• öğretmen atamalarında eş durumunun kaldırılması, öğretmenleri uygun koşullarla laptop sahibi yapma kampanyası, ders kitaplarının her yıl ücretsiz olarak dağıtılması gibi yeniliklerin mimarı olan ve öğretmenlerle ilgili yaptığı tartışmalı açıklamalarla da adından sıkça söz ettiren meb bakanı hüseyin çelik döneminde yapılan ıslahat hareketlerinin değerlendirilmesidir.

    - öğretmenleri uygun koşullarla laptop sahibi yapma kampanyası
    maksat öğretmenleri bilgisayarla buluşturmak, mutlaka her öğretmeni mümkün mertebe bilgisayarla iştigal eder hale getirmekse dizüstü ısrarı nedendir? oysa öğretmenlerin önemli bir bölümü, özellikle eşi çalışmayan bölümü geçim sıkıntısı yaşamaktayken veya aynı paraya çok daha yüksek performanslı bir konfigürasyona sahip masaüstü bilgisayar tedarik edilebilecekken kampanyanın dizüstü bilgisayarlar üzerinden yapılması enteresandır. "akşam evde hazırlanan bilgilerin okula taşınması için laptop daha cazip" diye bir argümanın savunulamaz olduğunu günümüz teknolojisini uzaktan takip eden biri dahi söyleyecektir sanırım. akla gelen ikinci soru söz konusu kampanyada neden bir markaya ait iki model sunulmuştur. amacımız neydi, öğretmene en uygun koşullarla bilgisayar tedarik etmek. öyleyse mesela meb kimlik kartını ibraz eden her öğretmene bir defaya mahsus olmak üzere kdv muafiyeti imkanı sağlanamaz mıydı. buna benzer alternatifler çoğaltılabilir. ama milli eğitim bakanlığı'nın en son yapması gereken, bu işin tüccarlığına girişmek olsa gerektir.

    - atamalarda eş durumunun dikkate alınmaması
    bu bakanlık döneminde vuku bulan bir hadisedir. gerekçesi öğretmenlerin ülkenin tüm bölgelerine homojen şekilde adaletli olarak dağıtılmasını sağlamaktır. adaletli dağıtımı eş durumu engellemektedir zira bunu kullanıp geçici evlilik yapanlar çıkmaktadır. eş durumundan tayin bekleyen yüz evli insandan bir ya da iki tanesinin geçici olarak evlilik yapmasından hareketle bu hakkı evli öğretmenlerin elinden almak ne kadar doğrudur. kaldı ki öğretmenlerin özür vs. durumları dikkate alınmaksızın rastgele atanması zaten basit bir bilgisayar programı ile mümkündür. marifet gösterilecek kısım bu tür özür grubundan atama talep eden öğretmen ya da öğretmen adaylarının bu durumlarını dikkate alarak en eşitlikçi, en ihtiyaca yönelik ve en adaletli atamayı yapabilmektir.

    - ders kitaplarının ücretsiz olarak dağıtılması
    aldatıcı, göz boyamaya elverişli lakin icraatların içinde belki de en şaibelisi. farklı yayınevlerinin farklı kitaplarından kaynaklanan kargaşayı giderme açısından akıllıca gibi gözükse de her gelir grubundan her öğrenciye tanınan bu imkan anlamsızdır. böyle bir kolaylık sağlanacaksa düşük gelir grubunda bulunan öğrencilerin adreslerine okul müdürlükleri aracılığıyla ders kitapları, genel kırtasiye gereçleri vs. gönderilebilir mesela. meb yine tüccarlık yapmakta, bunu da icraat diye mevcut ve potansiyel seçmen kitlesine satmaktadır.

