*

  • sözlükteki yazı yazma rehberleri arasında geç açılmış bir mevzuu. aslında hıncal uluç usülü yazı yazmak olağanüstü basit bir hadisedir. belli başlı kimi kuralları öğrendikten sonra herkes kendisinin hıncal'ı olabilir. hıncal gibi yazmayı öğrendikten sonra hayatın çok kolaylaştığını, her şeyin son kerte basite indirgenebildiğini siz de farkedecek, memnun kalacaksınız. üstelik hiç uğraşmadan!
    kurallar kısaca şöyledir:

    üç nokta: kimi zaman, yorulduğunuzda bütün yazıyı üç nokta ile bağlayabilir, diğer noktalama işaretlerini filan tamamen boşverebilirsiniz, hıncal usülü yazıyla!

    ...ama nasıl x... kalıbı: aşağıda örneklerde vereceğiz, son derece kullanışlı bir kalıptır. herhangi birşeyi överken "acaba nasıl orjinal bir övgü düzebilirim?" diye düşünmenize hiç gerek yok, "...ama nasıl x.. kalıbı"yla övgü düzmek artık çok kolay!

    ismi verilen arkadaşları yazıya katma metodu: bu metod ile okuyanı kendi dünyanıza sokacak, onları ilginç ve eğlenceli insanlarla tanıştıracaksınız, üstelik malzeme eksikliği de çekmeyeceksiniz.

    şimdi bu üç temel öğenin kullanıldığı çok kısa bir örnek yazı yazalım:

    geçen cuma akşamı, güzelim bebek sahilinin kıyısında bir çay içelim dedik mahmut ile... cuma günü hava karardığında öğlenleyin esen rüzgarla ilgili endişelerimin yersiz olduğunu farkettim... mis gibi bir istanbul akşamı var dışarıda... ama nasıl güzel bir hava bu... şen kardeşler çay bahçesine girdik... birer çay söyledik... etrafı gözlemlemeye başladım... her taraf cıvıl cıvıl gençler, ama nasıl hayat dolular... "mahmut" dedim... "yaşlandık mı biz be?"... "olur mu hıncal ağabey? sizin ruhunuz genç daha..." demez mi?.. güldük... ama nasıl güldük.....................................................
  • bir tane de benden..

    " geçen hafta ismail aradı gazze şeridinden.. orada nefis vali kebabı yapıyorlarmış.. hiç üşenir miyim? kalktık gittik.. kurye uçağını kullandık fakat, incirlik'ten başka hiçbir havaalanından oraya uçak kalkmıyormuş! bu ne sorumsuzluk.. derhal oraya da thy uçak seferi düzenlesin.. thy'den gürcan'ı aradım zaten bu iş için ya, bunu gelecek hafta perşembe yazarım, şimdi gazze gezimizi anlatayım..

    havaalanıdna beni israil askerleri karşıladı.ismail'i aradım, girememiş içeriye.hemen uyardım israilli yetkilileri.. bunu da yazarım gelecek ayın çıkmaz çarşambasında ya neyse şimdi konumuz dönelim.. gazze çocukluğumun gazzesi değil.(ya be adam ne zaman gittin gazzeye, ne çocuğu ayrıca, 70 sene geçmiş) o sokaklar, o evler, o settler'lar.. hiçbiri kalmamış, sordum savaş var dediler.(yuh, oha!) apar topar bavullarımı yüklendi ismail.. bu ismail çok şeker adam.. bir lokanta açmış.. hem araplar giriyor hem israilliler.. yani iki tarafın sulh içinde yüzyüze baktığı tek yer ismail'in lokantası.. öyle süper bir yer yapmış ismail.. yedik içtik.. beş kuruş para vermedim, sağolsun ismail.. beni çok militarik yerlere götürdü.. her yerde aramalar vardı, çok sıkı aradılar bizi.. bu gazze halkı çok pimpirikli ama en doğrusu bu.. türkiye'de de bu uygulama derhal başlatılsın, yetkilileri uyarırım bir sonraki yazımda..
    velhasıl haftasonumu daha iyi geçireceğim bir yer daha yoktu sevgili okurlar.. beni üzen tek olay intifada debdebesi içinde kafamın ortalık yerine yediğim küçük çapta bir göktaşı oldu.. şaka şaka, hadi abartmayayım 2'ye 2 ebadında bir taştı bu.. onu da yanıma aldım, hatıra kalsın diye.. ismail de çok sevindi bu işe.. bana hediye almak istiyormuş, gerek kalmadı.. kafam biraz şişti ama olsun..

