• 12 eylül öncesinde (sonrasında sıkıyönetim yasası değiştirilmiş ve sıkıyönetim komutanlarının yetkileri neredeyse sınırsız hale getirilmiştir) sıkıyönetim bildirilerinin ikinci cümlesi bu sözlerle başlardı.

    ilk cümlede sıkıyönetim komutanlığı'nın askeri ünvanı ve sorumlu olduğu iller sıralanır ve "bildirilmiştir" denerek cümle tamamlanırdı. ikinci cümle "ikinci bir emre kadar" aşağıdakiler yasaklanmıştır denirdi. bir örnek verelim:

    4. kolordu ve ankara, çorum, kırşehir bölgesi sıkıyönetim komutanlığı'ndan bildirilmiştir.
    ikinci bir emre kadar, deniz kenarında çekirdek çitleyerek dolaşmak yasaklanmıştır.
  • normalde bu saatlerde yapmayi en sevdigim sey uyumak olur. fakat evde tek oldugum icin uyuyamiyorum. sut alerjim gibi. bazen ictigimde dokunuyor. bazen de iste boyle korkuyorum.

    son zamanlarda cok vaktim oldugundan ozellikle asla ilgimi cekmeyen seyleri de okumak zorunda kaldim. bu da bana -ki hic ummazdim ama- farkli bakis acilarindan bakmayi ogretti sanirim. normalde sadece kendi bakis acimdan bakmayi severim, degisiklige ve yanlis oldugunu bildigim fikirleri reddetmeye tahammulum pek yoktur. fakat iste butun o zirvalara maruz kaldiktan sonra ulan belki de demin yalniz oturdugum odada birinin bana dokunduguna duydugum keskin inancin altinda bir neden yatiyordur diye dusunmeden edemedim. edemiyorum yani. belki babam beni bir umut beklerken yanina gitmiyo olusum bir seyleri tetiklemistir, nebliyim. ilk ergenlik yillarimda yazliktan bi cocuk kendini kollarina birakmami istemisti. ben de deli olmadigim icin, beni tabii ki tutamayacagi icin bunu reddetmistim. 'ah siz kizlar sadece babalariniza guveniyorsunuz' demisti. belki de korkunun sebebi budur. aslinda butun bu psikoloji mavralari hastalik derecesinde oyle midemi bulandiriyor ki. yine de bir yandan deli gibi korktugum ve adrenalin salgiladigim icin her ihtimali dusunmek zorundayim.

    ne yazik ki dusuncelerim butun paramin 3 lira oldugunu onun da tamamen bozukluktan olustugunu, evden cikabilmem icin hicbir yolun olmadigini soyledi bana. haliyle bu sefer de deli gibi bu saatte nereden para bulabilecegimi dusunmeye basladim ve annemin balkon dolabindaki her kis konserve icin kullanilmayi bekleyen kavanozlarinin arasina cuzi miktarda ya ulkeden kacmam gerekirse diye sakladigim dovizleri hatirladim. neye niyet neye kismet iste. tam giyinip bir taksi cagirmak icin dogrulmusken de sabahin bu saatinde manyak bir taksicinin once tecavuz edip sonra dokuz parcaya bolerek izbe bi semtin cop konteynirina atma ihtimali geldi aklima, yeniden yerime oturdum.

    yani hakikaten cok komik. butun zor anlarda neredeyse gerceklesmesi asla mumkun olmayan ihtimalleri bir sekilde astiktan sonra minik ama riske de atilmayacak diger ihtimalleri goz ardi edemeyerek harekete gecemiyorsun. her zaman boyle olur, yapmak istediginin ne oldugunun bir onemi yok, tam cozumu, dogru iksiri bulursun ki baska bir sey onunu tikar. ne denir ki. it's the ultimate cosmic joke amk.

