• 'kendin ol' önermesi organizmanın bağışıklık sistemini içten çökerten, transkültürel plantasyonun, metabolizmada geçici bir devinime neden olan evrensel bir terapi sistemidir. fakat görüyoruz ki "kendin olabilme yetisi" sürekli kavramın etrafında yaratılan anlamsız bir aura eşliğinde, bütün derinliği ve arka plan düşünceleri ile birlikte tek bir sonuca ikamet ettiriliyor*. dolayısıyla dayatmacı bir 'kendin ol' önermesine dönüşüyor. örneğin murathan mungan diyor ki ; "bu toplumda kendimiz olamadığımız için kendimizi basmalaın yerine koymakta zorlanırız" ve devam ediyor; "her insan, kendi olmasi karsiliginda topluma bir bedel oder. az ya da cok, ama mutlaka bir bedel. kimse bedelsiz kendi olamaz. bu bedel coğu kez yalnizliktir". burada yerel bir kaygıdan bahsediliyor ve bu kaygıların kozmos içinde evrensel bir menapoza dönüşmesi gözardı ediliyor. 'kendi olabilme'nin imkanlılığından bahsediliyor ve tek perdenin kültürel etkileşim ve elektronik ağ alışverişleri olduğu kanıksanıyor.

    halbuki, kanımca durum olduğundan çok farklı gözüküyor. doğal olan insanın kendini açıkladıkça kendinden uzaklaşması aslında. bunu durağan bir olgu ya da 'öz' e duyulan bir özlem olarakta açıklamak gerçekçi gelmiyor. biliyoruz ki, düşündüklerimizi açıkladıkça kelimeleri kullanıyoruz ve kelimelerle düşünüyoruz. bu yüzden bütün söylenilenler, düşünülenin kendisi değilde onun yansıması olarak ortaya çıkıyor. bu aklıma baudrillard in sözünü getiriyor; "ne olursa olsun, insanın kendi olma olasılığı yoktur.düşüncenin, kendi olma olasılığı yoktur. eğer düşünce gerçekleşirse, bunu, kendini yadsıyarak yapar. gerçekleşen her şey kendi kavramına aykırı bir biçimde gerçekleşir."

    bunun, indeterminism ile epikur felsefesi ile alakası var. bu kadar spesifikleştirilmesede, bu felsefelerde evrenden insana bir tümdengelim yapılabiliyor. ve karşımıza kendin olamamanın belirsizliği ortaya çıkıyor. belirsizliği ortaya koyan olgu, kavramların kaynağının yine kavramlara dönüşüm olmasıdır. yani, insan kendini açıkladıkça, açıklama isteğinide içine katmış oluyor, bu da 'kendin olabilme' gücünü sıfırlıyor.
    fizikçi heisenberg herhangi birşeyin hızını ya da konumunu asla ölçemeyiz, ölçerken kullanıcağımız aletler ve sonsuz çevresel etkileşimlerden dolayı mutlak ve kesin bir sonuca varmamız imkansızdır diyor.
    bunların ışığında, insan kendi ve kendisi olabilme hakkında düşündükçe, ortaya koyulacak bütün kavramlar, hissiyatlar insanı kendinden uzaklaştırır. burada artı bir parantez daha açmak lazım. insan durağan bir varlık değildir, hiçbir şey yapmasa bile çevresiyle sürekli etkileşim halindedir, beyin sürekli yorumlar düşünür, hisler gün içinde sürekli değişebilir, dönüp dolaşabilir. bu çeşit devinimlerde insanın kendi olabilmesi için, kendine sınırlar çizmesi gerekir. üstte bahsettiğim mutlaklığın olamayacağıda bununla ilintilidir.
    (bkz: kendin olmak)
hesabın var mı? giriş yap