    - çelik'in öğretmenlerle ilgili tarışmalı ifadeleri
    öğretmenlerin bir kısmının öğretmenevlerinde kahvehane görünümünden farksız bir ortamda vakit öldürmeleri, bazı öğretmenlerin iki gün çalıştıkları 5 gün yattıkları, öğretmenlerin kitap okumamaları, kendilerini geliştirmemeleri gibi yorumlar haklı olarak birçok öğretmeni rahatsız etmiştir. zira yapılan yorumların sahibi meb bakanıdır. çoğu öğretmen bu ithamları haketmediği halde tüm meslek grubunu kapsayan rencide edici ifadeler ülkenin eğitim alanında söz sahibi makamının ağzından dökülmektedir. çelik, sözünü ettiği çarpıklıkları gidermekle yükümlüdür, amiri bulunduğu camiada yetersiz olan öğretmenler var diye altı yüz binin üzerindeki personelin motivasyonunu bozmak değildir görevi.

    evet şahsımca da öğretmenlerin birkısmında hala diğer birçok kamu görevlisinde de bulunan
    okuma tembelliği, öğretmen evlerini kahvehane kültürünü koruma ve yaşatma derneği olarak kullanma, 300-500 kelime ile tüm konuşma ihtiyacını karşılayabilme gibi yüce hasletler(!) güncelliğini korumaktadır. bir diğer husus haftada iki gün çalışan öğretmenlerin bulunması konusu. bu durum "efendim biz iki gün çalışıyoruz ama gece yarılarına kadar yazılı soruları hazırlıyoruz" falan gibiyakınmalarla izah edilemez. onu külahımıza anlatınız. her mesleğin olduğu gibi öğretmenliğin de zor tarafları vardır tabii. elbette artık eğitim kurumları da özel sektör kalitesi ile kıyaslanmalıdır. öğretmenlerin kahir ekseriyeti de öğretmenlerin değil öğretmenlik mesleğinin kutsal olduğu gerçeğini kabul etmelidirler. zira bu kutsiyet kavramının arkasına sığınarak "vay be atatürk'ün genç nesli emanet ettiği biz öğretmenler bu günleri de mi görecektik" (ders ücreti zammı falan kastedilerek) edebiyatını sık sık zikretmektedirler.

    - içi boş ve sıradan yeniliklerin reformmuş gibi duyurulması
    ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okula diğer sınıflardan bir hafta önce başlamasını fransız ihtilali gibi duyurması da çelik adına hüsn-ü niyetlerimizi sarsan bir husustur. ayrıca müfredatın komple yenileneceği, sadeleşeceği müjdelendiyse de büyük ölçüde sözde kalmıştır.
    (bkz: akrostiş çalışması)

    mesleki eğitimin yaygınlaştırılması, yabancı dil eğitiminin formaliteden çıkıp sonuca yönelik yabancı dil eğitiminin ikame edilmesi, mezun olduktan sonra dilekçe yazmaktan aciz nesiller yerine özgüven sahibi, sorgulayan ve iki kelimeyi bir araya getirebilen nesillerin yetişmesine yönelik vaatler, fanteziler, tasarılar ne yazık ki sözde kalmıştır.
    nihayet tahlilim şudur ki; daha önceki milli eğitim bakanları'nın günübirlik, göstermelik eğitim politikaları hüseyin çelik zamanında da -mış gibi yapılarak devam etmiştir.
  • velileri, gerek performans gerekse proje görevi adı altında ödev ve araştırma yapmaya zorlayan bu dönemi ve ilk ve orta öğretimdeki müfredat değişikliklerini hüseyin çelik'in rüyalarından takip ermek hiç de güç değil. çok değil birkaç sene içerisinde düzgün yazı yazamayan, matbu olan hiçbir şeyi doğru dürüst okuyamayan ama elyazarı bir nesil geliyor. bir de açık lise başvurularında artış olabilir. onca şey öğrenen anne baba, yarım kalmış eğitimleri varsa niye bitirmesinler ki. çocuk oyuncağı.
  • kendisine ayrılmış kadroyu komple yandaşlarıyla/büzükteşleriyle doldurma amacı güttüğü aşikar. eş durumundan tayini kaldırmak olsun, verilen maaş zammı olsun eski kadroyu yıldırarak yeni açılan kadroları kendilerinden olanlarla doldurarak ileriye dönük yatırım yapmaya çalışıyorlar sanıyorum.

