• otisabi'nin okul yillari isimli entrysinde gözlerimizin önüne serdigi gibi zaman zaman insanlar yasamadiklari seyleri hatirlayabilmekteler. eskilerin dedikleri gibi "hafiza-i beşer nisyan ile maluldur", tamam, ama nereye kadar? olmayan seyleri hatirlamak psikoz, nevroz, kisilik bozuklugu delaleti midir, yoksa biraz telkin, biraz manipulasyonla hepimiz olmasa bile çogumuz yasamadigimiz seyleri yasadigimiza inandirilabilir miyiz?
    dogru cevabin ikincisi oldugunu söylemekte beis görmüyorum.
    aslinda hiç böyle bir olay yasanmadigi halde, aileleriyle isbirligi yapilip deneklerin nasil bes yasinda bir alisveris merkezinde kaybolduklarina, çok agladiklarina, sonra nasil yasli, baklava desenli kazakli bir amca tarafindan yardim edildiklerine inandirildiklari deney bu alanda en bilinen, en klasik eser.
    insan hafizasinin en temel özelligi "reconstructive" olmasi, her an yeniden yapilandirilmasi. anilarimizin kusursuz bir şekilde kaydedilmis, ilk günkü tazeliklerini gerçek bir sadaketle muhafaza eden yapilar olduguna inanmak öyle yanlis ki. aci verici ama, binbir türlü etkiye karsi son raddesinde kirilgan, son raddesinde dayaniksiz hafizalarimiz. bir olayin oldugunu kafamizda biraz israrla canlandirsak, biraz ayrinti eklesek hayal gücümüzle, bir süre sonra o olayi yasadigimiza bütünüyle inanmak, "false memory syndrome" denen sekilde anilari yüklenmek, hiç de anormal ya da zor bir sey degil. amerika'da 90'larda çilgin bir sekilde yasanan, yayilan "küçükken babam tarafindan cinsel tacize ugradim" iddiasinda (elbette ki ve mateessüf ki gerçek tacizler de yasanmis olmasina ragmen) bir sürü psikoterapistin, zirva, pseudo-scientific self-help kitaplarin telkininin de etkisi olduguna kesin gözüyle bakiliyor simdilerde.
    bugün bir sekilde icinde oldugum ve hatta denek rolüne de girip çiktigim bir projede ikizlerdeki ani paylasamama olgusu arastiriliyor. bu öyle bir sey ki, bir olay yasanmis, ama hangimiz yasadik, bir türlü çikartamiyoruz, ya da ikimiz de eminiz kendimizin yasadigindan. özellikle tek yumurta ikizlerinde oldukça sik gözlenen bir fenomen. çok ilginç, çok tuhaf bir sey bu.
    aklima gelen hafizalarimizin handikaplariyla ilgili deneylerden birinde de deneklere bir araba kazasinin filmi gösteriliyor, sonra onlara "arabalar çarpistiklarinda kaç km/saat hizla gidiyorlardi" diye soruluyor, ama bunu yaparken "how fast were the cars when they collided/smashed/hit each other/contacted?" gibi varyasyonlara giriyor soru. ve tahmin edilecegi üzere sorunun sorulusu deneklerin arabanin hizi hakkindaki hafizasini etkiliyor. arabalarin "collide" ettigini düsünenler "contact" ettigini düsünenlerden bariz bir sekilde daha hizli hatirliyorlar arabalari. yine ayni deney kapsaminda "did you see the broken headlight?" sorusunu duyanlar "did you see a broken headlight?" sorusunu duyanlara göre çok daha eminler kirik bir far gördüklerine.
    derin bir mevzu, zengin bir alan, anafikirse hiçbir sekilde anilarimiza güvenmemek sanirim diyerek kapatiyorum bu seminer tarzi entryimi.
  • insandan insana değişen bir şey. genelde iygi duyulan şeyler ve birbirine bağlanan şeyler çok net hatırlanır. bir de yuvarlanan kartopu gibi çok şey bilen insan çok şey hatırlar.
  • insan hafızası güven - gerçek ikileminde yaşamsal öğretiyi ya kabul edecek ya da reddecek bir yapıdadır. hayatın gerçekliğine inanmak ya da güvenmek kavramı bilincin varoluşuna kadar sürüklenen bir düşünce silsilesinin ilk adımı olsa gerek. görünen maddenin görünmeyen ve şey ile (hayal) gerçek olmadığını ispatlamak bir yana olan biten herşey bunun gerçekliğini sorgulamayı daha da zorlaştırmaktadır. nitekim yıllar önce descartes'in yapmış olduğu çalışma(bkz: cogito ergo sum) kişinin bilinç varlığını hangi boyuta taşıdığının açık ve aleni bir kanıtıdır.
    insan bir yalan olduğunu düşünüyorsa herşey de yalancılaşacak ve sonunda yalan diyen kendini de yalan durumuna koymak zorunda kalacaktır ki bunu yapamayacaktır. bu gerçekleşmediğinde psikolojik olarak intahar eylemine gider ki... intahar eden herkes bir korku da yaşamaktadır. çünkü intahar etme eylemi son bilinçsel anı yaşatır kişiye ve kader dürtüsüne engel olur. burada intahar eden kişilerin gerçeklik olgusunu yitirmemek adına sadece tek bir bilinç-duygu varlığı bile olsa(korku) kazanılma çağrısı yatmaktadır ki kişinin tereddüt anı bunun en yalın göstergesidir. işte bu yanılgı , kişiye sorulan yukarıdaki örneklerde olduğu gibi ... arabanın farkı kırık mıydı ? - arabanın kırık bir farı var mıydı? sorularında, ikileme düşürme ya da bilinenden şüphe etme güdüsüyle eşdeğerdir.
    sofistler herşeyden şüphe etmenin amaç edinildiği dünyanın mutluluk duygusalına götürme anlamsızlığını da getirmiş, dünyanın fizik varoluşunun karşısına zihinsel varoluşun etkinliğini koymuşlardır. ama aslolan hayattır ve bütün bu yanılgıların karşısına bir duvar gibi çıkmaktadır. insan hafızası doğadan bir parça olmasaydı bu yanılgıların izdüşümünde kendisini yanılgı olarak görme durumunda, bocalamazdı. işte hafızanın en ince yeri belki de cogito ergo sum daki varlık bilincinin reddedilemezliğidir. mevlana ne demiş; neyi arıyorsan o'sundur. :)
  • inceliği şu ki bir kere müthiş güçlü bir mekanizma. yaşamı sürdürürken gereklilik arz ettiğinde en 'unutamam' denilen şeyleri bile ekarte eden bir kuvvete sahip. ben fil hafızası diye tabir edilen şeye sahibim, bırakın sözü, davranışı, olayı, bir mimik hali bile aklımdan çıkmaz. ama mevzu benim yaşamsal fonksiyonlarımı felç edecek bir şey olunca durum çok başka. işte o zaman hafıza süratle azalarak yok olan anılardan ibaret olan bir dizayna dönüşüyor.
    hafızanın sırrı bu. ölene kadar unutmayacağım en güzel anılarımı sarıp sarmalayıp, beni yaralamış her anıdan böylelikle muafım.
    hafızanın zayıflığı diye bir şey yok, bedenen sağlıklı bir insansanız eğer, hafızanız değil, mizacınız zayıftır, hafızanızda hangi anılar ile yola devam edeceğiniz ise tamamen sizin kararınızdır.
hesabın var mı? giriş yap