• sadık hidayet 'in farklı alanlardaki metinlerinden ve mektuplarından derlenmiş, yky baskısı kitap.
  • iran'ın geleneklerini anlattığı nirengistan, yine saplantılı olduğu intiharı anlatan sampigne öyküleri epey etkileyici olan sadık hidayet'in mehmet kanar tarafından hazırlanan derleme kitabı.
    --- spoiler ---

    gitmeliyim! bu "gitmek" kelimesi ne zor şey böyle! büyüklerden biri "gitmek adeta ölmek" demiş. insan bir şehre veda ederken anılarının, duygularının ve biraz da kendi varlığının bir kısmını orada bırakıyor; biraz anı ile şehrin etkisini yanında götürüyor. şimdi döneceğim ya; bir şeyi kaybetmiş ya da benden bir şeyler eksilmiş gibi ve onun ne olduğunu bilmiyorum. belki de varlığımın bir parçası orada, ateşkedede kalmıştır.

    isfahan, 28 ordibehişt 1311/17 mayıs 1932
    --- spoiler ---
  • sâdık hidâyet'in mehmet kanar tarafından hazırlanan ve çevrilen, 2005 yılında yky tarafından basılan derleme kitabı. kitap; sâdık hidâyet: "garip" iranlı, bir eşeğin ölüm vakti hal diliyle söyledikleri, sâdık hidâyet ve ölüm(m.k.), ölüm, sâsân kızı pervin, ısfahan: yarım cihan, nîrengistân, sampinge, aysar, kafka'nın mesajı ve sâdık hidâyet'in mektupları(m.k.) bölümlerinden oluşmaktadır.

    --- spoiler ---

    insanoğlu yapayalnız ve korunmasız. adı sanı belli olmayan, kendi yurdu olmayan uyumsuz topraklarda yaşıyor. kimseyle bir ilişki, gönül bağlılığı kuramıyor. kendisi de biliyor bunu. bakışlarından belli çünkü. bir şeyleri örtbas etmek, kendini kandırmak istiyor. diyelim ki kişiliği ifşa oldu; biliyor ki ortada dişe değer fazla bir şeyi yok. hatta düşüncelerinde, davranışlarında bile özgür değil. başkalarından çekiniyor; aklamak istiyor kendisini. bir delil uyduruyor; delilden delile atlıyor. ama delilinin tutsağı oluyor. çünkü etrafına örülen çitten dışarı atamıyor adımını.
    önümüze sayısız tuzaklar kurulmuş bir dünyada kaybolmuş gitmişiz. tek rastladığımız şey saçmalık...

    --- spoiler ---
  • ...ama descartes , tanınmış filozoflardan biri,
    hayvanların hareketli makinelerden başka bir
    şey olmadığını kanıtladığını düşünüyor. başka bir deyişle, teknolojinin sağladığı avantajla, hayvan yapmak mekanik olarak mümkün. bu boş düşüncenin ardına düşen başka filozoflar ona karşı durdular. onların arasında
    schopenhauer bizi savundu. ahlakın temel
    ilkesinin sadece kendi türüne değil öteki
    hayvanlara da acımak olduğunu öne sürüyor;
    yazdığı ahlak kitabında da bizim duygularımızı ve zekâmızı bir dereceye kadar açıkladı. başka biri de bazı annelere çocuklarının bir kuşun başını kopardığını ya da oyun oynarken bir köpeği ya da kediyi yaraladığını görmenin eğlenceli geldiğini söylüyordu. bu, çürümenin kökü, zulmün , baskının ve suçun temeli. aslında bize yapılan adaletsizlik bazı annelerin çocuklarını yanlış
    eğitmelerinin bir sonucu.
    yazık! bizim dilimiz yok ve sefaletimizin nedeni de bu. sadece aristoteles bizim hayatımızın gerçeğini bulmuş. diyor ki: "insan konuşan hayvandır." insanların konuşma
    yeteneği olduğu içindir ki biz açgözlü ve bencil bir yığın canavarın hevesinin ve şımarıklığının kurbanı oluyoruz. neden insanlar bu filozofları izlememişler? çok açık
    ki insanların niyetleri kişisel yararları üzerine kurulu. bu özellikle hepsi de descartes'ın izleyicileri olan ve bize cansız nesnelermişiz gibi davranan katırcılar için doğru.

    hayvanlara acımak temel olarak doğu'da gelişen bir düşünce. ayrıca, bütün peygamberler hayvanıara karşı zulmü yasaklamıştır. okumuşlar, bilgeler, manevi değerler üzerine yazan yazarlar ve hatta şairler hayvan hakları konusunda birleşiyor.
    örneğin hakim firdevsi , allah ruhuna huzur versin, şöyle diyor: "sırtında tohum taşıyan karıncaya işkence etme, çünkü o yaratık canlıdır ve hayat onun için tatlıdır."
    ama bütün bu sözler, insanların acımasızlığını, sınırsız tamah ve hırsını önleyip sınırlayacak bir yasa olmadığı için, hiçbir sonuç vermedi. eğer bacaklarım batı'da ezilseydi, bu abes acıyı dindirirlerdi ya da beni uyuturlardı! ah! beni acıdan ve açlıktan lkurtarın! keşke iyi bir iklimde çayırlarda kendi türümden hayvanların arasında özgür yaşama ve kaderimin belirlediği günde ölme özgürlüğüm olsaydı. ama şimdi esaret altında aç ve sıkıntı içinde ölüyorum. bu iki ayaklı yaratığın köleleştirdiği dilsiz bir hayvanın hayatının berbat sonucu bu. onların tutuşturduğu ateşte yanmak zorundayım. ah!
    sabrım tükendi...! insanlar mazlumların katilleri. neden evcilleşmemiş ve yırtıcı hayvanları alıp hizmete koşmuyorlar ki? biz evcil hayvanların tek günahı, zararsız
    olmamız ve günlük yiyeceğimizi elde edemememiz.
    dünya gözüme gittikçe kararıp bulanıklaşıyor. gövdem açlığın verdiği acıdan gittikçe dermansızlaşıyor. birinin ayak seslerini duyabiliyorum. belki de mutsuzluğuma üzülüp bana yiyecek getiren sahibimdir. hayır. sadece bir çocukmuş, bana taş atıp kaçtı. ne kadar çabuk ölürsem, ebedi adaletin önünde bu acımasız tirandan intikamımı o
    kadar çabuk alabileceğim.

    (bkz: sadık hidayet)
hesabın var mı? giriş yap