    gerisi mi? bir sonraki yazı da..
    .
  • züppe olmayı*, ölçüsüz olmayı, öyle başka diyarlarda yaşamayı zarurî kılan bir life style'dır "hıncal abi" gibi yazmak. şimdi istesem kendimi kasar hıncal bey'in ağzından en güzel metinleri taklit eder, bu rehbere numunelik teşkil edecek yazılar ortaya koyardım ama (hıncallaşıyorum mütemadiyen) gerçeği varken taklidi kesmez. bu yüzden küçük bir internet araştırmasıyla hıncal uluç'un bir yazısına ulaşıverdim. tarih 21 temmuz 2004. yazının başlığı 9,5 yıldızın günahı...
    yazar bu yazıda antalya’da "geçerken uğradığı" bir hotele*gitmiş. köşe yazarı olarak ahlakî değerlere haiz olduğu için gittiği yerlerin normalde reklamını yapmaz ama “bu sefer” dayanamamış. ucundan bir tanıtım yapmış ki bu işin bedeli parayla ölçülmez. muhtemelen gecesi 3000$ olan suitte beleşe kalmıştır.
    yazıya geçelim de gözü dönmüş bir yazarın nasıl bir pazarlama gurusu olduğuna şahit olalım. bu arada tabii yorumlara ve "okumak yetmez görmek lazım" tavsiyelerine dikkat.
    "mutlaka gidin paranız yoksa şöyle bir kapıdan bakın" demiş okuyuculara. bak sen. millet (hıncal etrafındaki 150-200 kişi dışında kalanlar) 500 milyon parayı bulsa ailecek güneye inip oda+kahvaltı pansiyon tatili yapacak ama bunu bile bulamıyor. beyefendi eren talu kişisinin konsept hotelinde* beleşten tatilin nimetlerini yazı konusu yapıyor. hani ekşi sözlükte biz de yazsak böyle ballandıra ballandıra dikilideki gül pansiyonda kalabilir miyiz acaba? neyse yazıya bakalım. imla hatalarına dokunmamaya çalıştım. hotel pazarlamak türkçe'nin haysiyetinden üstün ne de olsa!!
    parantez içi yorumlar bana ait. bu yorum tarzı da nazmiye demirele. kendisine de selam edelim.

    hıncal uluç
    9.5 yıldızlı dairenin günahı

    dubai'deki yedi yıldızlı oteli bilmeyen kaldı mı acaba ülkemizde.

    (bilmeyen de çok gitmeyen de çok. ama bir saniye aynı ülkeden mi bahsediyoruz?/itaatsiz)

    gazetelerimizde, kaç programda izledik tv'lerde.. itirazım yok.. dünyanın güzelliklerini sunmak ve yazmak medyanın görevi.. tamam da.. dünyaya bu kadar cömert olan biz gazeteciler, kendi ülkemizin güzelliklerine niye böyle cimriyiz..

    (sizin gazetelerinizin görevi hotel tanıtmaksa bizim de buna itirazımız yok. ayrıca cimri olduğunuz yok; her hotelde beleşe kalamıyorsunuz o kadar. üstelik gönlünüz geniştir sizin.)

    su otel'in benim kaldığım 9.5 numaralı dairesi eğer dubai'de olsa şimdi en az o yedi yıldızlı otel kadar ünlüydü.. günahı bizde, günahı antalya'da olması..

