• "titanik'in batışı" adlı kitabı kaleme almış alman muhalif yazar. avrupa medeniyeti üzerine makalelerini ve röportajlarını topladığı "ah avrupa" adlı kitabı da metis yayınları'ndan çıkmıştı.
  • "ayrıcalıklı olaylar" isimli şiirin sairi

    yasaktır, insanları yakmak.
    yasaktır, geçerli bir oturma izni olan
    insanları yakmak.
    yasaktır, yasal kurallara uyan ve geçerli oturma izni
    olan insanları yakmak.
    yasaktır, türkiye cumhuriyeti’nin varlığı
    ve güvenliğini tehlikeye düşürecekleri
    beklenmeyen insanları yakmak.
    yasaktır, davranışları yakmaya neden olmayan
    insanları yakmak.
    yasaktır, yeterince boş zaman değerlendirme
    olanaklarının bulunmaması ve ilgili yasa
    kuralları bilmemeleri ve ayrıca oryantasyon
    zorluklarından dolayı psikolojik olarak
    tehlikede olan gençlere, kişiye bakmaksızın
    kişileri yakmak.
    türkiye cumhuriyeti’nin dıştaki itibarını düşürmeme
    açısından kesinlikle yapılmaması salık verilir.
    ayıptır.

    olağan değil.
    genelleşmemeli.
    gerekli değil.
    kimsenin yok böyle bir yükümlülüğü.
    insanları yakmadığı için suçlanmamalı
    hiç kimse.
    reddetme hakkı var herkesin.
    uygun dilekçe formları yetkili asayiş dairesinde
    bulunur.

    ve de not eklemiştir şiire: bu yazıyı başka bir dile çevirenlerin, federal almanya cumhuriyeti yerine kendi ülkelerinin resmi adlarını yazmaları rica olunur. ayrıca bu dipnotun da çeviride kalması gerekir. (hme)
  • 1970 yılında yayımladığı “bir medya kuramının bileşenleri” (constituents of a theory of the media) başlıklı yazısıyla, kendini “sol” içerisinde konumlamaya devam ederken, frankfurt okulu’nun bazı tezlerine de karşı çıkmanın yolunu açmış olan kuramcı... enzensberger’in bu çıkışının, özellikle fredric jameson ve richard dyer gibi kuramcılar için "erken atılmış işaret fişeği" işlevi gördüğünü söylemek yanlış olmaz sanırım...

    adorno ve horkheimer’in savunduğu tez, kabaca, popüler kültürün dinamiklerini yöneten “bilinç endüstrisi”nin, tüketicilere bir tür sahte bilinç ve sahte ihtiyaçlar dayattığı, insanların eğlence anlayışının sürekli manipüle edildiğiydi... işte, enzensberger ve takipçilerinin karşı çıktığı da buydu...

    hikaye uzun tabii ki, bunun ucu birmingham okulu’ndan girer, eğlence incelemeleri’nden çıkar, vs... meraklısı için, enzensberger’in, marshall mcluhan’dan “şarlatan” diye söz ederek ayrı bir hoşluk yarattığı bu önemli makale, şurada mevcut:

    http://www.religion-online.org/…icle.asp?title=1567 ...
  • enzensberger'in titanic'in batışı adlı destanının konusu , 1912 yılında olan bir deniz faciasıdır. tıpkı dante'nin “divina commedia”sında olduğu gibi bu destanda da çeşitli yüzyıllarda yaşamış kişiler yan yana yer alırlar. bu komedide insan gücü ve tutkusu ele alınmaktadır , teknolojinin bir ürünü olan titanic'in batışı öykülenmektedir. enzensberger bu destanında çok eski bir konuyu , “çöküş” , “batış” , “dünyanın sonu” konusunu da yeniden ele alıp canlandırmaktadır. destanda bir yandan söylen , diğer yandan algılanan somut gerçek iç içe ele alınır. destanı anlatan kişi , teknik gelişmeye sonsuz güveni olan bir mühendistir. algılanan , somut verilere dayanan gerçekliği o aktarır okura.
    titanic'in batışına iki karşıt görüşle yaklaşıyor enzensberger. bir yanda titanic'in batışının gerçekliğini kabul etmektedir. diğer yandan ise bu gerçekliği yadsır. titanic batmıştır , çünkü batışı belgelerle saptanmıştır. ama gerçekte titanic'in batmadığı , sadece filmde , görüntüde yansımalarda tanık olduğumuz söylenir. fakat ortada bir gerçek vardır ki , her batıştan sonra , en korkunç olanlar arkada bırakıldıktan sonra “her şey yeniden başlayabilir”. yazar son şarkıda sorar : batan , yok olan sadece bu gemideki birkaç düzine insan mıdır ? yoksa tüm insanlar mı “uçurumun kenarında”dırlar ? yazar onları uyarmak ister ama uyaramayacağını bilir. hepsi bir şeye , kurtardıkları bir eşyaya , bir umuda sarılmış , ne zaman olacağını bilemedikleri “batış”ı beklemektedirler.
    enzensberger'in destanında üç ayrı zaman ve üç ayrı mekan söz konusudur. yazar , titanic'in batışı'nı ilk kez 1969'da havana'da ele aldığını söyler. tek nüsha yazılmış bu şiir , postayla paris'e gönderilmiş ama yolda kaybolmuştur. aradan sekiz yıl geçtikten sonra yazar aynı konuyu yeniden ele almış ve destanı yazmaya koyulmuştur. yazar “gerçekte nasıldı?” diye sorduğunda 1912 yılında yaşanan faciayı sormaktadır. “şiirimde nasıldı?” diye sorduğunda , havana'da ele aldığı şiiri kastetmektedir. havana'daki kişiliğiyle bugün nasıl özdeşleşemiyorsa o zamanki gerçek'ten elinde nasıl bir şey kalmamışsa , on yıl sonra da bugünün gerçek'liğinin elinden kayıp gideceğini saptar. enzensberger , titanic'in batışını , dönüşümlere uğratarak yeniden canlandırmıştır.
    titanic'in batışı , geçmiş ve geleceğin , kurmaca ve gerçeğin , söylen ve tarihin birbirlerine sürekli geçit sağladıkları bir destan. destanı okuduğunda okurun aklında kalan tek soru , titanic'in gerçekten batıp batmadığıdır.
  • bu adam öyle cümleler kurmuş ki adını ilk okuduğumda kendine hayran bıraktı diyebilirim. işte cümleler :

