• saturnine martial and lunatic albumunden harikulade bir tears for fears numarasi..
    aslinda cok daha oncesinde, ayni bu ismi pseudo olarak kullandiklari bir self titled sarki.. sonra advice for the young at heart'in b yuzu sarkisi olmus.. nihayetinde "saturnine.."de de saglam kaziga baglanmis..

    elbet hepsinin mensei plath..
  • bir rüya koleksiyoncusu, kutsal rüyalar dedektifi johnny panik.. katmerli katmanlı on sylvia plath öyküsü..
  • türkiye'de 6.45ten çıkan slyvia plath'ın öykü kitabı, başlığı da içindeki öykülerden birinin ismidir.
  • sözleri de şöyle tears for fears şarkısının:

    i dream of heaven
    i dream of heaven
    i dream of heaven, yeah
    high time we made a stand and shook up the views of the common man
    and the lovetrain rides from coast to coast
    d.j.'s the man we love the most
    could you be, could you be squeaky clean
    and smash any hope of democracry ?
    as the headline says you're free to choose
    there's egg on your face and mud on your shoe
    one of these days they're gonna call it the blues
    johnny panic
    johnny panic and the bible of dreams
    i get excited by the news of today
    what seems unstable may be able to stay
    johnny panic
    johnny panic and the bible of dreams
    i dream of heaven, yeah
    i spy tears in thier eyes
    they look to the skies for some kind of divine intervention
    food goes to waste !
    so nice to eat, so nice to taste
    politician grannie with your high ideals
    have you no idea how the majority feels ?
    so without love and a promise land
    we're fools to the rules of a goverment plan
    kick out the style ! bring back the jam !
    bring back the jam !
    my flame is heart, my baby do as she please
    what good is living, when you live in disease
    johnny panic
    johnny panic and the bible of dreams
    i dream of heaven, it's a heavenly place
    why fall in love? when you can fall from grace
    with johnny panic
    johnny panic and the bible of dreams
    i dream of heaven
    i dream of heaven
    i dream of heaven, yeah
  • 6.45 tarafından yayınlandı ve çoğu 6.45 kitabı gibi korkunç bir çevirisi var. sylvia'nın kemikleri sızlıyordur heralde.
  • ismini ayni adli oykuden alan ve sylvia plath'in oykulerini, bir iki denemesini ve gunlugunden bolumleri iceren kitap. onsozunu sabik ve saibeli kocasi ted hughes yazmis. plath hakkinda iyi tek bir soz soylemeyi basaramamis. surekli, oykulerin zayifligindan ve plath'in gerceklere sadik kalma takintisi sebebiyle iyi bir yazar haline gelemeyisinden dem vuruyor. ona gore plath, bu saplantisindan vazgecseymis cok daha iyi bir yazar olabilirmis. oysa, hughes'un zayiflik diye addettigi sey, plath'in oykulerini guclu kiliyor aslinda. sahici olmak, ya da oyle kalmak istedigi icin plath'e kizmak mumkun mu?

    neyse ki, hughes ne derse desin, oykuler orada oylece duruyor iste - bunlari bastirdigi icin yine de ona tesekkur borclu oldugumuzu dusunuyorum - gunahlariyla, veballeriyle, yazildiklari anin tazeliginde oylece duruyorlar... ve insanin yuregine dokunmak gibi bir becerisi olan bir yazarin, hughes'un anladigi anlamda bir teknik yeterliligin cok cok otesinde bir yerden okuyucusuna ulasabilecegini kanitliyorlar.

    hughes'a bakilirsa, sylvia oykulerini - genel olarak yazdigi her ne ise onu - yayınlama telasina kapilmadigi zamanlarda cok daha iyi yazarmis; bunun orneklerini gunluklerinde gorebilirmisiz. bu sanki cok ayip bir seymis gibi konusuyor, hughes. bir yazar asla boyle yapmamaliymis gibi. halbuki, sylvia zaten her satirda disaridaki dunyanin - aslinda gayet erkek olan bu dunyanin - kendisine nasil ket vurdugunu anlatiyor. sunday at the mintons'da henry ve elisabeth'in iliskisi, the wishing box'da agnes'in alcak sesle ve utanarak 'artik ruya gormuyorum' deyisi, hep ayni seye isaret ediyor. plath'e gore, kadinlarin hayalgucu, renkliligi ve verimliligi, kendilerine hic de uygun olmayan ve her daim tepelerinde bir kilic gibi sallanip duran erkek dilinin beklentilerinin altinda koreliyor, renksizlesiyor ve solup yok oluyor.

    okuyucusunu hayal etmek ve onun beklentilerini dusunerek yazmak her yazara iyi gelmez. bazilari buna profesyonellik adini verebilir. plath'in bu anlamda hep amator kaldigi anlasiliyor. bu bir zaaf midir? sanmam.

    ben plath'i okurken hep kendi dilini kurmaya gayret eden bir kadin goruyorum. bu kitapta da boyle bu. a day in june'da bu var mesela. cok naif ama cok vurucu bir oyku o. hic bir fazlalik yok, suslenip puslenmemis kucucuk bir hikaye, ama belki de kitabin en iyi hikayesi. anlatilan belki kucucuk bir ihanet, onemsiz bir sey ama bir kadinin hayatinin tumune isaret edebilecek kadar da onemli aslinda. plath, cocuk olmaktan kadin olmaya gecisi bir ihanet uzerinden kuruyor, aslinda kadinlik denen seyi kendine ihanet etmek uzerinden kuruyor. iddiasiz gibi gorunen o kucucuk oyku, aslinda butun kadinlarin kendilerine hangi noktada veda ettiklerinin hikayesi. acayip bir sey. beni cok carpti.