    (günahı falan yok ne sallıyorsunuz? ayrıca karşılaştırmalı turizm bilginize hayranız ailecek.)

    bakın ben dünyayı gezdim.. dünyanın en güzel otellerini gördüm.. kaldım..

    (bunun için madalya vermişler mi merak ediyorum)

    san fransisco'daki mark hopkins, butik, konsept, dizayn denen özel otellerin en ünlü örneğidir.. kapısının önünden geçecek param yoktu o zaman.. lufthansa'nın davetlisi idik ve o sabah evlenmiştik. bize bir jest yaptılar.. başkan dairesini verdiler.. san fransisco koyuna tepeden bakan muhteşem bir suit bu başkan dairesi.. lafın gelişi değil.. gerçek.. ayrılacağımız sabah otel müdürü ziyaret etti.. "mr. uluç" dedi.. "kurallarımız gereği saat bire kadar odayı tutabilirsiniz.. ama başkan san fransisco'ya geliyor. geceyi bu odada geçirecek. cia ve diğer güvenlik elemanlarının her şeyi kontrol etmesi gerek. bize yardımcı olur musunuz?.."
    (hay hay buyursun gelsin/ h.u.) (böyle evlilik her eve lazım)

    işte o mark hopkins'in işte o gece başkan'ın (kimdi 1977'de başkan editörüm fikret bulsun artık. ben her şeyi birbirine karıştırıyorum ya..) kaldığı o muhteşem suit, allah sizi inandırsın, su otel'in 9.5 suiti yanında gecekondu gibi kalır.. (fikret'in notu: başkan jimmy carter'dı.)

    (biz de çok gecekondu gördük hiç de böyle konsept hotellere benzemiyor)

    yazmakla olmaz.. ille de gidip görmek, paranız varsa da kalmanız gerek.. ben bu ülke zenginlerini anlamıyorum. paraları var, yaşamayı bilmiyorlar.. alaattin çakıcı biliyor oysa.. okudunuz değil mi?.. kaçtığı günden beri gittiği ülkelerin en pahalı otellerinin en pahalı suitlerinde kalmış..

    (1-yazmakla olmazsa yazma, 2- paramız varsa da gitmezsek eren talu çarpar maazallah, 3-bu ülke zenginleri sizi anlıyor oysa, 4-biz yaşamayı biliyoruz ama paramız yok, 5- çakıcı’yı övmeseydiniz bu başyapıt noksan kalacaktı; bravo... )

    kara para, ak para.. yaşamayı bilmiyorsan neye yarar o para?.. kefenin cebi yok.. kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında gideceğin de belli değil.. o zaman yaşasana kardeşim..
    nerden biliyorum, bizimkilerin bilmediğini.. bilselerdi eğer, 9.5 en az üç sezonluk kapatılmış olurdu.. 2008'e rezervasyon yapılırdı ancak.. hıncal'a mı düşerdi hem de en yoğun sezonun göbeğinde?..

    (her zenginin böyle ballı köşesi yok ki hıncal efendi. ayrıca kara para sahipleri gusto takılınca para birden helal mi oluyor, burası bulanık anlayamadım. tersi de geçerli mi? paran var ama yaşamayı bilmiyorsan pis paradır o para? hey allahım aklıma mukayyet ol.)

    kapıdan giriyorsun.. bembeyaz bir boşluk uzanıyor önünüzde.. devasa.. ilk gözünüze çarpan bir bilardo masası.. amerikan.. arkasında bir noel ağacı var.. ayna parçalarından yapılmış.. düğmeye bastınız mı, dönüyor.. tavandan renk renk spotları da vurdurdunuz mu gecenin karanlığında, o geniş salon bir büyülü saraya dönüşüyor..
    arkanızı dönüyorsunuz.. bu duvarda üç ekran var.. birisi dev tv projeksiyonu için.. iki yanındaki canlı.. akvaryum.. içinde dünyanın en ilginç akvaryum balıkları.. karşısında boydan boya bir divan.. bembeyaz tabii..
    solda kesmiş salonu eren talu 50 santim falan yüksekliğinde bir duvarla.. bu alçak duvar salonla yatak odasını ayırıyor.. yatak, ölçmedim ama yan yana altı kişi yatar.. o kadar geniş.. o kadar da rahat.. iki yanında iki sütun.. işıklandırma.. ne renk isterseniz, ne kadar isterseniz, öyle, o kadar yanıyor.