    eskiden hicbir seyden korkmazdim. ne ki korkmak da diger her sey gibi kendini alistiriyor. aslinda her sey ufak bi yanilma anina bakiyor, bir cesit galat-i basarin kurbani oluyorsunuz. cunku bence insan kendinin daima bir butun olarak hareket etmesini arzuluyor. her seyin birbirine uymasini istiyor. bu tipki aklimla kalbim ayni seyi yapsin hirsi gibi. mantigina uymayan bisey varsa hislerin de ona ayak uydursun istiyorsun. sadece sevgi ya da nefret icin gecerli degil, korku da bir his ve onu bastirmak icin fazla dirayet gosterirken bir yandan kendine sasmak durumda kaliyorsun. kendine bir kere sastin mi yandin. zira bu nihayet bir korku edinmene sebep oluyor; fazla korkusuz olmana sasirdiktan sonra bunun seni korkuttugunu fark ediyorsun. bu kadar minik bi boslugundan faydalanilmasi ne rezalet ama. ondan sonra ogle saatinde golgem niye oldugundan daha kucuk diye bile kork dur. bu isi caktigimdan beri diger konularda ayni seyin olmasini engellemenin pesindeyim. ornegin kendime kucuk problemlerden bile bir drama yaratyorum. gecen murakami'nin bi tivitini gordum, “pain is inevitable. suffering is optional” yazmis. bir kere aci esiginin yuksekligini fark ettin mi aninda dusersin onun da korku gibi pencesine. o yuzden her olay beni cok uzuyormus gibi yasiyorum artik. secenekli aci yani bir cesit; arrabbiata yerine pul biberlikten kendi arzuladigin miktari dokmek.

    bilmiyorum, cok efkarliyim. efkarin dusunceler demek oldugunu biliyor muydunuz? tabii ki biliyordunuz, her seyi en son ben ogreniyorum. en son ogrenmek icin fazla merakliyim aslinda. belki de bu kadar merakli oldugum icin korkuyu bunyem kendi kendine uretmistir. biyolojik ihtiyaclarima ve yasamsal mucadelelerime herkes gibi devam etmemi istiyordur. bu kadar merakin amacini sekteye ugratacagini dusunuyordur. meraktan sokakta yuruyemeyecek hale geldigimi gordukce aciyordur bile belki de bana. dun marketten donerken yerde gordugum ilac kutusunun yanindaki prospektusu alip okumam, bir bagirsak ilaci oldugunu, kullanim seklini ogrenmem ve bunu elimde onca poset varken zorluklar icinde basarmam onu sinirlendirerek guldurmustur. simdi de bana ket vurmak istiyordur iste.

    son zamanlardaki yeni merakim insanlara kendilerini hangi sarkiya benzettiklerini sormak. yeni insanlarla tanismadigim icin soramiyorum, keske sorabilsem.
    ama oyle cok fazla secenekleri olmayacak bu soruya. yani oyle genis genis darkwave diyip tur soyleyemeyecekler. birkac sarki secip onlari soyleyecekler. keske burclar gibi bisey olsaydi bu. herkesin bir sarkisi olsaydi, onlari tanimamizda cok yardimi olurdu. atiyorum balik burcu duygusaldir gibi basit ve akilda kalici mottolar ifade etseydi bu sarkilar. benim bir sarki olmam gerekse -gonlumden geceni soyluyorum-, pop olmak gecerdi. bunu da balik burclarinin aslinda akrep, aslan olmak istemesi gibi aciklardik atiyorum. ama ben kesinlikle 50s, 60s gibi bir seyim ne yazik ki. boyle bir pretty little angel eyes, bir no other love gibi. duyar duymaz hissediyorum. ya da bir it's now or never sendromuyum. o teenniden uzaklik o ya hemen ya hiccilik hissettiriyor kendini.

    hissetmek demisken, artik cok olmaya baslasalar da ikinci bir emre kadar butun bu hislerin emrinde oldugumu pek iyice anliyorum. butun kozmik sakalarin ardindan haddi kifayeyi bulana kadar tum hislerin tesahhuruna, terkiklerine, hatta zaman zaman onlarla cikmazda bir mubaheleye ickin olmaktan baska pek de bir kapi birakmadiklarini havsalam yavas yavas kavriyor. ben de butun mudekkikaneligimle istiap haddim nereye kadar gidecek diye gormeye calisiyorum. aklima olmak icin yeni bir sarki daha geliyor.
  • fıkralar, öykücükler toplumun ve aynı zamanda anlatıcıların aynası olamasın mı? susup bakışalım mı? açığımız varsa vermeyelim mi? ikinci bir emre kadar yanlış mesaj vermek yasaklansın mı?
hesabın var mı? giriş yap