• albümün 3000 kopyalık özel versiyonu evlere postalanmaya falan başlamış. bu özel versiyon bir hardcase kitap kapağı içerisinde, kitap, iki cd ve bir dvd'den oluşuyor. ilk cd albümün kendisi, ikinci cd ilk cd'de yer almayan besteleri ve collecting space adlı enstrümentalin yeniden kaydedilmiş halini içeriyor (bu kayıt sadece steven wilson'ın myspace'inde mevcut). dvd ise 5.1 surround dvd audio parçaları, yüksek kaliteli 24 bit stereo parçaları, lasse hoile'in hala prodüksiyonu devam eden ve steven wilson'ın işlerinden etkilenen filmi insurgentes'ın 18 dakikasını ve fragmanları içeriyor. içeriği saklayan kitap ise 120 sayfadan oluşuyor ve 28x28 cm boyutunda, yüksek kaliteli kağıda yüksek kaliteli basım tercih edilmiş. bu 120 sayfada lasse hoile'e ve susana moyaho'nun fotoğraf çalışmaları da var.

    sanırım albüm ilk olarak türkiye'den kendisini sipariş eden birine ulaşmış, millet last.fm'de infial yaratmış durumda dinleyebilmek için.

    albümün normal tek cdlik özelliksiz (steven wilson ve özelliksiz, peh!) versiyonu 2009 başında piyasaya sürülecek. o zamana kadar vinyl versiyonu (sadece 1000 adet basıldı) ve multidisk versiyonu (yukarıda bahsettiğim 3000 adet basılan) ile elde edilecek gelir, lasse hoile'e prodüksiyonu devam eden filmi için aktarılacak.

    sanatın ve sanatçının dostu steven wilson'ın albümü insurgentes'ın mütevazı tanıtımını okudunuz.
  • tam olarak ilk solo albumu olmayan album. eger unreleased electronic music diye cıkardıgı albumu sayarsak.
  • steven wilson myspaceinde birçok şey açıklanmış durumda. hatta harmony korine (çok ilginç bir durum bu, harmony korine'in bir steven wilson bestesine neden isim verdiğini anlamak istiyorum anlayamıyorum, garip olmaz mıydı harmony korine "harmony korine" isimli şarkının klibini çekse, şarkıyı sevmezse neler oluşur, ne içerecek o klip, ...) ve get all you deserve isimli şarkılar dinlenebilir. önizleme, öndinleme yapamıyorum zorlandım bu defa. insurgentes 10 şubat 2009'da çıkacakmış sanırım. albümdeki müzisyenler şöyleler:
    gavin harrison (drums), tony levin (bass), mike outram (guitar), jordan rudess (grand piano), clodagh simmonds (vocals), sand snowman (acoustic guitar), theo travis (flute, clarinet), dirk serries (guitar drones), michiyo yagi (koto)

    ve tracklist:
    1. harmony korine
    2. abandoner
    3. salvaging
    4. veneno para las hadas
    5. no twilight within the courts of the sun
    6. significant other
    7. only child
    8. twilight coda
    9. get all you deserve
    10. insurgentes
  • ilk dinleyiste bile neden solo album oldugu, neden porcupine tree albumu olmadıgı anlasılan album.
  • baştan sona çok iyi hazırlanmış, steven wilson'ın ambient,noise,drone,post-rock,shoegazing gibi bir çok türü deneyimlediği muhteşem bir albüm.
  • yer yer biraz fazla kalabalık ve gürültülü olsa da, altında yatanı keşfetme sabrını gösterince yine klasik steven wilson olduğu farkediliyor. şarkı isimlerinden anlaşılabileceği gibi, albümde bir meksika teması var.

    bonus disc'te yer alan şarkılar ise:
    port rubicon
    puncture wound
    collecting space
    insurgentes (mexico)
    untitled

    collecting space albümün en iyi şarkısı olmaya aday. hatta steven wilsonın en iyilerinden bile olabilir.
  • güzel albümün güzel şarkısı, gözünü seveyim stewen wilson.

    holy mother of the simple one,
    when you smile at me you bring me down,
    you betray your thoughts.
    all your prayers too low.

    now out of debt, you speak in tongues,
    and out of bread, your work is done,
    and your dream, absolve.
    and your path, dissolve.

