• "kalıtsal aile travmalarının kim olduğumuza etkileri ve sorunların üstesinden gelebilmenin yolları"nı anlatan, türkçe'ye "seninle başlamadı" adıyla çevrilen kitap.

    yazarı; mark wolynn

    ben çok etkilendim.

    kendim için düşündüm anlatılanları ve bazı çıkarımlar yaptım. bilemiyorum tabii ne kadar doğru sonuçlara ulaştığımı ama etkileyiciydi.

    *

    diyor ki;

    derdinizi anlatırken kullandığınız kelimeler birer anahtardır. o kelimeleri takip ederseniz ailenizdeki bazı kişilerle kendinizi özdeşleştirdiğinizi görürsünüz.

    bu kişiler anne, babanız olabileceği gibi büyükanne, büyükbabanız, halanız, teyzeniz, amcanız, dayınız, ölmüş bir akrabanız, hatta ailenizden birinin zarar verdiği biri ve hatta ailenizden birine zarar vermiş biri olabilir.

    örnekler olayı daha anlaşılır ve sarsıcı yapıyor.

    mesela;

    daha fazla yaşamak istemeyen bir kadın, yazara danışmış. ölmek istiyormuş. yazar sormuş, nasıl ölmek istiyorsun, nasıl bir ölüm düşünüyorsun?

    kadının cevabı "boğularak, nefes alamayarak"...olmuş.

    sonra anlaşılmış ki bu kadının büyükannesi nazi soykırımında gaz odasında öldürülmüş. bu olay aile içinde pek konuşulmasa da kadın kendisini büyükannesiyle özdeşleştirmiş.

    bunu fark ettikten sonra büyükannesiyle hayali bir konuşma gerçekleştiriyor. kendisi için üzüldüğünü ama artık kendi hayatını yaşaması gerektiğini falan söylüyor. imgeleme deniyor buna ve bu tarz kitaplarda yazdığına göre imgeleme yöntemi yani kişinin gerçekten karşında olduğunu hissederek konuşmak, gerçek fiziki konuşma kadar etkiliymiş.

    bunun gibi pek çok örnek var. önemli olan halinizi anlatırken kullandığınız kelimeler. o kelimelerin aile geçmişinizde bir yere ulaştığını iddia ediyor yazar.

    o yüzden ailede sır kalmaması önemli. ailede sır olarak saklanan şeyler, başka bir aile bireyinde kendini gösteriyormuş.

    atalarımızdan birinin tamamlanmamış işinin bizim içimizde kökleştiğini anlatıyor. "bir kez onları bulduğumuzda, serbest kalırlar ve özgürleşiriz."

    anne-babayla aramızın iyi olması gerektiğini vurguluyor. çünkü onlar sayesinde hayat bulduk ve onlarla aramızın bozuk olması hayattan zevk almamızı engellermiş.

    arayı düzeltmek illa fiziksel bir yakınlık anlamına gelmiyormuş. zoraki özür dilerim, seni seviyorumlar da değil. daha içsel bir şey. öfke ve kin duymamakla ilgili.

    "anne-babalarımızda reddettiğimiz duygular, özellikler ve davranışlar kuvvetle muhtemel bizim içimizde yaşayacaktır."

    "ebeveynlerimizi reddettiğimizde , onlara benzediğimiz açıları da göremeyiz. davranışlar içimizde reddedilmiş halde kalır ve sıklıkla çevremizdeki insanlara yansırlar. buna karşılık, reddettiğimiz davranışlara sahip arkadaşları, sevgilileri veya iş arkadaşlarını hayatımıza çekeriz. böylece bu dinamiği fark etmemiz ve iyileştirmemiz için bize sayısız fırsat sağlar."

    *

    epey yol gösterici, etkileyici ve kendi hayatınıza uyguladığınızda sarsıcı olduğunu düşündüğüm bir kitap.
  • bu kitaba ayırıp zamanınızı israf etmeyin, hele yazılanlara inanıp bir fayda kesinlikle beklemeyin.

