• henrik ibsen in broadway versiyonu da yapılmış oyunu. kafası çalışan ve ilerici bir kadının gelenekler ve tutucu toplum içinde kısaılıp kalmasını anlatır.
  • bir paul willis filmi. oyuncular: heidi schreck, tricia rodley, matt ford, deron bos ve john abramson
  • muazzam bir oyun ama her erkeğin korkulu ruyası bir kadın, öyle bir karakter. hem ejlert lövborg'un ölümüne sebebiyet verir hem de en sonunda intiharı seçer fakat trajik olan karnındaki çocugun ölümüne sebep olur aynı zamanda ki bu karnındaki yavru oyunun dinamiklerinden birini oluşuturur. zira hedda gabler diye bir kadındır kendisi ve asla hiçbir şeye ve hiçbir kimseye tam anlamıyla bağlı değildir ve olamaz. zaten bu yüzden oyunda adı hedda gabler olarak geçer yani kızlık soyadı ile. kocası olacak sümsük ve zavallı jürgen tesman ise böyle bir kadına bırakın soyadını vermeyi, akıl bile veremez. çünkü onun adı hedda idi. her şeyi ile okudugum en iyi oyunlardan biri diyebilirim. ne de olsa kuzey insanıdır ibsen.
  • 30'lu yaşlarımı hedda gabler oynamak için sabırsızlıkla bekliyorum...
  • (bkz: meşum kadın)
  • şehir tiyatroları bünyesinde nisan ayı içerisinde, emre koyuncuoğlu yönetiminde oynanacak oyundur. hedda gabler rolü en çok şebnem köstem'e giderdi heralde. bu anlamda yapılması gereken yapılmış, bize de hevesle, heyecanla ve sabırla beklemek düşmüş, o gün gelse de izlesek diye.
  • şehir tiyatrosunun geçen sezon sonuna yakın prömiyer yapmış, bu sezona da hızla girmiş olan oyunu.
    hedda gabler'in hamlet'in kadın versiyonu olarak tanımlandığından ve asla layıkiyle sahnelenemeyeceğinden bahseden avrupalı ve amerikalı eleştirmenler var. geçmişte birçok iyi oyuncu hedda gabler ile boğuşmuş, yatıp kalkmış. mary-louise parker, cate blanchett, annette bening, judy davis gibi isimler bu garip, karanlık, tehlikeli, tadından yenmeyen karakteri canlandırmış.
    oyunun geneli karanlık ve tekinsiz aslında. özellikle kadın bir karakterin bu derece etkin rol oynadığı ancak metin içerisinde bu derece edilgen olduğu çok ama çok az oyun var. iç hesaplaşmalarını bizimle sadece kelime aralarında ya da göz temaslarında, uçuk&savruk hareketlerinde, hallerinde paylaşması hedda'yı hamlet'ten ayıran ve dişil tekinsizliğini, kararsızlığını, eril dünyanın sırtına yüklediklerinin tortusunu en iyi anlatan, akıllara kazıtan kadın olmasının kanıtı. ibsen öylesine çok katmanlı bir karakter yaratmış ki evet sanırım bu karakteri iyi anlatabilmek çok ama çok zor. sadece dramaturjik tercihler sonrası belki bir ya da bir kaç katmana erişebiliyoruz.
    şehir tiyatrosunun bu versiyonu üçgenler üzerinden okunabiliyor. hedda'nın kah ortasında kah diğer köşelerde olduğu ama öyle ya da böyle üçgenin hep 1 tarafını oluşturduğu görünen ya da görünmeyen üçgenler var oyunda. güç dengelerinin sıkça değiştiği, tutarsızlığın, kararsızlığın, geç kalmışlığın, pişmanlıkların oluşturduğu üçgenlerin açıları ya da konumları değişiyor ama varlıkları herzaman hissediliyor. sahnenin bir üçgene oturtulması ve dönmesi bunu izleyiciler açısından daha okunur kılıyor. sahneden inen karakterin dönüp kendilerinden sonra yaşanan, konuşulan "an"ları izlemesi, bunlara tanıklık etmesi ilginç bir nokta. sadece izleyici açısından şöyle bir soru oluşabilir kafalarda: kendi karakterlerinden mi yoksa sadece "şahit" olarak mı izlemekteler?...
    diğer taraftan oyunculuklara bakarsak erkek oyuncuların ve halanın in karakterleriyle kurdukları ilişkilerin daha kopuk olduğunu söyleyebiliriz. herne kadar hedda üçgenin en önemli tarafı olsa da bu üçgenin açıları hep aynı! dolayısıyla eşit ağırlıkla, algıyla ve yakınlıkla&çözümlemeyle yaklaşılsa belki de aylert'i ya da yargıcı çok daha iyi anlayabilirdik. yüzeysel yorumlar ya bizim boşlukları dolduramamamıza ya da oyuncuların kendi "oyuncu" hallerini görmemize sebebiyet veriyor ki biz bunun için değil birlikte bir "an" a tanık olmak için oradayız.
    hedda'ya gelince.. hedda sahneye süzülerek girerken leziz bir aperatifin ağzınızı sulandırmasını hissediyorsunuz. hedda'nın kırılganlığı, kimsenin özellikle de kendisinin kaderine etki etmesindeki acizliği, yer yer küçük kötücül oyunlarla hayatını renklendirme, eğlendirme çabasını, kadınlığını kullanma gücünü, bencilliğini, sıkışıp kalmışlığını, köşeye iyice sıkışınca yuvasından çıkıp birilerinin canını yakmaya çalışmasını (bkz: şebnem köstem)'in anlattığı kadarıyla anlayabiliyor ve nedense bu garip hedda'ya arka çıkar bir hale gelebiliyoruz. o hınzır bakışlarıyla ve gerçekten gülüp gülmediğini anlayamadığımız halleriyle avucunun içine alıyor seyirciyi hedda. istemeden taraf olmaya, hedda'nın bir şekilde yapıştığı bu ağdan kurtulmasını istemeye başlıyoruz kimin canının yandığını umursamadan. çok etkileyici bir performans izlediğimizi itiraf etmeliyim. her ne kadar ufak tefek "an"dan çıkışlar olmasına, "dinleme" falsolarına ve "saç düzeltme" kaçışlarına rağmen biz hedda'ya inanıyoruz, tekinsiz olsa da güveniyoruz ve hatta seviyoruz.
    hepimiz hedda'yız hepimiz şebnem'iz...
  • sahne dekoru, sistemi, oyunculuğu, sahneleri kısacası her şeyiyle harika olmuş. ara ara kopmaya başlarken tam zamanında artıyor heyecan yine. ödev sebebiyle gidip izlediğim, sürekli not almam gerektiği için muhtemelen kaçırdığım çok şey var.
  • şehir tiyatroları'ndaki temsilin oyun için basılmış broşürdeki fotolarına bakar bakmaz, emre koyuncuoğlu'nun yine bir günümüze uyarlama sevdasına düşmüş olduğunu anladığım fekat henüz gidip görmediğim için şu an sadece ilk izlenimi yazdığım oyun.

    hedda'nın, modernize edilmeye de günümüze uyarlanmaya da ihtiyacı yok! zaten bu yüzden, çok sevdiğim tiyatroyu izlemez oldum sevgili yönetmenler, reji yorumu diye güzelim oyunları-karakterleri berbat ediyorsunuz. etmeyin.
hesabın var mı? giriş yap