    her şeye tıpatıp uyan ve her şeyi çoktan bilenlerin şarkısı

    bir şey yapılması gerektiğini ve de hemen
    çoktan biliyoruz
    ama daha erken olduğunu bir şey yapmak için
    ama artık geç olduğunu bir şey daha yapmak için
    çoktan biliyoruz

    ve işlerimizin yolunda olduğunu
    ve bunun böyle süreceğini
    ve bunun anlamı olmadığını
    çoktan biliyoruz

    ve suçlu olduğumuzu
    ve suçlu oluşumuzda bir suçumuz olmadığını
    ve elimizden bir şey gelmeyişinde suçlu olduğumuzu
    ve bunun bize yettiğini
    çoktan biliyoruz

    ve belki de ağzımızı tutmanın daha iyi olacağını
    ve ağzımızı tutmayacağımızı
    çoktan biliyoruz
    çoktan biliyoruz

    ve kimseye yardım edemeyeceğimizi
    ve bize kimsenin yardım etmeyeceğini
    çoktan biliyoruz

    ve yetenekli olduğumuzu
    ve hiç ve gene hiç arasında seçme yapabileceğimizi
    ve bu sorunu temelden incelememiz gerektiğini
    ve çaya iki tane şeker attığımızı
    çoktan biliyoruz

    ve baskıya karşı olduğumuzu
    ve sigaraların pahalılaştığını
    çoktan biliyoruz

    ve her seferinde bir şeyin olacağını önceden kestirdiğimizi
    ve her seferinde haklı çıkacağımızı
    ve bundan bir şey çıkmayacağını
    çoktan biliyoruz

    ve her şeyin yalan olduğunu
    çoktan biliyoruz

    ve bir şeyi atlatmanın her şey değil de hiçbir şey olduğunu
    çoktan biliyoruz

    ve bizim bunu atlatacağımızı
    çoktan biliyoruz

    ve bütün bunların yeni olmadığını
    ve yaşamanın güzel olduğunu
    ve bunun her şey olduğunu
    çoktan biliyoruz
    çoktan biliyoruz
    çoktan biliyoruz

    ve bunu çoktan bildiğimizi
    çoktan biliyoruz.

    not: şiiri ayrı bir başıkta yazmak çok isterdim ama 50 karakter sınırına takıldı.
  • aşağıdaki dizelerin sahibidir:

    one thing for which he fought all his life,
    with words, tooth and claw, grimly,
    cunningly, off his own bat:

    the thing which he called his peace,
    now that he's got it, there is no longer a mouth
    over his bones, to taste it with.
  • türkçe'ye ismet özel tarafından kazandırılan şu şahane dizelerin de şairidir:

    “şikâyet edemeyiz.
    işimizden atmıyorlar bizi.
    aç kaldığımız yok.
    karnımız doyuyor.
    otlar büyüyor,
    büyüyor milli gelir,
    tırnak uzuyor,
    uzuyor tarih.
    sokaklar boş.
    sağlamca sonuçlandı pazarlık.
    canavar düdükleri ötmüyor
    n’olsa geçer hepsi.
    ölüler vasiyetlerini yaptı.
    yağmur seyreldi artık.
    daha ilan edilmedi savaş.
    acelesi de yok zaten.
    otları yiyoruz.
    milli geliri.

    tırnak yiyoruz.
    yiyoruz tarihi.
    saklı gizli bir şeyimiz yok.
    söyleyecek bir şeyimiz yok.
    bir şeyimiz.
    saatler kuruldu.
    faturalar ödendi.
    hepimiz yıkandık.
    son otobüs geçiyor.
    boş.
    şikâyet edemeyiz.
    ne bekliyoruz peki?”
hesabın var mı? giriş yap