• refik halid karay'in bir oyku kitabi. eskici'yi de bunyesinde barindirir.
    (bkz: memleket hikayeleri)
  • inkılap kitabevinin yeraltında dünya var romanıyla beraber bastığı refik halid karay kitabı.
    daha önceki baskılarda bulunan fırat adlı öykü nedendir bilinmez çıkarılmıştır. on yedi öykü de adından anlaşılacağı üzre karay'ın ikinci sürgününde yaşadığı halep, beyrut çevresinde geçer. bölgenin efsaneleri, hikayeleri, ilginç kişileri, adetleri anlatılır.
    eskici kadar ünlü olmasa da istanbul adında, gurbette iki istanbullu'nun karşılaşmasını anlatan leziz bir öykü bulunur kitapta. ancak kahramanlardan biri hem hayat kadını hem de kokainman olduğu için okul kitaplarına girmemiştir sanıyorum.

    "işte, dedi, bunu, onun için kullanıyorum, gidemediğim istanbul'a kavuşmak için... bu benim pasaportumdur."
  • egemen bir devletin vatandaşlarının egemenlik altındaki topraklarda yaşadığı olayları anlatması, oradaki yerli halka onlardan biri ya da bir ziyaretçi olarak değil de, üstten ve inceler bir ifadeyle bakması bakımından, türk edebiyatında pek var sayılmayan sömürge edebiyatına çok rahatlıkla örnek gösterilebilecek; her biri birbirinden güzel hikayelerden oluşan, mutlaka okunması gereken kitap.
  • kardeşime öğretmeni ödev olarak vermiş bu kitabı. benden rica etmişti almamı. bir kısası varmış bunun, bir de uzun olanı. ''kısa olanı alın'' demiş öğretmen. 79 sayfalık bir şey işte kısa olanı. mini mini, iki üç sayfalık öyküler var içinde.

    gurbette duyduğu vatan hasretini dile getiren yazar, hatıralar şeklinde anlatmış yaşadıklarını. şu öykülere yer vermiş kısaca:

    yara: yaralı bir bedevi yazara gelir. onun iyileştirilmesini sağlar. bedevi, o sırada gebe olan atının tayını kendisine hediye edeceğine söz verir. 3 yıl sonra da kendisine bir tay hediye edilir.

    eskici: hasan, anne ve babası öldükten sonra filistin'deki halasının yanına gönderilir. burada karşılaştığı bir eskiciyle türkçe konuşmaya başlar ve gurbetteki iki türk, hasretle ağlaşırlar.

    antikaci: fransız bir zengin, ibrik koleksiyonu için önemli bir antikacıyı bulmak üzere yazardan yardım ister. bu antikacı garip görünümlü afganlıdır. ama yıllar sonra yazar farkeder ki, bu antikacı aslında afganlı değil, ingiliz bir subaymış.

    testi: lübnan'ın bir köyünde insanlar suyu, testiye ağızlarını değdirmeden içerlermiş. ağızlarını havaya açar ve uzaktan suyu gırtlaklarına dökerlermiş. bir genci bu sırada arı sokmuş gırtlağından ve ölmüş. yazar, bu şekilde su içmek yüzünden bir gencin ölmesine rağmen, yine aynı şekilde su içen gençler görmüş. ah insanoğlu, hiç mi ders almazmış.

    fener: bir bedevi hayatında ilk kez kasabaya geliyor. pazar yerinde bir fener görüyor. bundan çok etkilenip satın alıyor. ama bir gün fener yanmaz oluyor. yazara geliyor. yazar, çaktırmadan fenere pil takıyor. ''sultanına dua etmezsen söner'' diyor. bedevi bir daha gelmiyor. muhtemelen pili yeniden bitiyor ama duasında kusur ettiğini düşündüğü için gelemiyor.

    zincir: korkunç görünümlü bir köpek, bir gün zincirlerini kırıyor. dışarıda muhtemelen kendisinden daha korkunç köpeklerle karşılaşıyor ve tekrar eski sahibine dönüyor. ama artık eskisi gibi kendisini güçlü hissetmiyor. ona asıl gücü verenin hiç kopmayacakmış gibi olan zincir olduğunu anlıyor.

    gözyaşi: dul ayşe, köyünü düşman basacağından korktuğu için çocuklarıyla beraber kaçıyor. ama yolda çocukları bir bir ölüyor. ayşe de o günden beri ağlayamıyor.

    keklik: bir avcı, dişi keklik sesiyle tuzağa düşürdüğü erkek keklikleri avlıyor.

    akrep: entarisinin içinde bir sürü akrep yaşayan bir bedevi'yi bir gün bir akrep sokmuş. sokar sokmaz da akrep ölmüş.

    köpek: sokaklarda yaşayan osman, kendisi gibi sokaklarda yaşayan bir köpekle dostluk kuruyor. osman, jandarmalar tarafından sınırdışı ediliyor. köpeğini de yanında götürmek istiyor. jandarmalar izin vermiyor. israr eden osman'ı vurup yuvarlıyorlar. bunu gören köpek, oracıkta gözlerini yumuyor ve ölüyor.

