrasında anakronik kalmasıdır.

    roma imparatorluğu döneminde sicilya'da iki kez köle isyanı patlak vermiştir. bu isyanları bastırmak, gelmiş geçmiş en ölümcül savaş makinesi roma ordusu için bile hayli zor olmuştur. ama imparatorluk için asıl kıyamet üçüncü köle ayaklanmasında kopmuştur. ilk iki isyandan farklı olarak bu seferki anakarada patlak vermiş ve ülkenin her yerinden kölelerin, asi gladyatör spartaküs'ün ordusuna katılımıyla kısa zamanda kontrolden çıkmıştır. tarihte yaşamış en zengin insanlardan biri olan licinius crassus komutasındaki birleşik roma ordusuna yenilene kadar, sayıları yüzbinleri bulan asi köleler defalarca romalı birlikleri yenmiş ve birçok şehri yağmalamışlar. siler nehri muharebesinde yenilen spartaküs'ün köle ordusu dünya tarihine iki bin yıldır anlatılagelen bir özgürlük mücadelesi hikayesi armağan etmiş oldu.

    abbasiler dönemindeki bir başka köle isyanı şöyle vuku bulmuştur. orta afrika'da getirilen köle işçilere ırak'ın güneyindeki bataklıkları kurutma görevi verilince tarihte savrat ül zenc (zenci isyanı) denilen bir isyan patlak vermiştir. abbasi ordularını ardarda mağlup eden bu asi köleler muhtare şehrini ele geçirip 15 yıl yaşayacak bir cumhuriyet kurmuşlardır. faik bulut bu isyancıları roma dönemi spartaküslerine benzetir. andre clot'a göre, bu isyan abbasi yönetimini o kadar korkutmuştur ki afrikalı köle deneyini bir daha tekrarlamaya cesaret edememişlerdir.

    19 yüzyılın başında kurulan haiti'nin hikayesi de kısaca şöyledir. afrikalı köleler fransız efendilerine baş kaldırıp bağımsızlık savaşı başlattılar. toussaint l'ouverture komutasında, sömürgeci fransızları ve işgalci ingilizleri yendiler. 1804 de üzerlerine gönderilen napolyon ordularını yenip bugünkü devletler arasında bağımsız olan ilk siyahi ülkeyi kurdular. aynı zamanda haiti'ye başarılı olan ilk köle ayaklanması da diyebiliriz. simon bolivar, venezuela'da ispanyol kuvvetlerine yenilip kıtadan kaçınca ona kucak açan ve sahip çıkan yine bu haitili kardeşler oldu. ispanyolları yendiği takdirde özgürleştirdiği ülkelerde köleliği kaldırması şartıyla bolivar'a mali ve askeri destek vermeyi taahhüt eden haiti hükümeti, latin amerika kıtasında köleliğin kaldırılmasında dolaylı yoldan etkin olmuştur. büyük güçleri ardarda yenmenin cezasını 200 yıl süren ambargo, abluka ve izolasyon sayesinde açlık ve yoksulluğa terk edilerek ödediler.

    abd'de ise süreç şöyle işledi. 19. yüzyılın ikinci yarısında kuzeydeki gelişmiş sanayi şehirleri ücretli serbest işçi açığı çekerken güneyde tarım ekonomisinin hakim olduğu eyaletler kölecilikte ısrar ediyorlardı. iç savaş bu çelişkiden patlak verdi. abraham lincoln'un başkanlığındaki kuzey ordusu iç savaşı kazanınca kölelik 1865 yılında abd'nin tamamında kesin olarak kaldırıldı. henüz kölelik kaldırılmadan önce de belli kesimlerde köleciliğe karşı bir bilinç ve hareket oluşmaya başlamıştı. hatta 1820 lerden itibaren sayıları gittikçe artan azad edilmiş köleler batı afrika'ya göçüp yerleşimler kuruyorlardı. 1847 de bağımsızlığını ilan eden, bu abd'den göçen siyahi köle çocuklarının kurduğu ülkenin adı liberya olacaktır. 1847 yılı aynı zamanda sultan abdülmecid'in osmanlı imparatorluğu topraklarında köleciliğin ilgasını ilan ettiği yıldır.
hesabın var mı? giriş yap