• insanoglunun bir kuruntusudur bu. tipki hasil olan mutluluga bir neden arandigi gibi, cekilen acilar da hep birseylere baglanmak istenir. sebep bulundugunda cozumu de vardir cunku. aci cekildiginde "suc", hayata, allah'a, mehmete atilir, ardindan aciya son vermek icin, aciya sebep olduguna karar verilen nesneye saldirilir.
    (bkz: gunah)
    (bkz: ceza)
  • hani derler ya, deliye her gun bayram diye. hayat denen seyin deli herifin teki oldugunu dusunmeden edemiyorum bazen. o kadar cildirmis ki, sanki her gun yilbasiymis gibi kendini eglendiriyor. gece gunduz demeden, dogan her cocugun ismini hic usenmeden ufak kagitlara yazip, onundeki dev torbanin icine atiyor. kafasina ne zaman eserse torbaya elini daldirip, ufak bir parca kagit cekiyor. ancak eli o kadar kucuk ki, koca torbanin icinde kayboluyor; artik eli hangi kagida rast gelir, eli kimin ismine ilk ulasirsa...

    dedim ya, delirmis bu adam diye? hangi kagidi cikarirsa cikarsin, ustunde yazan ismi dikkatlice okuyor, agzindan damlayan salyalara aldirmaksizin migde bulandirici bir kahkaha atiyor. nedendir bilinmez, elindeki kagitlari ozenle yaliyor, salyasini bulastiriyor, agzinda cigniyor, ufak bir top haline getirip karsisindaki duvara tukuruyor. duvara yapisan kagit toplarina bakip mest oluyor.

    ancak cok iyi biliyor; o toplar kisa sure sonra kuruyacaklar, asili olduklari duvardan teker teker yere dokulecekler. kendisi ise, duvarda hicbir kurumus kagit topu kalmayana dek bekleyecek, sonra kafasina estigi ilk anda torbadan bir kagit daha cikarip, ayni pisligi yapacak. yere dusen toplarsa o kadar cok birikecek ki, hangisinde bir zamanlar kimin isminin yazili oldugu asla bilinmeyecek. salyalariylan islattigi kagittan murekkep akacak, isim bulaniklasacak. belki de biri gelip, yerde birikmis olan yigini supurecek, goturecek.

    ancak bu olamaz. bu pisligi temizleyecek biri olsaydi eger, zaten kendisine en bastan deli gomlegini giydirmis, goturmus olurdu. zaten en bastan bu ne idugu belirsiz tek kisilik tombala oyununa izin vermezdi.

    iste bugun bir kisiyi daha duvara tukurdu hayat. 20 yasinda, gencecik, hayatinda agzina ne bir damla alkol koymus, ne bir firt sigara cekmis, derslerinde fevkalade basarili bir kisinin ismini, salyalar sacarak okuduktan sonra cignedi, agzinda bir top haline getirdi, duvara tukurerek yapistirdi. simdi ise bu topun akibetinin ne olacagini bekliyor; acaba dusecek mi?

    sanki dusmese birsey farkedecek. kendi yarattigi pisligin icinde zevkten dort kose olmus, topun dusecegi zamani beklerken, birden sinirleri bozulacak, "niye dusmedi hala?" diyecek, duvardan topu sokup kendisi yere atacak ve ismini tekrardan ufak bir kagida yazarak torbanin icine atacak. yeni bir sans mi vermis olacak? hayir, sadece oyuna tekrardan dahil edecek. yenilgiyi hazmedemeyecek, hic olmamis gibi davranmaya calisacak; "belki bir dahaki sefere..."

    biz de kendisiylen birlikte bekliyoruz. duvara gozlerimizi dikmis, "acaba ne zaman dusecek? bu deli, ne zaman yerinden kalkma basarisini gosterip kendi pisligini temizleyecek? ne zaman ismini tekrardan bir kagit parcasina yazacak? ne zaman torbadan bizim ismimizi cekip cikaracak?" diye umitsizce izliyoruz.

    cunku oyle delirmis ki hayat denen zavalli, herhalde bu tur bir muameleyi hakedecek en son insanlardan birine pisligini bulastirmis.

    kim mi bu son kurbani? ah pardon, "eglencesi"? daha onceden biraz ipucu verdim aslinda, ama kac kisi okudu, kac kisi dikkat etti, muamma.

    evet, 20 yasinda, okulunda fevkalade basarili, universiteyi bitirmesine ramak kalmis, hayatinda agzina sigara degdirmemis, alkol almamis, dunyanin en iyi niyetli insanlarindan birinden bahsediyorum. bu delinin sactigi salyanin adi ise bu sefer farkli; lenf kanseri.