    (ölçseydiniz bir de yatağı şöyle karış hesabı... bir de kırmızı ampulü unutmuşlar hıncal abi erotizm eksik kalmış; tüh...)

    yatağın bir metre önünde içinde gül yapraklarının ve orkidelerin yüzdüğü bir jakuzi.. iki kişilik.. sabah kalkıyorsunuz, iki adım atıyorsunuz ve kendinizi çağlayan suların içinde buluyorsunuz.. karşıda bir plazma tv var.. uyumadan önce televizyon seyretmek için ve boydan boya da panoramik pencere.. konyaaltı üzerinden akdeniz'e bakmak isterseniz..
    sağda bir bar var.. üzerinde aklınıza gelen her şey.. bin çeşit içki.. on bin çeşit içki eşliği..
    dönüp salona, bu defa sağa geçiyorsunuz.. orada bir boşluk, bu boşluğun içinde iki tane yürüme bandı var.. 9.5'ta kullanılacak her şeyden iki tane var, yatak hariç.. adı üstünde.. 9.5 hafta filmini hatırlıyor musunuz?..

    (biz o filmi hatırlıyoruz da sen yaşadığın ülkeyi hatırlıyor musun. bu ülkenin kızılcık sopalarını hatırlatmalı sana. 10 bin çeşit içkiymiş, içseydin hepsinden.)

    burası aşıklar suiti aslında..
    bu spor alanın sağında bir giyinme odası var.. dolap molap değil.. bir kocaman oda.. ve de bunca spordan sonra gerekir, bir sauna.. iki kişilik dememe gerek var mı?.

    (yok biz anladık o sauna kaç kişi. pardon sauna mauna)

    sağ tarafta, hani stüdyo daireler vardır, mutfağa kadar her şey içinde.. onun kadar büyük bir alan.. tuvalet.. karşılıklı iki lavabo.. iki lavabonun yanında iki closet.. yani aşıklar isterse karşılıklı oturabilirler ayni anda.. romantizmin son aşaması..

    (biz buna çılgınlığın son aşaması diyoruz: birlikte işemenin romantizmi. bir gün deneyelim hıncal bey, ben “rüzgara karşı 6 metre ekolü”nden geliyorum. sana doping serbest, nasılsa içkiler gani.)

    ve duş alanı.. içinde top oynanır.. niye büyük?.. yan yana iki duş var da ondan.. ve de duşların çapı futbol topu kadar.. açtınız mı üzerinize muson yağmuru yağıyor, dolu dolu.. foşşşş..

    (dikkat et o duşlar fazla büyük. yıldırımlar da yağdırır muson yağmurları)

    iki tane minibar.. iki tane derin dondurucu gibi şeyler ayrıntı.. bu ayrıntılara girersek zaten, sadece 9.5'u anlatmak 9.5 hafta sürer.. el kadar bir uzaktan kumanda ile yönetilen odayı ben olsam gösterime açarım.. kalma gücü olmayanlar dahi gelsin gezsin.. yedi yıldızlı otel öyle yapmıyor mu?..

    (gezmek iyi fikir. security elemanları sorarsa kartvizitinizi veririz, kapılar açılır sonuna kadar. ben şahsen ajandama yazdım, hemen gidip gezeceğim.)

    ille de görmelisiniz.. neden.. buraya kadar yazdıklarımı baştan okudum. olmamış.. 9.5'u anlatamamışım..
    çünkü anlatılmaz..
    görülür..
    gö-rül-me-li!..
    tamam mı?..

