*

  • iç geçirmek, içten bi "eyvah"lanmak, "tüh tüh tüh"lenmek... misal:

    - bugün kurye ihtiyar amcaya çarpınca keşke gidip kalp masaji vs. yapsaydım...

    nedir ? hayıflanmaktır... ewet...
  • üzülmek, yerinmek.
  • (bkz: hayıf)
  • bir edebiyatçı fiili. ancak bu edebiyatçının gerçek hayatta bi tane hayıflanan arkadaşı olduysa da topumu keserim arkadaş.

    "selahattin yol boyunca hayıflanmıştı"
    hangi yol, nasıl hayf, selahattin??
  • insan yaptıklarından pişmanlık duyar, yapamadıklarına da hayıflanır. örnek olarak şöyle denilebilir:

    * pişmanlık: "ah keşke oraya gitmeseydim!"
    * hayıflanmak: "ah keşke oraya gitseydim!"

    farkı bu şekilde daha iyi anlayabiliriz. anladık anlamasına da bir neslin başını da bu tip kelime oyunları yedi, haaala da yiyo, ama sizin başınızı yiyemeyecek, n'olmayacak bu. neden? biliyorsun çünkü. çok mu önemli, peki atomu filan mı parçaladık, dünyanın sırrına mı nail olduk? hayır. ama önemli işte, ne bileyim zırt pırt karşına çıkıyo kardeş. keşke bunları yazmasaydım lan, valla. (pişmanlık cümlesi, konuyu da böylelikle bekiştirdik. evet.)
  • üzülmek diyelim.
    adam yukarıda uzun uzadıya açıklamış işte.
    eline geçen fırsatları değerlendiremediği için hayıflandı.
    alın işte cümle içinde bile kullandım.
  • (bkz: hayıflanma)
  • hayıflanmak kelimesi köken itibariyle acınmak, üzülmek anlamına gelmektedir. bu acınmak ve üzülmek hâlini, tavır ve hareketleri ile etrafına belli etme ve sürekli dile getirme durumudur.

    o halde ey insanoğlu, hayıflanıp durma!
    cenâb-ı hak buyuruyor:

    bismillâhirrahmânirrahîm

    “ey huzura kavuşmuş insan! sen o’ndan râzı, o da senden râzı olarak rabbine dön. (sâlih) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (fecr, 27-30)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “mükâfâtın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. allâh, sevdiği topluluğu belâya uğratır. kim başına gelene rızâ gösterirse, allâh ondan hoşnut olur. kim de rızâ göstermezse, allâh’ın gazabına uğrar.” (tirmizî, zühd, 57/2396; ibn-i mâce, fiten, 23)

    peygamber efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:

    “kuvvetli mü’min, (allâh katında) zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (bununla birlikte) her ikisinde de hayır vardır. sen, sana faydalı olan şeyi elde etmeye çalış. allâh’tan yardım dile ve asla acziyet gösterme. başına bir şey gelirse, «eğer şöyle yapsaydım, böyle olurdu.» diye hayıflanıp durma! «allâh’ın takdîri bu, o, ne dilerse yapar.» de! zîrâ; «eğer şöyle yapsaydım.» sözü, şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.” (müslim, kader, 34; ibn-i mâce, mukaddime, 10)

    hâle rızâ göstermeyip “keşke şöyle şöyle yapsaydım.” diyen bir insan, rızâsızlık, kadere karşı çıkma ve allâh’ın irâdesini beğenmeme gibi îmâna zıt hâllere dûçâr olur. bu ise şeytanı sevindiren, insanı hüsrâna sürükleyen bir durumdur. hâle rızâ ise, insanı allâh’ın rızâsına erdirir. kur’ân-ı kerîm’de dünyâ ve âhirete âit bütün bahtiyarlıklar sayıldıktan sonra:

    “…allâh’ın rızâsı bunların hepsinden üstün, hepsinden daha büyüktür. işte asıl büyük kurtuluş da budur.” (et-tevbe, 72) buyrulur.

    her güne bir esma-ül hüsna (allah’ın en güzel isimleri)

    el-kayyûm: zeval bulmayan dâim, kâinatın yöneticisi, bütün varlıkların kendisine bağlı olduğu en yüce var, kendi kendisine yeten tek var, gökleri ve yeri ayakta tutan, hiçbir kimseye ve hiçbir şeye bağlı olmayan demektir.

    kısa günün kârı

    aşırı sürûr ve aşırı ıztırap, insan nefsi için büyük bir tuzaktır. “hâle rızâ” ve bunun netîcesi olan “sabır ve tevekkül” ise, kemâl sâhibi mü’minlerin fârik vasfıdır.

    lügatçe

    mükâfat: ödül, prim.
    hoşnut: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan, yakınması olmayan.
    acziyet: acizlik.
    hayıflanmak: acınmak, üzülmek, yerinmek.
    düçâr: uğramış, yakalanmış, tutulmuş.
  • benim yaşımda benim geçmişime sahip olan birinin en sık hissedeceği en uç duygu. bunu tetiklenip öfkelenirsem arşa çıkmasından korktuğum baş ağrısı ile yazıyorum. şimdi tanım girme ayağına içimi dökeceğim.