    dusunun hele. belki hayatinizda pek fazla olup biten yok, pek sosyal degilsiniz. ailenize cok baglisiniz, ancak zevkleriniz, "cogunlugun" zevklerinden farkli. herkesin "ezik eglencesi" diye nitelendirdigi seylere ilgi duyuyorsunuz belki, hatta o kadar cok sey biliyorsunuz ki, bunlari paylasip, anlatacak bir insan bulmakta zorlaniyor, hicbir zaman entellektuel, ya da en basidinden sizi eglendirecek, belki biraz daha bilgi sahibi yapabilecek bir tartismaya girecek birini etrafinizda bulamiyorsunuz. dislaniyorsunuz, cunku zekisiniz, masumsunuz, dunyanin en iyi niyetli insanlarindan birisiniz.

    "zaten bu kadar aci cekmisim, daha fazlasina ne gerek var?" diye dusunuyorsunuz. birini suclamak istiyorsunuz, ancak suclayacak birini bulamiyorsunuz. fakat kokusmus delinin teki, hayatinizi ansizin karartmaktan cekinmiyor.

    bu genc de bunu kesinlikle haketmedi. belki her zaman yaninda olunmadi, belki yeterince aci cektigi, limitini doldurdugu dusunuldu. simdi ise daha fazla aciyla karsi karsiya. belki yarin oburgun olecek, ancak hasta ziyaretine, uc bes insandan fazlasi gelmeyecek.

    ama hayir, ben bu umarsiz insanlardan biri olmayi reddediyorum. ben, butun bu pisliklere sebep olan hayat denen deliye benzemek istemiyorum. olum doseginde yasli bir adamin basinda incil okuyan katolik rahipten, kalbi tekrardan calissin diye sok verilen insanlara, basi onune egilmis, sevdigi insanin olumunu bekleyen insanlardan, odadan aglayarak cikan yasli kadinlara kadar, bircok "hayatin gerceklerinin" arasindan, hastanenin kalbi donduran koridorlarindan yurumeyi kendime gorev biliyorum.

    ve bu gece bunu gerceklestirdim. belki de hayatimda bir daha ne yuzunu gorecegim, ne de kendisinden tek bir satir mesaj alacagim, ancak uc senedir tanidigim bir insani gormek, kendisine birazcik umut vermek, neselendirmek maksadiyla, butun bu igrencliklerin arasindan yurudum. belki olum doseginde degil kendisi, ancak her oksurusunde, her serum takilisinda, her kemoterapi uygulanisinda agzimdan cikmis her neseli sozun, kendisine butun bunlardan daha degerli bir ilac gibi gelecegini bilerek, insanlik gorevimi yerine getirdim.

    cikmamis candan umut kesilmez derler hani, ancak benzer bir duyguyu en son uc ay once, babaannemin gozlerimin onunde can cekismesi sirasinda yasadigimi, gozlerini kapattigim, tabuta koydugum sirada hissettigimi animsamaktan kendimi alikoyamadim. ancak biliyorum ki, hayatinda kuralina gore ibadet etmemis biri olmama ragmen, onun kulagina fisildadigim dualar, kendini son yolculugunda rahatlatti. biliyorum ki icinden "torunum beni yalniz birakmadi, oglum beni yalniz birakmadi, ailem bana sahip cikti" dedi. biliyorum ki aramizdan mesud ayrildi.

    bu deli oyununa her zaman devam edecek. hicbir zaman sikilmayacak. bize ise sadece umitsizce beklemekten, hayatin acimasizligi karsisinda tir tir titremekten, o igrenc gun gelene kadar oyalanmaktan baska birsey kalmayacak.

    ben mi? yapmam gerekeni yaptigim icin, hicbir zaman "yeterince ilgi gosteremedim" pismanligini tasimayacagim gibi, aynilarinin bana yapilmasini da hicbir zaman beklemeyecegim. bu deli oyununda tamamiylen tek basimiza oldugumuzu, pek gec olmadan farkettim ya, herhalde bu bana yeter.
  • arada bir insanı tutup sarsmasına sebep olan karakteridir hayatın... nereden ne geleceğini kestiremez bir hal alırsınız. hatta anlık duruşlarınız olur siper alır gibi "hadi bakalım şimdi nereden vuracak" diyerek. bir bakarsınız tüm hayatınız altüst olmaya başlar.. iş yerinizle hat safhada sorunlarınız doruk mertebesine ulaşır, eller titrer sinirden, kendinizi 7. kattan atmak istersiniz... yürek deseniz çoktan gitmiştir, onun verdiği acı ayrı kanar, bir yandan da hastalıklar nüfuz eder... bir bakarsınız ki 4bir koldan saldırıyor en acımasız yönüyle hayat.

    gel be! dersiniz... gel *
  • her soluk alışta karşımıza çıkan, içimize dolan soğuk bir gerçekliktir. tüm güçlüyü oynama takıntılarınızdan sıyrılıp bu gerçeğe teslim olmayı denediğinizde en az can acıtır hale gelen gariplikte hem..