    (tamam ulan tamam. emriniz başımız üstüne. durduğumuz kabahat. mahalleye haber saldım s 302 otobüs kaldırıyoruz doğru su hotel’e)
  • ekşi sözlük

    gecen size hani bir siteden bahsetmiştim..bizim turk cocuklar yapmiş..gecen gece dubai'den geldim (ucakla) oturdum bilgisayarın başına,oturdum ama napıcam ben şimdi..sagolsun yasemin acar benim yerime bu site gibi şeyleri actım hemen bi telefon yasemine aman dedim derdime bir care sagolsun kırmadı beni yardım etti..etti de ben bu pırıl pırıl turk cocuklarının yazdıgı siteye giriş yaptım..
    hemen arama kutusuna kendi adımı yazdım..meraklıyız ya..neler neler yazmışlar,nasıl guzel yorumlar,nasıl iyi analizler..hemen ertekini,tefo'yu ve sevgili agabeyim öcal'ı da aradım onlara bişi yazmamişlar tabi nasıl keyiflendim hemen bi puro yaktım..bir de başlık acmışlar hıncal uluc usulu yazı yazma rehberi diye..bayıldım bayıldım..bu cocuklar avrupa'da amerika'da olsa onlara nasıl saygı,nasıl sevgi gösterirler ama biz napıyoruz hic..koca bir hiç...suc ben ve benimle beraber sevgili medyamızda hiç bir şey yapmıyo.
    bilgisayar başında otururken ertekin aradı hadi dedi hacı emmim'e gidiyoruz..yook dedim..ben bu cocukları bulmuşum bırakmam hacı emmim bizim eve gelsin dedim..caresiz kıramadı beni..nasıl guzel etler bayıldım bayıldım (tel: 0531 545 65 76)

    devlet nerde
    gecen akmerkez ışıklarda bekliyoruz..hani medeniyetin kalesi akmerkez..biz beklerken korkusuzca,bizi hice sayarak u dönüşü yapan 34 ssg 28..herhalde önemli biriydi ...

    iki film birden..
    sami geldi gecen tuttu kolumdan hadi dedi sinemaya gidiyoruz..caresiz kabul ettim..sinemanın adı zafer nasıl sıcak nasıl guzel bir ortam inadına ucuz tum gencleri ceksin diye herhalde..3 film oynatıyolar bir de..1 tane parası verip 3 tane film izlemek..afişe bakıyım kimler oynuyo dedim ama sami kolumdan cekiştirdi ünlü degil bunlar tanımazsın diyerekten..
    iceri girdik keskin bir koku her oturanın yanındaki koltuk boş..caresiz biz de boşluk bıraktık film başladı bruce lee üstadın filmi..hani gencken kızları ekerdik,gizliden sinemaya bu efsane adamı izlemeye giderdik..seattle'a gittigimde (evet gecen sene seattle'a gittim) mezarını ziyaret etmiştim..ucakla gittim..neyse film yarıda kesildi şahin k adında birinin filmi başladı..ben kendi adıma tanımıyodum ama artık herkese bahsedicem..o filme hakimiyet,karizma,otorite ..bayıldım bayıldım..hemen ertekine telefon actım bana acil bu adamın filmlerini bul diye..meger o buyuk hayranıymış..tamam dedi yarın elinde bil ..neyi bilicem anlamadım gerci...
    artık bizim evde mac gunleri bitiyo .....
  • hemen hemen her yazıda şöyle bir paragraf bulunmalıdır:

    benim evim etiler'de alkent sitesi'nde. oturanların büyük çoğunluğu üniversite mezunu. hadi geçtim üniversiteyi masterlı, doktoralı. kişi başına düşen gelir türkiye ortalamasının 6496034909235093245 misli. işte geçen tam siteye giriyoruz, 34 hedehödö 45 plakalı birkaç yüz milyarlık jip daldı önümüze.
  • eger gezi yazısı kılıfında reklam yapılmayacaksa,ciddi bir yazı yazılacaksa kesinlikle %100 haklı cıkılacak bir yazı yazılmalı, haklı cıkıldıgında da (3 ay-2 yıl arası bir sure yeterlidir) "bakın ben demistim demek istemiyorum.." ile baslayıp " su tarihte bakın aynen boyle yazmısım" ile biten cumleler kullanılmalıdır. verimli bir doneme dustuyseniz "ben demistim" deyip 2 yıl oncesinin yazısını aynen copy-paste ederek birkac hafta boyunca yeni yazı yazmadan kosenizi doldurabilmeniz mumkundur.
  • bu adamin yazilarinda dikkat ceken bir karakteristigi de konuya direk girmesidir. mesela emin colasan "sevgili okuyucularim , bugun sizlere rezalet, skandal, komedi bik bik.." diye girizgah yaparken hincal uluc direk girer:

    orneklerle peki$tirelim:

    "beyti'ye oturduk güven'le.. nefis bir ziyafet çektik kendimize.. kahveleri içerken beyti bey geldi yanımıza..
    "gene dinç beye yükleniyorlar" dedi.. "

    (kendi yazisindan alintidir)

    ornek 2:

    "sabah gazetenin kapısından ilk giren ben oldum herhalde.. saat on falan.. kapıda güvenlik görevlileri, çok sevdiğim gençler.. yukarda odamı hergün tertemiz tutan pamuk hanım.. sarılıştık, bayramlaştık.. "
    (uc noktalara ozellikle dikkat! edit: ozur diliyorum iki nokta olacak, cok onemli)

    hadi benden size bir kiyak, son bir ornek veriyorum:

    "cumartesi akşamı.. hilton'un ordan, dragon'dan çıktık.. sinemaya, ritz'e yetişeceğiz.. açık hava tiyatrosu ile, lütfi kırdar arasındaki yolda takıldık. gidemiyoruz. ilerde trafik ve polis arabaları.. kırmızımavi ışıldaklar çakıyor.
    "kaza mı" dedim.. "polis yolu kesmiş" dedi ercan.. yahu burası beyoğlu'nun en önemli arterlerinden biri.. nasıl kesilir?.. niye kesilir?. "

    (i$te burada adeta hincal'i konu$urken hayal ediyorsunuz di mi? boyle, abartili jest ve mimiklerle. i$te bunu ozellikle uygulamaniz gerekiyor, goreyim sizi..)
  • önemli spor müsabakalarindan önce "besiktas bu kadroyla uefa kupasini alir, süreyya ayhan dünya sampiyonu olur, ali cengiz judo'da herkesi döver" seklinde en üst basari düzeyinde yorumlar yapar. eger yaptigi yorumlar olur da tutarsa "bakin herkez yapamaz derken, ben yapar demistim oldu iste" diyerek kendine pay çikartir; söylediklerinin gerçeklesmemesi halinde de "eger benim dediklerimi yapsalardi kesin kazanirlardi, hepsi bu amatörlükten, korkakliktan oluyor" seklinde yorumlar yaparak yine kendine pay çikarir.
  • konusarak da yazilabilecegini anlatan rehberdir. elinize bir ses kaydedici alirsiniz ve baslarsiniz anlatmaya. sonra bu kaydi sekreterinize verir, yaziya dökmesini istersiniz. sizin yanlis ya da eksik kurdugunuz cümlelerin bir kismini yasemin kalanini da fikret düzeltir. sonunu baglayamadiklari cümleleri de iki nokta ile bitirirler..
  • çok basittir..birine saçma sapan hayal ürünü senaryolarla saldırılır..

    karşıdaki kişi her saldırıya belgeli,tanıklı,örnekli cevap verip seni köşeye sıkıştırınca da "sen önce benim yazımı oku ne demek istediğimi anlamamışsın sen beni anlamazken benden cevap bekleme" denip konu asla bir daha açılmaz..
hesabın var mı? giriş yap