    sınav senemde tüm yıl günde 20 saat çalışmış da olsam ters köşenin götümüze saplanacağı bir sınav hazırlayacağı belli olan ösym'nin huyunu bilmeme rağmen bir hiç uğruna ders çalıştım. yatmayarak, film izlemeyerek, kitap okumayarak, resim çiziktirmeyerek ve makale karıştırmayarak geçirdiğim her bir karantina günü için hayıflanıyorum.

    lise hayatını en boş geçirmiş insanlardan biriyim. en başında ailem istiyor diye güzel sanatlar lisesinden vazgeçip fen lisesine gittim. ortaokuldan tanışıp yakınlaştığım sıra arkadaşım haricinde hiç arkadaşım olmadı. arkadaş edinme denemelerim creep olduğum yönünde karara varan insanlar tarafından bir daha açılmaması gereken bir defterin arasında rafa kaldırıldı. alkol alacak bir grubum dahi yoktu. yurtta kaldığım odada bile sevilmezdim. bazen ağlamak için girip deli ve can güvenliği tehdidi ilan edildiğim tuvalet hariç kaçacak bir deliğim yoktu. her haftasonu evde sinir krizi geçirirdim. çeşitli antidepresanlar kullandım. okulun çevresinde özgürce yürüyebileceğim ormanlar varken yurttan atılmamı fırsat bilen annem tarafından okuldan eve-evden okula sistemine maruz bırakıldım. mahallede de hiç arkadaşım olmadı, ya kötü terbiye edilmiş mahalle çocukları ya da tacizci veya mafya olduğundan şüphelendiği rastgele insanları bahane eden annem yüzünden.

    keşke şu mavi kalpli kız ile hiç arkadaş olmasaydım. onun yüzünden hem lise hayatımda sosyalleşebilme fırsatımı çürüttüm, hem de insanlara güvenim kalıcı olarak zedelendi. bir insanı tam anlamıyla sadece birkaç davranışından tanımayı onunla öğrenmeseydim keşke. kendimi annem gibi birinin ağzına malzeme etmeseydim.

    keşke şu sikindirik biyoenerji uzmanına gitme konusunda anneme gücümün son damlasına kadar karşı çıksaydım. bundan başlarda beni değiştirdiği ve böldüğü için ne kadar hayıflansam da annemi tanımamı sağladığı için eskisi kadar hayıflanmıyorum.

    keşke küçükken de annem ne dese tersini yapsaydım da şu normal çocukların olduğu arkadaş gruplarına girebilseydim. keşke annemin okula burnunu sokmasına izin vermeseydim, dolayısıyla herkese de annem yüzünden rezil olmasaydım.

    keşke o orospu ilkokul öğretmenimin kafa derimi yolan o uzun tırnaklarını yerinden sökseydim. arabasını çizseydim. boşandığı eşiyle ilgili konu açıp narsist bir orospu çocuğu gibi alay etseydim, tıpkı diğer çocuklar gibi bencil ve acımasız olsaydım. çocuktum, en fazla ne yapabilirlerdi ki? disiplinle korkuturlardı. disipline gitsem, uzaklaştırma alsam ne olurdu ki? benden ne eksilirdi?

    keşke her yıl isimleri değişen o zorba çocuklara saldırsaydım. en azından hakkımda saldırgan olduğumla ilgili olan iddiaların içi boş olmazdı.

    keşke çocukken annemin arkadaşlarının çocuklarıyla bir şeyler yapmayı teklif edecek kadar özgüvenli olsaydım. zorlama da olsa bir arkadaş grubum olurdu.

    keşke o sikik mahalleden bir kez olsun yalnız başıma çıksaydım.

    keşke özgürce şımarıklık yapabileceğim bir aile ortamı yaratsaydım kendime.

    keşke para biriktirip çadırlı konserlere gitseydim, yalnız başına olmaktan çekinmeden sinemaya gitseydim, keşke istediğim her oyuncağı alabileceğim bayram harçlıklarıma el konmasına izin vermeseydim.

    keşke annemin dayak atmaktan zevk aldığının bilincinde olup daha fazla ağlamasaydım.

    keşke lise yıllığına katılacak cesareti verebilen bir lise hayatım olsaydı.

    keşke izole yaşamanın sosyal gelişimim için yanlış olduğunun bilincinde olsaydım, çocukken.

    keşke tatile gitmek konusunda evdekilere daha çok baskı yapsaydım, yırtık davransaydım. paramız yok ayağına götlerini kaldırmamak için bahane arıyorlardı, çalışıp yorulmamalarına rağmen.

    keşke anneme karşı sınırlarımı keskinleştirseydim.

    keşke daha fazla şey deneyimleyebilecek kadar özgür olsaydım çocukken. daha fazla oynasaydım. daha fazla keşfetseydim. daha fazla haylazlık yapsaydım. büyüklerin favorisi olmak için uğraşmak yerine biraz yaşıtlarımdan arkadaş edinseydim.

    her şey için hayıflanıyorum. hayıflanacak biri olmasaydım keşke.

    kendimden nefret ediyorum, ben eksiğim ve bu değişmeyecek.
hesabın var mı? giriş yap