    "kabul etme"yi en acı biçimde öğretir insana. hayat bütün o her biri ayrı bir yıkıma sebebiyet veren ölüm, hastalık, yoksulluk, çaresizlik, haksızlık, mutsuzluk, sevgisizlik ve şu an kötü anılardan derlemekte aciz kaldığım her acıyı/her gerçeği yaşamanız için çabalar. ve gariptir yine, siz o tüm kaybedişlere inat, onların olduğunu olacağını bile bile sebebini tam olarak hiç bir zaman bilemeyeceğiniz bir biçimde hayatınızı devam ettirirsiniz - bunu isteyip istemediğinizi sorgulamazsınız bile çoğu zaman. sanki bu bırakamadığınız bir oyunun bozulmayan, değiştirilenmeyen bir kuralıymışçasına..
    ----------------

    bazı zamanlar, hayat acımasızlığını tüm gerçekliği ile size sunmadığı zamanlar, ya da farketmediğiniz zamanlar: misal portakal çiçeği kokusunu duyumsadığınızda, ya da ekşi elma tadında; sıyrılmış kabul edersiniz kendinizi bu berbat gerçekten. hiç farkında olmadan şükredersiniz aldığınız nefese. dünyanın en sıcak duygusunu sorsalar hiç bir zaman aklınıza gelmez bunu söylemek belki ama, tam da bu huzurlu teşekkürdür hayatı çekilebilir kılan işte..

    ve bazen düşünüyorum da, kime neye teşekkür ettiğinizin gram değeri yoktur. tüm acımasızlıklarına rağmen, hayatı çekilir kılan böyle basit bir gerçek aslında, ne salak be.
    sonlandırmayacağım..
  • insana acımasızlığı öğreten insanı olgunlaştıran ama bir o kadar da derin yaralar bırakan acımasızlıktır. kahreder kişiyi. ama yeni bir güne uyanıp yeni umutlarla yaşamaya devam etmeyi öğrenip yine mutlu bir yaşamı o acımasız olan hayattan koparmaya çalışarak o acımasızlığın karşısında başın dik durmaktır bu acımasızlıktan kurtulmak için tek çare.
  • acımazsızdır hayat...
    taharet musluğu bulamazsın avrupa'da.
    ne berlin'de, ne dublin'de, ne de paris'te.
    opec'ten adam kaçırmaya çalışan çakal carlos olursun.
    götünü yıkamalık su ararken paris'te.
    kozalak, yaprak ararsın medeniyetin beşiğinde.

    bencildir aşk...
    air france'daki yüksek egolu hostesler gibi,
    durduk yere kavga çıkarırsın.
    katıldığı hiçbir savaşı kazanamamış gign'ler gibi
    götün tavanda gezer.
    sevgilim söyler misin sen ne sike yararsın?

    nankördür sikiş...
    fransız mastiff köpekleri kadar çirkin,
    korsika, cezayir melezleri kadar bedbaht,
    montpellier gettosunda torbacı tunuslu kadar umutsuzdur,
    bu hayatta sevmek ve sevilmek.
    iki duyguyu aynı anda istemek.

    dünya kupası kaldıran bir zinedine zidane,
    boş kaleye taca vuran bir stephene guivarc'h,
    arada sırada maç kurtaran cristophe dugarry,
    bazen gol atan sylvain wiltord,
    en önemlisi siklenmeyen adam david ginola oluyordum !
    ben, senin aşkın ile...

    zaman geçiyor...
    daha dün aşk kadını olan sen,
    daha dün audrey tautou olan sen,
    ve aşkından el pençe divan duran ben.
    sen ise bugün babil fahişesi, bugün matild manukyan...
    bense kova yaşar, nam-ı diğer yaşar duran...

    söyle sevdiceğim bileyim !
    kiminlesin, kimlerlesin...
    söyle bileyim !
    kimlerin aşk lügatına yeni aforizmalar kazandırıyorsun !
    ne bir telefon, ne bir mesaj geliyor senden.
    söyle bileyim sevdiceğim ! başkasına mı veriyorsun...

