• muhsin makhmalbaf ve abbas kierostiami gibi ustaların başını çektiği, son dönem dünya sineması. özellikle geçtiğimiz yıllarda batı avrupa dolaylarında ciddi prim yapmışlardır. 'arkadaşımın evi nerede?', 'kirazın tadı', 'hayat devam ediyor' gibi, insanın içini ısıtı ısıtıveren, yapım maliyetleri son derece düşük filmler üreterek imkansızlıktan yakınan türk sinemacılarının asabını bozmuşlardır.
  • artık çoğu festivalde birkaç filmle kendisini kabul ettirmeye başlayan ülke sineması.
  • ilk buyuk hamlesini 1971'de dariush mehrjui'nin venedik film festivali altin aslan odullu filmi "inek" ile yasamis olsa da, 80'lerin ortasindan itibaren bir ronesans yasadi iran sinemasi, ozellikle abbas kiorastami, amir naderi ve mohsen makhmalbaf gibi ustalarin sayesinde. sansurden dolayi icerik olarak daha basit, genelde cocuklarin merkez rollerde oldugu filmler cekmeye basladilar. bunlar da, batidaki film festivallerinde cok begenildi, bir suru odul sahibi oldular. cocuklarin merkezde oldugu filmler, naiflikleri ile guzel gelse bile, bir sure sonra (5-6 ayni konulu film seyrettikten sonra) bayici gelebiliyor.
    90'larin sonundan itibaren, reformistlerin basa gelmesinden sonra, bir kac kadin yonetmen de film cekmeye basladi, feminist icerik bir kisim filmlerine sizdi. hatta makhmalbaf ve kiorastami de iran'da iceriginden dolayi gosterilmeyen filmler cektiler.
    takip edilmesi gerekenler olarak kiorastami ve makhmalbaf'in yani sira, jafar panahi, makhmalbaf'in kizi samira makhmalbaf gibi yonetmenlerin adi da zikredilmeli..
  • hamid dabaşi'nin kitabı. agora kitaplığı'ndan çıktı.
    leziz çevirisinin arkasındaki isimler ise barış aladağ ve begüm kovulmaz.
    kitap ana eksen itibariyle iran'ın moderinteyle karşılaşmasını ve bu karşılaşmada sinemanın durumunu anla[t]maya çalışıyor.
  • hamid dabaşinin iranda sinemacıların özgürlük serüvenini anlattığı 2004 basımlı kitabı.
  • belgesel ile kurmaca sinemanın iç içe geçtiği, minimalist bir sinema üslubu.
    (bkz: kandahar)
    (bkz: close up)
  • (bkz: majid majidi)
  • sözümona muasır medeniyete kilitlenmiş, medeniyeti de yunanistan ve ötesi olarak belleyen dejenere "batılılar" için pek de bir değeri ve önemi olmayan sinema. oysa öyle değil. ordaki malum teokratik yönetimin tam tersi yönde, özellikle son elli yıldır birçok dünyalıyı şaşırtmış bir çizgide yürüyor sinema. her ne kadar popüler sinemasına bakamayıp, değerlendiremiyorsak da, çoğu yönetmeni ve çoğu filmiyle ilginçlikler alemidir gerçekten.

    benim için her zaman en ilgi çekici kısmı, varoluşu çekinmeden dert eden, bunu felsefi okumalar üzerinden yapan çalışmaları. kierkegaard'ın korku ve titremesi'nin senaryolaştırıldığı başka kaç teokratik ülke vardır!

    çoğu kişinin üzerinde kani olduğu bir tespit var: katı teokrasi, insanların sindiriyor olabilir. sindiriyor da gerçekten. fakat bu insanlar, rahat rahat konuşamadıkları için (s)imgelerle iletişime geçiyorlar bu durumda da. hücre cezasına çarptırılan bir insanın farelerle iletişim kurma yeteneği kazanması gibi, iranlı yönetmenler zihinsel hücreyi (s)imgelerle kırmaya çalışıyorlar bence.

    bazen bir kız çocuğunun çevresini zehir eden, ona dünyayı dar eden, hasılı, onu açıkhava hücresine sokan toplumsal kurumlara ve kişilere karşı savunu için yarattığı (aslında yaratmak zorunda bırakıldığı) incelikli kaçamaklara tanık oluruz bu sinemada. bazen de, kendini ünlü bir yönetmen yerine koyup ortalığı karıştıran laylaylomik kurgulara. ve bazen de bütün kurgusu bir çocuğun evini bulması sürecine ayrılmış minimalist çalışmalara.

    bilinen yönetmenleri için:

    abbas kiarostami, iran sinemasını dünyaya duyuran, dünyanın bakışını buraya çeken insan olarak bilinir. kimilerine göre iran sinemasının şairi.

    dariush mehrjui en ünlü çalışması "ga", ya da "öküz"... lakin, yaşlılığına doğru iranlıların sempatisini yitirdiği söylenir. (kendi bilecekleri iş tabii)...

    muhsin mahmelbaf iran sinemasının okul'unu evinde kuran kişi. öncelikle solcu kimliğiyle bilindi. yamulmuyorsam, bir zaman sonra bundan uzaklaştı. hatta bu minvalde bir solcunun marksizmle olan yeniden hesaplaşmasını konu alan bir filmi de bulunuyor. iki yıl önce çektiği kandahar isimli filmle ise amerikancı olmakla eleştirildi. bi defasında şöyle demiş: ''çocukken camiye gitmeye başladığımda insanlığı kurtarmak istiyordum. biraz daha büyüdükten sonra ülkemi kurtarmak istedim ve şimdi düşünüyorum da sadece kendimi kurtarmak için film yapıyorum. film yaparak kendimin bir temsilini yaratıyorum ve böylece kendimi sonradan inceleyip 'şimdi nerelere gelmişim' diye sorabiliyorum." neyse işte, kendisi iran sinemasının hocası.

    bahman farmanara, amerika'da eğitim görmüş, iran sinemasının en pahalı işlerine imza atmış zat. yamulmuyorsam iran'da yaşamakta yeniden. iran'ın sansürcü yönetimi elbet filmlerini sansürlemekten başka bir halt etmemiş.

    ayrıca bakmak istiyorsanız (bkz: bahman ghobadi) ve (bkz: samira mahmelbaf) (bkz: bahram beizai)

    ha, ne diyorduk; evet, iran sineması (s)imgeler sinemasıdır.
  • acıtan yaşamlar, acıtan filmler...
  • git gide hollywood tarzi filmler yapmaya baslayan sinemadir. artik filmlerinde erkekler kadinlara dokunabiliyor ` :vallahi`, ask sozcukleri sarfedebiliyor, romantik sahneler cekilebiliyor. tek bir farkla; alisilagelmis konular uzerine ` :ask`` :ihanet`biraz daha ustu kapali bir bicimde yaklasiliyor. keske hep eskisi gibi kalsalar bari onlar uymasalar.` :yazik`
hesabın var mı? giriş yap