    öncelikle yazarın kariyeri oldukça şüpheli. edebiyat fakültesi mezunu olduğunu ve iş hayatına "bir organizasyon şirketi sahibi" olarak devam ettiğini kendi ifadelerinden anlıyoruz. özgeçmişinde düzinelerce sertifikaya sahip olduğunu ve bunlardan birinin klinik hipnoterapi üzerine olduğunu görmekteyiz. yine özgeçmişinde epeyce sayıda "institute" un kurucusu ve direktörü olduğunu görmekteyiz. şeytan ister istemez dürtüyor, acaba bunlar gerçek ve saygın enstitüler midir, yoksa tabela ve web sitesinden ibaret kendi kurup, kendini direktör seçtiği şeyler midir?

    kendi yaşam öyküsü güvenilirlik şüphelerini iyice arttırıyor. yazarımız "bir organizasyon şirketi sahibi" iken kör oluyor. 1960'ların türk sineması gibi diyeceğim, o senaryolar bile daha inandırıcı. konuyu dağıtmayayım, tıp dünyası derdine çare bulamıyor. yazar abimiz de her şeyden elini eteğini çekip dünyanın en doğusundan başlıyor; o gurudan, bu dalay lamaya tam üç yıl, başvurmadık ruhani önder, dolaşmadık tapınak bırakmıyor. meditasyonun dibine vuruyor ve yazarımıza iki farklı guru "git ailenle buluş" tavsiyesi verince evine dönüyor.

    sonra abimiz annesini ziyaret edip, iki yaşındayken annesinin bir ameliyat geçirdiği ve üç hafta hastanede yattığını öğreniyor. bebeklik döneminde anneden üç hafta uzak kalınca, yazar abimiz annesi ile soğuk bir ilişki geliştirmiş. bu arada babasını da ziyaret ediyor ama babanın kabahati neymiş, onunla ilişkisi neden mesafeliymiş bunu öğrenemiyoruz. annenin hikayesini öğrenince yazarımız iyileşiyor. tıp dünyası bu defa, nasıl olup da gözünün tekrar görmeye başlamasına bir açıklama bulamıyor.

    sonra efendim, yazar abimiz şifa dağıtmaya karar veriyor ve kendi ifadesine göre 20 yıl boyunca epeyce psikolojik hastalığı tedavi ediyor. bu olaylar hipnoterapi sertifikasından önce mi, sonra mı yine bilmiyoruz.

    yazar abimiz, şifa dağıtırken kendine özel bir yöntem geliştiriyor ve bunun patentini de alıyor. yöntemi merak ederseniz, süper yeteneklere sahip yazarımız hastayla konuşurken bir soru soruyor ve şıp diye olayı çözüyor. icat ettiği bu yönteme de çekirdek soru, çekirdek dil diye bir isim veriyor. bu yöntem öyle böyle bir yöntem değil, hem bunca akademisyenin, klinik psikologun, psikiyatrın akıl edemeyeceği kadar zor, hem de sıradan vatandaşın kendine uygulayabileceği kadar basit, hem de en tedavisi güç sorunları şıp diye kökünden hallediverecek derecede etkili.

    yöntemin patentini aldığı gibi işi döküyor ticarete. bana kalırsa başarısının sırrı, insanlara duymak istediklerini söylemekten ibaret. psikolojik sorunlarınız mı var? öyleyse sebebi aile geçmişinizde yaşanmış bir travmadan kaynaklanıyor. bu travmayı siz değilse anneniz, hatta amcanız, halanız bile yaşamış olabilir. hangi insan olumsuz bir durumun sorumluluğunu başkasına yüklemekten hoşlanmaz ki?

    yazar abimizi bırakıp kitaba gelecek olursak uzunca tutulmuş giriş bölümü; psikoloji biliminin yontma taş devrinde kalmış bazı araştırma sonuçları ve biraz tıp bilgisiyle kurgulanmış sığ çıkarımlardan ibaret. okuyucuya, bakın ben neler biliyorum, bendeki bilgi nice doktorlarda yok havaları atmak amacını güdüyor. ilerleyen birkaç bölüm falan şu dertten muzdaripti şıp diye anladım, filanın bu derdi vardı şu soruyu sordum hemen çözdüm tarzında. bu bölümler de bana inanmıyorsanız buna inanın amacını gütmekte. sonra yazarımızın çözüm reçetesi bölümlerine geliyoruz. örnek sorular yayınlamış, bunlara cevap vererek kendi sorununuzu kendiniz çözüyorsunuz. yetmiyor, kendi iç dünyanızı keşfediyor ve performansınızın zirvesine ulaşıyorsunuz.

    beğenmediniz mi? bir de "ödüllü kitap" sosuyla deneyin. her sene her daldan ve her telden yüz kadar kitaba birincilik veren, google'da haberlerde ara seçeneği ile aradığınızda hiç bahsi geçmeyen "silver nautilus"
hesabın var mı? giriş yap