    e artık yakında ders saatlerini de ezan saatlerine göre ayarlarlar, teneffüs zilinde de çocular "für elise" yerine "sordum sarı çiçeğe" melodisini dinlerler.
  • 22 temmuz genel seçimlerinden önce sınavsız, duyurusuz, kriterin ne olduğu belli olmadan alelacele yapılan 10.000 idareci atamasının danıştay tarafından iptal edilmesi de hüseyin çelik dönemine güzel bir örnektir..
  • sayın hüseyin çelik, bir taraftan öğretmenlerin kendilerini geliştirmediğinden şikayetçi olurken, diğer taraftan yüksek lisans yapan öğretmenlere verilen %25 ve doktora yapan öğretmenlere verilen %40 zamlı ek ders uygulamasını kaldırmıştır. tabi ki kimse sadece zamlı ek ders almak için yüksek lisans veya doktora yapmamalıdır ancak öğretmenlerin kendilerini geliştirmesi isteniyorsa, yüksek lisans ya da doktora yapan öğretmenlere de maddi olarak destek olunması gayet doğaldır. özellikle belirli meslek dallarında bu iş gayet masraflı olmaktadır. ayrıca sonuçta master ya da doktora yapan öğretmen, diğerlerine göre konusuna daha hakimdir. bu kadarlık bir katkıyı haketmektedir.
  • ilginçtir hüseyin çelik döneminde hiç atanmamasına rağmen fizik öğretmeni norm kadrosunda 1306 fazla oluştu.
  • kötüye giden mebdir. özellikle atamalarla ilgili kuralları iyice mahvetmiştir.
    bana en çok dokunanı yüksek lisans yapma önceden atamalarda özür durumuna giriyordu. yüksek lisans için kabul edildiğin üniversitenin bulunduğu şehire stajerliğin bittikten sonra ya da - 6 ay sonra mıydı neydi - atanabiliyordun.şimdi atandığın şehirde üç yıl kalmadan bi yere gidemiyorsun. böylece zamanında alesten alınan puan iki yılda yanıyor,yüksek lisansı kazansan bile devamsızlıktan kalıyorsun,okulu donduramıyorsun falan.
    yani bilim insanı yetiştirmek için çok destek çıkıyolar gerçekten tebrik ediyorum. ne güzel bu dönem başı üniversitelere başvuracaktım.bu atama işleri böyle olunca kaldı.şimdi muallakta.hevesimi kursağımda bırakacaklar teşekkür ediyorum burdan.
    bir diğer konu da öğrenci merkezli eğitim sistemine geçilmesi..öğretmenler neyi nasıl yapacaklarını bilmeden tepeden inme bi şekilde başladı bu sistem.ders kitaplarının içi bom boş. türkçe kitaplarında doğru dürüst bir cümle bile yok. öğretmenler çeşitli yayınların yardımcı kitaplarıyla işliyorlar dersleri. özel dersler,dersaneler falan daha çok revaçta. proje ödevleri midir nedir onlar da öğrencilerin değil,velilerin seviyesinde ödevler.çünkü öğrenciler yapamıyorki.anca veliler araştırabiliyor.el kadar çocuğa git bunu netten araştır gel diyolar.
    hala ziraat mezunları,gıda mühendisleri,ev hanımları,köy korucuları ücretli öğretmenlik yapıyorlar.neyseki eğitim sen ücretlilerin iptali için dava açtı.inşallah kazanır.
  • daha önceki tüm milli eğitim bakanlarının dönemindekiyle aynı. bakanlarımız bakan kelimesinden "bakma eylemini gerçekleştiren kişi" anlayıp sadece bakmaktadırlar bu nedenle de yıllardır her şey olduğu gibi milli eğitim de içler acısı.
  • 2005 yılında, yani yine bu dönemde, anadolu liselerine yapılan öğretmen atamaları, sınavsız oldukları gerekçesi ile 2008 yılında iptal edilmiş, bahsi geçen atamayla evini, yaşadığı şehri, çevresini, arkadaş grubunu, eşinin işini, çocuğunun okulunu değiştiren 7533 öğretmenden, üç yıldır çalışmakta oldukları okullarından ilişiklerini kesmeleri istenmiştir.

