• an itibari ile nato zirvesinden dolayı p.tesi ve salı gunleri hic bir yere giremiyecek ve trafik karmasasında patronlarından azar işitecek cilekeş mağdur insan topluludur bu işkencelere karşılık nato sevgili istanbul halkına bir park yada cicek bahcesi hediye edecekmişşşşş
  • tüm olumsuzluklarına rağmen boğaz yüzünden ayrılamazlar bu kentten..
  • rashit'in istanbul isimli parcasinin bu konuya guzel yorumlar getirdigini dusunuyorum.

    (bkz: mutluyuz bizler yine de patlayan sehrimizde)
  • diğer yerlerden gelenleri istanbul gibi bi sevgiliden ayırmak için dünyaya gelmiştir bunlar. yaptıklıkları çirkefliklere, oyunlara anadolu insanının aklı ermez, istanbul insanı onları 2 dakika içinde suya götürür, susuz getirir. saf anadolu çocuğunun yapabileceği tek bi şey vardır o da sevgiliden* ayrılmaktır.
  • dünyanın en büyük metropollerinden birinde yaşadığı için başka şehirleri beğenmez haliyle, e bu şehirde de yaşamak güçtür, başka yere de göçemez, ara sıra hayaller kurar sakin bir sahil kasabası filan diye ama tatile bile gittiğinde bir hafta içinde yanar tutuşur istanbul istanbul diye; sonracığıma karışır tozuna toprağına bu şehrin, kalabalığına, curcunasına ama bi vapura biner beyin resetlenir o an yeniden doğulur, martı uçar başında, vapur düdükleri senfonisi ile aklı başından gider filan

    zor iştir bu şehrin insanı olmak
    insan olabilmek daha zordur

    önce insan olunabilse, akabinde istanbul insanı, pek bi makbule geçerdi
  • bahsedilen tür için asla "herşey" anlamını yitiremez... üzüntüyü, sevinci olduğu gibi anlamsızlığı da paylaşabileceği allah kahretsin ki anlamsızlığı bile anlayabilen bir şeye, bir şehre sahip insan. hiçbir şeyi yoksa da yaşamak için yeterince güzel bir nedene sahip varlık...
  • - üsküdardaydım, canım elma çekmişti. manava gidip bir tane elma satın almak istediğimi söyledim. 26 yaşlarındaki manav beni, "burası kuruyemişçi dükkanı mı !? diye azarladı"... ben de ona "sen de esnaf değilsin" dedim, gittim bir tane elmayı migrostan aldım...

    - beşiktaş çarşısındaydım, eve doğru yürüyordum. arabalı bir kadın kartal heykelinin oraya girmiş, yolunu kaybetmiş belli... kafasını camdan uzatıp otopark var mı burada diye sordu, büyük beşiktaş çarşısının altındaki otoparkı güzelce tarif ettim. hiçbir şey demeden oraya doğru gitmeye başladı, ben de yüksek tonla "bari bir teşekkür etseydin!" diye arkasından bağırdım...

    gördüğünüz üzere istanbul, bütün bu doğal ve tarihi güzelliklerini örten kaba, insanlıktan nasibini almamış yaşam formlarıyla dolu bir yer. bu iki basit olay bile mide bulandırmaya yetiyor.
  • karsilasilan dar bir yolda, cocuk arabasi mi derler besik mi derler, cocugunu sürükleyerek gezdirirken onunla birlikte zorlanmasin diye kenara cekilip kendisine yol verdiginizde, tesekkür etmek yerine sizi ezerek, cigneyerek üstünüzden gecen bi yasam formudur.
  • kalkanlarını kuşanmış, kalabalıklar içinde yalnız,değerlerini rafa kaldırmış insanlardır;daha doğrusu böyle görünmek zorundadırlar.
hesabın var mı? giriş yap