• sırf gıda ve endüstri kelimelerini bir arada içermesi nedeniyle bile korkutucu olan tamlama.
    (bkz: önce ekmekler bozuldu)
  • bi süredir sağlıklı beslenme üzerine okuyorum. ve şu ana kadar edindiğim kişisel kanaatim, yeryüzünde evrimleşen ilk atalarımızdan beri* metabolizmamizin uygun koşullara gore evrimleştiği tüm ana arterlerin aksi yönüne doğru kirli yollar açmıştır.

    konunun her boyutu hakkında, amatör seviyede okumalar yapıyorum. doktor arkadaslarimla konusup, bazi seyleri onlara soruyorum ve hep ayni yere cikiyorum.

    insanoğlunun tarım yapmaya başlaması, yani tahıl grubuyla metabolizmamizin tanışması yaklaşık 10 bin yıl... şekeri düzenli elde edebilmeye başlamamız daha yeni sanırım...

    bugün gıda satışının önemli kısmını oluşturan, basit karbonhidrat ve nişastalı ürünleri içeren paketli gıdalar ise son 70-80 yılın konusu.
    ki gıda endüstrisi tezgahı buraya açmış durumda zaten... ve müthiş bir pazar.

    kanser taramalarında, görüntüleme cihazlarına girmeden önce insanlara bol glikozlu sivilar icirdiklerini ilk öğrendiğimde dehşete benzer bisey hissetmiştim.
    kanser hücreleri maalesef bedenimize şekerli gıdalar vasıtasıyla semiriyorlarmis...
    glukozu aldıkları anda parende atmaya başlayan küçük yaratıklar geldi gözümün önüne....

    ve aynı şekilde basit karbonhidratlar, tahıllar, bakliyatlar da riskli imiş...

    meyveler? meyvesiz bir hayat olabileceğini hic düşünmemiştim....
    fakat meyveler de, milyonlarca yıl önce atalarımızın dalından koparıp yediği meyveler değil. hepsi modifiyeli ve maalesef korkunç kimyasallara maruz kalıyorlar soframıza gelene kadar.
    yanı kısmın suçlusu da gıda endüstrisi...

    durum gerçekten dramatik görünüyor...
    dünyanın bi kismi obeziteyle, kanserle boğuşurken, kalan kismi da açlıktan kırılıyor...

    gıda endüstrisi, zengin bir markette, uygun kapitalle gıda alışverişi yapan herkesi, daha karbonhidratlı, zararlı yağlar içeren, kirli gıdalara yönlendiriyor.
    lezzetli, ama çok kirli...

    üstelik bunlar asla uzun süreli tokluklar sağlamıyor. insülin seviyemizi önce hızla yükseltip, kısa süre içinde aniden düşürecek şekilde tasarlanmış gıdalar bunlar.
    sonuc= dünyayı da yesen, 3 saat sonra açsın gene....

    böylece kendinden daha çok yediriyor. daha çok kazanıyor.

    bu kadar glikoz ve karbonhidrattan yıllar içinde harap olan bünyelere de, sonunda tip endüstrisi açıyor kollarını...
    kolestrol, şeker, kanser, ve daha bissürü hastalık artık 60 li yaşlara gelenlerin değişmez gerçeği gibi...

    dunyanin en yuksek parasal hacmine sahip 2 sektorunun ilac ve silah sektorleri oldugunu duymustum fi tarihinde. dogrudur, degildir bilmiyorum. ama eger oyleyse, 3. siraya da gida endustrisini yazabiliriz galiba.

    gida endüstrisi bizi hasta ediyor. gerçek bu.

    40 milyon yıldır hayatta kalmış ve bunca zamandır "toplayabildigi ve avlayabildigi" gıdalara yönelik evrimleşmiş vücut makinemizi, bambaşka bir sistemle çalıştırmaya gayret ederek bizi hasta ediyor.

    ve ben az buçuk okuyan, yazan, farkındalığını yüksek tutmaya çalışan bir insan evladı olarak bunu ancak 40 a merdiven dayadığım bi yaşta anlayabiliyorum... böyle de bir illüzyon....