    and your dream, absolve,
    and your path, dissolve.
  • filmi de sonunda çıktı, kelimelerin bazen yetersiz kaldığı 85 dakikalık bir yolculuk. incelemesi için: http://thesnobreviews.blogspot.com/…nsurgentes.html
  • steven wilson'ın sadece müzik yapmakta başarılı olmadığını, aynı zamanda belgesel yapmayı da çok iyi bildiğini gözler önüne seren film/belgesel. film temelde iki noktaya, bunun alt başlıkları olan bir düzine konuya değiniyor. bu konulardan ayrı ayrı bahsetmek gerekirse;

    birincisi, steven wilson teknolojinin genelde sanata, özelde müzik dünyasına ne denli katastrofik bir etki yaptığını örneklerle, görsellerle ve hikayelerle gözler önüne seriyor. bu konuda, kendisinin abartmadığını, kesinlikle haklı olduğunu söylemek mümkün. naif ve işe yarar bir metayı alıp, onu insanın en içindeki aç gözlülükle, kazanma hırsıyla harmanlayıp, bu metayı kötüye kullandığımızdan defaatle söz ediyor filminde. cd'lerin ilk başta, müziğin yayılması için, müziğin tüm kesimlere kolayca ulaşabilmesi için kullanılan bir eşya olduğunu, lakin insanların sanatı yazılım boyutuna getirerek -hatta bu bağlamda indirgeyerek dahi diyebiliriz- sanatın değerini yitirmesine neden olduğu defalarca vurgulanıyor belgeselde. bu konuda, sanatın yayılmasının kolaylaştığını söylemek yanlış olmaz, fakat bu denli kolay ulaşılabilen, elde etmesi bu kadar kolay olan bir şeyin değerini yitirdiğini söyleyebiliriz. 21. yüzyılda artık -neredeyse- herkesin yüzlerce gb dosyayı yanında taşıma lüksü var ve bu lüks insanların elinden eleme, eleştirme, seçme, farketme yeteneğini gizliden gizliye elinden alıyor.artık insanlar müziği dinlemek zorunda değil, onları yanında taşıyıp, diğerlerine "bak bunu dinliyorum" diye göstermeleri ve bunun üzerinden manifestolarını yapmaları kendilerine kafi geliyor, kendilerini tatmin etmelerine yetiyor.

    bu konu altında, bir alt başlık olarak da, müzik sektörüne harcanan para da günden güne azalıyor. gerçekten sanatçı olan insanların, demolarından öteye gidebilecek paraları olmuyor - bu kolay erişimin hasebiyle. sanatçının para derdinin olmaması gerektiğini her sokaktan geçen insandan duyabiliyoruz, lakin bu müziği yapabilmek için gerekli enstrümanları, cihazları nasıl temin edebileceğinden kimsenin dem vurduğunu görmüyoruz. sanatın kişisel tatminat boyutundan dem vurmanın, inanılmaz kolay olduğunu biliyoruz, görüyoruz, fakat bu kişisel tatminatın nasıl devam ettirilebileceğini, insanlara dinlerken sevecekleri bir şeyi vermenin -maatteessüf ki- belirli bir külfetinin olduğunu kabul edemiyoruz. indirdiğimiz her byte müzik ile, birilerinin yaratıcılığına, birilerinin müzik yapma dürtüsüne balta vurduğumuzun farkında olmuyoruz, olamıyoruz.

    müziğin yazılıma indirilme noktasında, bir başka öne sürülen nokta da; insanların sanatın o olgunluğunun, o geliştirilme, büyütülme aşamasının farkına indirilen mp3'lerle varamadıkları. alıp cover'ına bakamadıkları ellerinde hissedemedikleri bir şeyden o kadar da zevk alamazlar, o hissi çıkaramazlar, diyor steven wilson -ki sonuna kadar katılıyorum. tüm bunları söylerken, müziğin kapitalist piyasadan darbe yediğinden de bahsediyor, wilson. albümleri almak, o olguyu hissetmek, icra edilen müziği hislerin doruğunda hissetmek tabii ki güzel şeyler, lakin günümüzde bir memurun maaşının 25'te birine tekabül eden bir albümü almak, kaç kişinin harcı? bu noktaya da parmak basıyor, wilson haklı olarak.

    filmin ikinci ana gövdesi olarak, sanatçıların ilham olgusundan, sözleri nasıl yazdıklarından, o hissi nasıl oluşturduklarından bahsediyor, wilson görseller, fotoğraflar, videolar yardımı ile. çoğumuz sevdiğimiz sanatçıların, o sözleri yazarken, o soloları atarken, o vokalleri yaparken nasıl hissettiğini anlamak isteriz, en azından o hisse biraz olsun yaklaşabilmek isteriz, o his hakkında az da olsa bilgiye haiz olmak isteriz. steven wilson gezdiği mekanları, konuştuğu insanları kamerasından göstererek bu konu hakkında da, üstüne basarak olmasa da bir fikir veriyor. her sanatçının münferit olarak etkilendiği durumlardan, olgulardan, maddelerden faydalandığını, estetik şekilde ortaya koyuyor.

    müzikle ilgili, müziğe meraklı her insanın izlemesi gereken, mükemmel bir belgesel/film insurgentes. steven wilson'a duyduğum saygıyı yüzle çarpıp, üzerine bin ekledim, filmi izledikten sonra.
hesabın var mı? giriş yap