    kitapta daha bir cok iyi oyku var: the day mr prescott died, the daughters of blossom street, day of success... hepsi iyi oykuler. okuyun derim.
  • --- spoiler ---

    yazdıklarını okurken anlıyorsunuz aslında. sylvia plath'ın kendisine, bedenine ağır gelen bir ruh taşıdığını. kelimelerini kullanırken aslında kaçış yolunu harfler aracılığıyla sağladığını. onun için yazmanın bir hobiden, bir amaçtan öte olduğunu; yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu. korkunun ve belirsizliğin bedenini sardığı zamanlarda sığınmak istediği bir dölyatağı görevini üstlendiğini. bu yüzden güncesine "yazmak istiyorum; çünkü yaşamın dönüştürme ve dışavurum ortamlarından birinde üstünlük sağlama dürtüsü var içimde." yazıyor, bu yüzden eserlerinde sürekli otobiyografik öğeler su yüzüne çıktığında ve gerçekliği kağıtlar üzerine dökerken hayatın bütün baskılarından kaçış noktası olarak kullanıyor bu yeteneğini.

    johnny panic and the bible of dreams'in de böyle bir niteliği var. bir bir gözler önüne serer nitelikte bir kadının hayatını. çeşitli dönemlerde yazdığı denemelerin, hikayelerin toplamı niteliğinde. kitaba ismini veren ilk hikayede belirtiyor sylvia plath "cockaigne ülkesinde vizyonu bulanıklaşmış bir jeremiah'yım." aslında bunların sadece karakterin ağzından değil, kendi ağzından da döküldüğünü hissediyorsunuz okurken. sonra johnny panic'in bu hikaye içindeki tanrılaştırılmış yerine bakıyorsunuz. sylvia, daha 18 yaşındayken belirtmişti aslında ileride hayatında erkeklerin ne kadar önemli rollerde yer alacağını "havada benim varolmam için en ideal ortamı yaratan güçlü erkeklik kokusu vardı." derken. ve daha sonraları sylvia'nın bunu hem babası için, hem de ted hughes için yaptığı görüldü, ki aralara giren dönem dönem hoşlandığı erkekleri saymıyorum bile (dick norton, richard sassoon).

    america! america!'da ise tek bir cümle aslında yeterli değerlendirmek için her şeyi: "özel olmanın ayrıcalığı diğer yüzünü döndü - herkes olmanın baskısı; buna bağlı olarak hiç kimse olamama." sylvia plath'ın güncelerinde de görüldüğü üzere aslında kendisi hep diğerlerinden farklı olduğunun bilincindeydi. dönem dönem depresyona girdiği zamanlar ise kendine güvensizlik ile harmanladığı, ve fark yaratamadığını hissettiği zamanların buhranlarıydı.

    the wishing box'ta ise karşımıza içten içe kocası ile yarışan bir kadının portresi çıkıyor. rüyaları, hayal gücünün bilinçaltındaki işaretleri olarak simgeliyor sylvia plath. belki de ted hughes ile yaşadığı dönemden ipuçları veriyor bu da okuyanlara. ayrıca hikayenin bir bölümünde geçen "agnes bir sabah roman okurken, aniden dehşetle, beş sayfayı tek bir sözcüğün anlamını kavramadan gözleriyle taradığını fark etti. tekrar denedi ama sözcükler, kötü niyetli küçük siyah yılanlar gibi kıvrılıp bir tür tercüme edilemez dilde tıslayarak sayfanın üzerinde birbirlerinden koptular." satırlarında da 1953 yılındaki ilk intihar deneyimi öncesindeki dönemde okuyamadığı, uyuyamadığı, yazamadığı dönemi hatırlatan nitelikler göze çarpıyor.

    mothers adlı hikayede ise "esther'in, bir amerikalı'nin, o köklü topluma sızma umudu hiç olabilir miydi?" diyor sylvia plath. isimlerle oynuyor yine. 6 harfli sylvia yerine, 6 harfli esther'i yerleştirirken bütün bunları ingiltere'de yaşamaya başladığı dönemde anlatıyor. ve bir amerikalı olarak köklü bir ingiliz toplumunda yer alma çabalarını anlatıyor bir anlamda da.

    ocean 1212-w ise çocukluğu okyanus kıyısında geçmiş bir kızın dilinden dökülür kitabın sayfalarına. kitabın son hikayesi snow storm ise aynı şekilde eskiden yeats'in oturduğu dairesinde, hava koşulları yüzünden yaşadıklarının anlatılmasıdır bir nevi.

    genel olarak bütününe bakıldığında sylvia plath'ın penceresinden bakılmasını kolaylaştıran ve içinde küçük küçük inanılmaz hikayeleri barındıran bir kitap aslında. otobiyografik öğelerle süslenmiş ve bir anlamda birtakım şeyleri daha da kolay anlamanızı sağlayacak nitelikte. bu yüzden mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum.

    --- spoiler ---
  • icindeki america! america! oykusunde (1963) plath , meritokrasiyi cok guzel tiye alir:
    "after all, we could be anybody. if we worked. if we studied hard enough. our accents, our money, our parents didn't matter. did not lawyers rise from the loins of coalheavers, doctors from the bins of dustmen? education was the answer, and heaven knows how it came to us."
  • sylvia plath'in enfes öykülerle dolu kitabı.
    çok uzun süre arayıp bulamayınca, aramaktan vazgeçmiştim. baskısı yoktu bilmem neydi. geçende tesadüfen öğrendim ki kırmızı kedi yayınları'ndan çıkmış.
    harika öyküler var içinde, devasa bir öykü kitabı. bazı öykülerde anlam tuhaflıkları bulunsa da enfes. hem sylvia plath hem de edebiyat aşkına bol bol cevap veriyor.
hesabın var mı? giriş yap