    çok, çok dramatik şeyler oluyor insan nesliyle ilgili bu alanda... ve naapmali hiç bilmiyorum :/
  • sigara endüstrisi kadar çıkarcı ve etik dışı bir yapılaşmadır. hiç dikkatinizi çekti mi? artık en ücra bakkalda bile raflarca gazlı içecek ve çeşit çeşit abur cubur var. sağlıklı sebze-meyve bulmak, kola bulmaktan daha zor oldu. artık kışın bile dondurma dolapları kapanmamaya başladı. her yere açılan kafelerin içecekleri çok şekerli ve bu yüzden lezzetli. markette gezinirken dikkatimizi çeken her şeyin içinde çok fazla basit şeker var. protein içeriğinin yüksek olduğu iddia edilen sporcu atıştırmalıkları bile aşırı derecede şeker içeriyor. yemek sipariş uygulamalarından sipariş ettiğimiz yiyeceklerin neredeyse hepsi sağlıksız, reklamı yapılan sağlıklı yiyecek yok denecek kadar az. alışveriş merkezlerinin yemek katında gördüğümüz kuyruklar hep sağlıksız gıda için. bu gıdaların sigaradan hiçbir farkı yok, 30 yıl boyunca sağlıksız beslenen birisinin diyabet ve kalp hastalığı riskiyle, 30 yıl boyunca sigara içen birinin akciğer kanseri olma riski birbirinden çok da farklı değil. ülkemizde belediyeler tarafından ara sıra billboard’larda ve televizyon reklamlarında gördüğümüz yürüyüş ve hareket temalı mesajlar dışında, türkiye’de sağlıklı yaşama özendiren neredeyse başka hiçbir şey yok. bu endüstriye karşı devletin acilen harekete geçmesi gerekiyor yoksa yakın gelecekte -ki artık görmeye başladık- hastanelerimiz kalp-damar ve diyabet hastalarıyla dolup taşacak.
  • üstteki iletileri okudukça "alternatif ya da doğal hayatın" peşinde koşup, 30'lu yaşlarında ege kasabalarına ya da akdeniz'in köylerine yerleşen kitleyi daha iyi anladığım konu başlığı.
  • bu sektörün gücünü bize bir tabak çöpü kokusuna bakınca pirzola, tadınca ise pizza yermiş gibi yedirdiğinde daha iyi anlayacağız.
  • tamriel'de bu sektördeki sözümona mühendislerin babasının kim olduğunu annesi bile bilmiyor olabilir.
    vampir saldırılarından dolayı evden dışarı çıkamadığımız şu günlerde bizim 60 yaşını devirmiş lonca başkanı gitmiş tüccardan peynir alıp gelmiş. tipi çeçile benziyor. ilk bakışta paket üzerinde peynirin türüyle ilgili görebileceğiniz hiçbir belirteç yok. ambalajın kenarında yaşlı bir insanın büyüteç olmadan okumasının mümkün olmadığı kadar küçük şekilde eritme peynir yazıyor...
    bu ve daha nice hile cyrodiil gıda kodeksine uygun olabilir ama bu ahlaksız ve onursuz orc müsveddeleri oldukları gerçeğini değiştirmez.
  • hakkında bu kadar az entry yazılmış olduğuna şaşırdığım bir konu.

    gıda endüstrisi artık reklam ve pazarlamayı da arkasına alarak kendini kitleleri sağlıksızlaştırmaya adamış bir üretim alanı haline geldi. amaç kesinlikle insan fizyolojisine uygun ve faydalı besinler üretmek değil, daha çok satacak kar getirecek ürünleri güya regülasyonlara uygun olarak üretip birilerini zengin etmek. market raflarında gerçek bir yiyecek bulmak o kadar zor ki. her şey işlenmiş, katkı maddeli ilaçlı.

    maalesef bu ortamda her birimiz kendi kişisel uyanışımızı gerçekleştirmek zorundayız ya da beynimiz karbonhidratla uyuşturulmuş olarak hayatımıza devam edeceğiz. bu konudaki tek umudum birkaç konusunda uzman ve yetkin insanın çabaları ve verdikleri bilgiler sayesinde nasıl kandırıldığımızı anlama şansımızın olması.

    aslında mantık çok basit: işlenmiş gıda tüketmemek, besinlerin modifiye edilmemiş hallerine ulaşmaya çalışmak. hangi diyeti uygularsanız uygulayın temelde hep bu var: doğal ve organik beslenme. ama bildiğiniz gibi marketlerin organik rafı her zaman çok daha pahalı. belli bir geliriniz yoksa sağlıklı beslenmeye hakkınız yok.

    bu konunun daha çok konuşulmasını ve yapay besinlerin hayatımızdan çıkmasını istiyorum. çünkü kimse almazsa bu besinler üretilmez. nasıl olacak bilmiyorum ama bilinçlenme sağlanmazsa hastalıklar daha da artacak. kitleler kötü beslenmeden dolayı hastalanıp ilaçlara mahkum olurken dünyadaki bir avuç insan en kaliteli besinlere ulaşıp en iyi sağlık hizmetinden faydalanıyor. paketli ve işlenmiş gıdaları tüketirken ve çocuğunuza yedirirken bunu da bir düşünün.
  • kar hırsıyla hareket ederken halk sağlığını ikinci plana koyar
hesabın var mı? giriş yap