• 20'li yaşların ortasına kadar gemilerde çalışmış ve ardından o yaşta üniversiteye başlamış, masterini tamamlamış ve devlet bursu ile yurtdışında doktorasını yapmış olan örnek insan. daü iletişim'de dersime girmişti. sohbeti de güzeldir. iyidir, hoştur ama çapkınlığını allah için görmedim. unutmadan evlidir ve birbirinden şirin iki küçük kız çocuğu babasıdır.
  • "kaninizi zehirleyeceginize zikredin" diye inceden alayi derin kirmizi bir kesik sag bilegimde..
  • (bkz: kirk hammett)
  • bildiğim en kültürlü, en mütevazi hocalarımdan birisidir. çapkınlığı şöyle dursun, bayağı ağır bir aile babasıdır. rahat giyinir, ünvana önem vermez, buz gibi soğukta bir tişört ile rahatlıkla oturabilir... her ne kadar kallavi ingilizce felsefik, sosyolojik, teorik iletişim konularıyla, tam anlamıyla, canımıza okuduysa da doğu akdeniz üniversitesi'nde öğrencisi olduğum için kendimi şanslı sayarım. posamızı çıkardığı yıllarda "zorla" edindirdiği bakış açısı ve bilgiler sayesinde kendi çapımda bile olsa teoriler üretebilir olmamı da sağlayan kendisidir. her ne kadar onun dilediği gibi artık bu çeşit konulara daha fazla eğilemiyor, okuyamıyor olsak da öğrettikleri halen kafamın bir kenarındadır...

    kendi maceralı hayatından ilginç, zor deneyimleriyle bizleri motive etmeye çalışan, bir anısında değindiği şekliyle, "bilginin ağırlığı" altında bazı bazı ezilen, bu yüzden hayatına, kendi yoluna öğrencilerini pek de sokmak istemeyen ve kişilere karşı soğuk ve mesafeli görünen, çok adil, temiz kalpli bir hocadır.

    ayrıca daü iletişim kulübü'nün adam olması, işlerliğini artımaya yönelik çabaları da unutulmaz...

    bütün bunları okuyorsa teşekkür ve selam etmek boynumun borcudur...
  • çantamı çıkarmayı unutarak,2 saat aynı pozisyonda dersini dinleyip, çıkışta ters istikamete giden tramvaya binmişligim vardır.dersi derste ögren parolasını sonunda hayata geçirmenin verdigi gazla,iletisim surecleri dersine hevesle girilir, daha fazla freud,daha fazla lacan ! sloganları etrafta uçuşur dersini bitirdiği vakit.takdir edilesi kültürel birikiminin onunde egilmek gerekir.
  • habermas sever...
  • kitle iletisim kuramları dersi altında,"iyi ki doğdum,bak ne güzel 25lik fıtı oldum,çocuk da yapıyorum kariyer de hoydabre" sloganlı reklamdan toplam 3 adet kallavi soru çıkarmış,bahar finalini dumursal bir eğlenceye çevirmiş insandır.çocuk ve kariyer bağlamından yola çıkarak liberal feminizim kriterini uygun görenler ile "hayır farklı ideoloji ögelerini bir araya getiren eklektik bir yapı sezdim,olsa olsa sosyalist feminizme giriyordur hım hım hımm!"diyenler arasında,kendi propagandasına minik antitezler yazan bu topluluğa bakıp bakıp güldüğünü tahmin ettigim,sınav öncesi degil de sınav sonrası ders notlarından kendimi alamamama neden olmuş hocadır kendisi.
  • yaşlanmayan insan..
  • veysel batmaz ile çok iyi dost olduklarını düşündüğüm öğretim görevlisi.
  • 15 mayıs 2006 günü bana hayatımın en büyük travmasını yaşatan kişi.

    o sezon fenerbahçe olarak galatasaray'la şampiyonluk yarışı içindeydik. ve ezeli rakibimizi ilk maçta deplasmanda 0-1, sezonun ikinci yarısında oynanan maçı ise kadıköy'de 4-0 gibi bir skorla kazanmıştık. 4-0'lık maç zannerdesem bir pazar günü oynanmıştı, ertesi gün fakültedeki ilk ders hikmet hoca'nın dersiydi ve biz fenerbahçeliler olarak formalarla derse teşrif etmiştik. hoca geldi, şöyle bir baktı sınıfa, biz tabi makara kukara halindeyiz galatasaraylılar'la. '' tamam arakdaşlar, hadi başlayalım''dedi. biz, ya hocam galtasaray'ı nasıl yendik'' demeye bırakmadı, ''şu anki durumunuzdan daha öndemli değil bırakın şu maç muhabbetini'' dedi. pek fazla tanımıyoruz tabi hocayı, '' futboldan hoşlanmayan entel tiplerden bu heralde dedik. zaten derslerinde öğrencilere verdiği ayaları bilmeyen yok, çıt çıkmadı o andan itibaren derste.

    neyse o sezon facia bir maçla bitti. 14 mayıs 2006 denizlispor fenerbahçe maçı da yine bir pazar günüydü. ertesi gün yine himet hoca'nın dersiydi. biz gittik tabi ama nasıl gittik gel bir de bize sor. makara olmadığımız adam kalmadı fakültede. herkes galatasaray formalarıyla gelmiş bu defa. hikmet hoca geldi. üzerinde bir kot gömlek gibi bir şey var. alttan bir t-shirt görünüyor beyaz ama çakmıyoruz ne olduğunu. ''neyse hoca geldi makaradan kurtuluruz da dersi dinleyip unuturuz'' diyoruz kendimizce. o da ne? hoca lafa şöyle bir giriş yapıyor;

    bu fenerbahçeliler ''biz galatasaray'ı senede iki kez yenelim şampiyon olmasak da olur'' diye düşünürlerdi. isteiğiniz gerçekleşti. bunları söylerken de gömleği düğmelerini açmaya başladı. alttan kopenhag, 17 may 2000 uefa cup final yazını gördüğüm an kafamızdan kaynar sular döküldü. hocaya alkış kıyamet gibi. bizim kafalar neredeyse sıraların altına girecek durumda. denizli'de bir travma yaşadık ama hemen ertesinde yaşadığım bu olay ondan bin kat beterdi kendi açımdan. çocuğun biri dayanamadı attı kendini dışarı, hoca muzip bir tavırla ''ne oldu len fenerli'' diyerek olaya noktayı koydu...

    fakültede yaptığı sınavlar olsun, derste verdiği inanılmaz ayarlar olsun bir efsane olan bu adam o günden itibaren galatasaraylılar'ın ilahı bizim ise kabusumuz oldu...
hesabın var mı? giriş yap