    yine, son üç yıldır "siz zaten anadolu lisesi öğretmenisiniz" diyerek, yapılan sınavlara girme hakkı tanımadığı bu öğretmenlere, bu sene "lan hadi size şans, bu sefer girin, boru gibi puan alıp okulunuzda kalın. daha ne yapalım, hadi iyisiniz" mantığıyla sınava girme imkanı sağlanmıştır.

    işte bu 7533 öğretmen, eğitim öğretim yılın başlamasına bir iki ay kalmışken, ağustosta açıklanacak sınav sonuçlarını ve belirsiz geleceklerini kara kara beklemektedir.

    sayın bakanımız ve ekibi, türk milli eğitim tarihine adlarını altın harflerle yazdırmak konusunda ellerinden gelen her şeyi yapıyor görüldüğü gibi. kendilerini merakla izliyoruz efendim.
  • öğretmenlerin öğretmenlikten vazgeçmesi bu dönemde oldu: yeni müfredat, yetersiz altyapı, lüzümsuz kağıt israfı, bir yıl boyunca anlattığın dersleri dinlemeyen öğrenciler, yıl sonunda sınıfta çocuk bırakmayın genelgesi vb.... diye devam ediyor vazgeçme sebeplerinden...

    okul idaresi, öğretmen sürekli veli ile karşı karşıya getirilip, saçma salak soruşturmalarla öğretmenlikten bezdiriliyor görevde olanlar...

    herşey okullarda toplam kalite yönetiminin uygulanması ile başladı. ancak uygulanan tek politika: müşteri (veli) daima haklıdır. haliyle idarecinin, öğretmenin sahibi yoksa, eğitim de yok arkadaş...

    annesi, babası öğretmen olanlar bir sorsun neden emekli oldu diye? çalışamayacağı, hali olmadığı için mi, yoksa bu zihniyete daha fazla katlanamayacağı için mi?

    efendim, sınıf tekarı alan öğrenci devlete yük oluyor, doğrudur. lakin, adam çalışmıyor diye, yönetmelikleri değiştirip, 5 zayıfı olan öğrenciyi sınıf geçirmek neye hizmet eder?

    nüfus yoğun, genç nüfus oranı yüksek, ülkenin yaş ortalaması 28 iken, okullarımız, öğretmenlerimiz genç nesle yetişmezken, bir de çocuğu sınıfta bırakmak olmamalıdır. çalışırsa kendine, çalışmazsa kendine, bana ne? zihniyeti ile bu ülkenin geleceği çoktan yerin dibine girmiştir.

    oks de sıfır çekenlerden vazgeçtim, ilköğretim okullarından her yıl kaç öğrenci okuma yazma bilmeden mezun olmaktadır? her ilköğretimden en az bir öğrenci olduğunu düşünerek hesap yapın...

    son beş yıldır meb, icraatları ile bu ülkenin geleceğini yok etmiştir.

    sözlük o zamanlar ne durumda olur bilmem, bu entry burda olur mu onu da bilemem ama bunun meyvelerini çok değil 15 yıl sonra hep birlikte göreceğiz...lakin, kafayı duvarlara vurmak için çok çok çok geç kalınmış olacak....
hesabın var mı? giriş yap