• çocukken, babamın nedense hep bu gölgesi gül kokan kadına 13 numarayı yakıştırdığını, neden gergef yerine gönül işleyerek para kazandığını, ismi ve suretinin neden aynı kapıya çıkmadığını bir türlü anlayamadığım, "havalı" sözcüğünün "alım"ını karşıyalamadığı "umuma açık" kadın... kendisine verilmiş bir öykü sözüm vardı, izninizle, döneklik etti dedirmeyeyim kendime...

    sadece havalı deniz ve deniz için...
    ...
    içimizdekilerden biri, bir şuara, terk edilmiş arka sokaklarda ayışığının bir teneke kutudan kutsal kâse yapışını görüp, kafasını çevirmişti... ve aynı "içimizdeki", klonlanan bir "havalı deniz"i daha yakından görebilmek için, aynı arka sokakta toplanan kalabalığı olur olmaz iteklemişti... sentetik kumaşlar ve plastik çiçeklerle bezenmiş havalı bir elbise giyen deniz, kendi eşi ve tıpkısı olan havalı deniz'i -varlığının doğal nedeni oluşuna aldırmadan- kibirle süzüyordu kalabalığın önünde. bir ayna ve iki hançer... kınını sıyırmakta olan iki hançer ve görüntüsü fal taşı gibi açık bir ayna... sesi uzaklaşmakta olan bir şairin çektiği ve albümünden düşüp kaybolan kurbağa fotoğraflarına benzeyen iki deniz...

    suçun ertelenerek işlenmesinin doğurduğu zaruri endişe halleri... iki deniz'in birbirine bakışında gizlenen arabesk aşk mektupları... soba boruları, fesleğenler, kaset-çalmayanlar, simit, bira ve hemen ardından hedonizmi sabıkalayan kusmuk, arka sayfa güzelleri, birkaç orhan veli şiiri ve bolca tarhana çorbası tarafından bedeli ödenmiş bir arka sokak yoksulluğu... 2 renk matbaa makinelerinde -dudaklar ekstra renk- basılmış 70x100 afişlerde meçli saçlarıyla gülümseyen deniz... benzedi evet ama anıları asla klonlanamayan deniz ile anılarını saklayacak bir kılıf'a ihtiyacı olmayan öteki deniz.. suç mahalinde sadece bir kişi duruyor aslında ve bir ayna... ama ne aynanın ne de deniz'in bundan haberi yok..

    sükunet dileniliyor kalabalıktan ve karşılığında hava alınıyor... çünkü gürültü yoksa, kalabalığın da bir anlamı yok... ve kalabalık sahip olduğu anlamı yitirmeye hiç niyetli görünmüyor... katil ve maktul, davacı ve davalı, ölüm ile dirim, var ile yok aynanın içinde birbirlerinin boğazına sarılıyor... herkes son sözü söylemek istiyor... herkes son söz söylendikten sonra ilk konuşan olmak istiyor... hiç kimse sıradan bir suça tanıklık etmek istemiyor... kalabalık, ayna, denizler ve deniz'in zaruri endişe hali durmadan artıyor... ayışığı, bu kez de bir teneke kutudan taç mahal yaratıyor, yine içimizdeki "herkes" kafasını çevirip bakmıyor...

    şehir, kırık bir aynanın içinden başka bir kırık aynayı karşısına alarak dişlerini fırçalıyor...
  • yurdumuzun unlu mizah dev$irmeni gani mujdenin kaygisizlar adli dizisinde yer alan karakterlerden biri.
  • (bkz: hayali deniz)
  • zemin katta ikamet etmeyi sevmeyen insan*..
  • zilli donların varlığını ilk kez öğrendiğim abla* (bkz: kaygısızlar)
  • kaygısızlar'da ayşegül uygurer'in canlandırdığı karakter.
  • efsane dizi kaygısızlar'ın kıymetli bir karakteridir. akla gelecek olan ilk sahneleri: http://www.youtube.com/watch?v=cstqzckuzkw
  • havalı lakabı çalıştığı evde yalnızca onun odasında klima bulunmasından gelen kaygısızlar karakteri.
  • memnun'un karılarından * biriyle zilli don almaya gitmişlerdi. yürürken çıngırdasın diye. neyin kafasıysa. satıcı adam kocaman bir zilli don çıkardıydı da havalı deniz abla o ne ayol kilise çanı gibi demişti. çocukluğumdan beri bu sahne aklımdadır. ne hikmetse. zilli miyim ne
hesabın var mı? giriş yap