    çiban: hadramut çıbanını bir cadı tedavi ediyor. çıbanı bağlıyor mağlıyor birşeyler, ilkel ama etkili yöntemler.

    kaçak: kaymakam birgün ruslara esir düşmüş ama sonra kaçmış. donmak üzereyken kendisini bir alman aile kurtarmış. burada bir gece kaldıktan sonra kendisine kapıyı göstermişler. ruslar, bir alman ailenin bir türk subayı sakladıklarını düşünürlerse kötü olur diye.

    güneş:bir osmanlı subayı, bir aşiret reisine altın götürecekmiş. zorlu bir yolculuğun sonunda altınları ulaştırmış ve bu yüzden onun için kırk gün kırk gece eğlence düzenlenmiş. ya da o başına güneş geçtiği için böyle sanmış.

    hülle:adam, hiç tanımadığı bir kadınla bir gece düğünsüz derneksiz aniden evlenmiş. sabaha karşı da ayılmış. çünkü sevdiği kocasının boşadığı bir kadın, dini kurallar gereği, nikahı yenilemek için hülle yapmış.sırrının şehirde duyulmaması için bir yabancı seçmiş.

    ben böyle biraz bok gibi anlattım çok affedersiniz ama yazar tabi bu öyküleri daha güzel dile getirmiş.

    http://birazkitap.blogspot.com/…bet-hikayeleri.html
  • bir gün avm'den çıktım taksilerin beklediği yere doğru yürüyorum. taksicilerin 3-5'i birden muhabbeti bırakıp hepsi kendi taksisine binmem için çağırmaya başladı. ters köşeden bi tanesi "ben tam adresini biliyorum, hiç soru sormadan kapına bırakırım" dedi. adam beni tavlamıştı. taksiye doğru yönelirken diğerleri buna şakayla küfretmeye başladı. ben adamın taksiye binerken diğer geride bıraktıklarıma dönüp "merak etmeyin para vermeyeceğim zaten" dedim. içlerinden en götvereni "ne yapıcan, yalıycan mı?" diye bi cevap verdi ki zamanda yolculuk yapıp geriye gidesim geldiği andı bu an. orada gülenlerin de bu hikayeyi okuyanların da amına koyayım. bindiğim taksi de adresi sormadan kapıya bıraktı, meraklı muhallebilere gelsin.

    ulan başlık bir kitabın adını içeriyormuş. e biz de okuyan adam değiliz hikaye paylaştık, nerden bilebilirdim. bu günlerde nereye elimi atsam kuruyor rezil olduk. hepinizin bi kez daha amına koyim.
  • kitapta ''eskici'' adlı hikaye de annesi babası ölen hasan'ı filistin de yaşayan halasının yanına gitmesi,orada yaşadığı yabancılaşmaya tepki olarak arapça konuşmayı/öğrenmeyi reddetmesi anlatılır.bu hikayeyi okuyup da gözleri yaşarmayan var mıdır acaba?
    öğrendiği yabancı dilden konuştuğu dile kelime sokuşturan sığırları gördükçe ''anlamaya başladığı arapçayı,küçücük kafasında beliren inatla konuşmayarak susan'' hasan gözümde canlanıyor.
  • gurbet... ne ağır bir kelime. var olmanın dayanılmaz hafifliğiyle üstümüzden atamayacağımız kadar ağır üstelik. “kocaman” bir kelime. zannederiz ki şarkılar, şiirler ekseriyetle aşkı anlatır. oysa başka bir hakikat vardır. köşe bucak sakladığımız, kement altına aldığımız “gurbetlenme” halidir çoğu zaman anlatılan. yabancı olma, başka bir ülkeye, başka bir insana; bazen memleketine ve de sıklıkla kendine.

    "nerede o eski gurbetlikler” dese de murat menteş; uçaklar, hızlı trenler, tüm iletişim araçları emrimize amade olsa da, değişmeyen bir his daima vardır. bir değil hatta iki his. birincisi, daha çok burun sızlatan, bazen bayramlarda dahi sadece telefonla "haber" edeceğin; sevdiklerinden başka bir yerde (ve hatta) belki de ölene kadar “uzakta” yaşıyor olma hissi, bir diğeri de ne olursa bir türlü silinmeyecek “yabancılık” hissi. entegrasyonla asimilasyon arasında gidip gelme sancıları.

    bu hisler sizi memleketinizin bir kasabasında yakalıyorsa da koyar gurbetlik. "herkesler" sizin kurtulmak için can attığınız köyünüzde iken siz dünyanın en güzel altın kafesindeyken de koyar. ama illa ki koyar.

    kelimeler yeteri kadar ifade edemiyor değil mi? işte tam bu esnada imdadımıza yetişiyor refik halid ve onun düzgünce basılmış (sadeleştirme adı altına kuşa döndürülmemiş) muhteşem
    -gurbet- hikâyeleri. bir de sürpriz yumurtalar gibi bize hediye de sunuyor. “yeraltında dünya var” kıymeti kendinden menkul. polisiyeye bir de buradan bakın diyor.

    (bkz: https://youtu.be/ctlju0oswxc)

    ''insanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir." gabriel garcia marquez

    (bkz: yüzyıllık yalnızlık)
  • içinde yara da olan hikayelerdir.

    yara'yı, sesli kitap olarak dinlemek isterseniz;

    (bkz: https://www.youtube.com/watch?v=jsk_eh8fv80&t=328s)
  • içinde zinciri de barındıran refik halid karay'ın öykü kitabı.
  • ingilizceye çevrilmiştir.
    yayınevi linki amazon linki
hesabın var mı? giriş yap