    bazen didier deschamps, bazen de marcel desailly oluyordum
    3 haziran 2002 türkiye brezilya maçı'nda hakeme "ananı sikerim be careful" diyen alpay özalan gibi hissediyordum.
    abbas güçlü ile genç bakış programına katılıp, söz almak isteyen ancak buna cesaret edemeyen; kemik çerçeve gözlüklü, hafif uzun ve yağlı saçlı, tombik mühendisler gibi olmuştum adeta.
    sanki ben ben değil ezikistan cumhurbaşkanı olmuştum.
    sanki sen sen değil neriman köksal olmuştun, ah be amına terlikle vurduğumunun gudubet karısı ne hallere çevirmiştin beni.

    liechtenstein silahlı kuvvetleri'nin amerika'ya savaş ilanıp edip, yetmeyip savaşı kazanıp süper güç olması kadar imkansızdı aşkitom,
    senden aşkıma karşılık bulmak...
    bu yüzden horozlanırdım dünyaya, sırf senin uğruna.aşkımız adına.
    lakin bir sikim olmazdı ben aşkın için hunharca ağladığımda,
    göz yaşlarım bolivya başkenti la paz'ın azılı yağmurları gibi damladığında...

    1998 dünya kupasındaki davor suker gibi ağlardım ilişkimizde 3. olunca.
    araya başkaları sıkışınca...
    sanki attila ilhan olurdum, bu sebepten 3. şahsa dalmak isterdim mamafih mahkemden korkardım, felaketim olurdu ağlardım.
    peter schmeichel'a attığım gol aklına gelmezdi, nankördün, görmezdin aşkımı.
    davordum, sukerdim, hırvattım, ağlardım...
    robert prosinecki gibi kornerden gol dahi atsam, yinede yaranamazdım...

    threesome'da sıra bekleyen johnny sins etmiştin beni.
    yaradana sığınıp gol atan michael essien olurdum,
    bütün turnuva oturup kupayı alan emmanuel petit olurdum.
    eurovision'da bile sıfır çeken san marino gibi olurdum,
    ben seni beklerken...

    kandırırdın beni, gerard depardieu olurdum.
    halbuki başlardayken ben senin alain delon'undum.
    ne çabuk geçmiş şu köhne zaman...
    ne olurdu birtanem yanımda biraz daha kalsan,
    yetmese ömür boyu benim olsan...
    ağlasam, yalvarsam, gitmeyip bırakmasan...

    bazen düşünürüm, biz ne ara böyle olduk? biz ne ara bu kadar zalim olduk. ne ara fbi aycıntı olduk? diye.
    halbuki göt ile don gibiydik biz seninle.
    atiye'nin taytı, ferhat göçer'in kulaklığı, izzet altınmeşe'nin beni hatta ismail yk'nın garip eldivenleri gibiydik.
    et ve tırnaktık biz seninle, ne ara böyle iki yabancı olduk? ha?

    artık umudumu kestim sevgilim,
    çünkü aşk değil bu sanki normandiya çıkartması.
    gelen çıkarıyor, geçen atıyor.
    san marino kalecisinden beter ettin beni...
    çıkarmadan 5'ler, çıkarıp da 7'ler havada uçuşuyor.
    threesome'u da geçti bu ahlaksız gangbang !
    bangbros arabasına binmesine ramak kalan nevriye teyze,
    normandiya nazi birlikleri ordu komutanı karl rudolf gerd von rundstedt
    olurken ben senin gözünde,
    sen ise diesel v. oluyor yetmiyor dwight d. eisenhower olurdun hep
    ben ağlayıp,
    sen sikişirken...

    (bkz: hayrullah amazingogullari)
  • yapilan hatalari affetmemesidir. hayat herkese yaptigi hatanin bedelini bir gun odetir.
  • servis camindan gorulen ic burkan bir manzarada gizlidir bazen. soyleki: kirmizi isikta duran servis camindan disari bakildiginda yasli bir dilenci kadinin el actigi kalabaligin kendisini gormezden gelerek sagli sollu ve telasli bir sekilde aktigi gorulur.
  • hayatın acımasızlığı senin yemediğin yemeği çöpe dökerken ona muhtaç insanların olmasıdır.
  • insanların kötülüğüyle ilgilidir. insanlar kötü oldukça hayat daha acımasız olur. insan ne doğanın önemsiz bir parçasıdır, ne de doğa insanın tarafını tutmamazlık yapar. eğer siz allah'la olursanız, o'nun hoşnut olacağı gibi iyi biri olursanız, hayatın acımasızlığından çok her şeye gücü yeten allah'ın merhametini görürsünüz.
hesabın var mı? giriş yap