gürhan uçkan
-
zaman zaman cumhuriyetin kendisinde ve pazar ekinde yazıları çıkan, stockholmde yaşayan duygusal bi yazar. kendine ait yayınevi de vardır ankarada.* 70li yıllarda, isveçe yerleşmeden önce lise ingilizce öğretmenliği yapmışlığı vardır.
-
oral çalışlar ile birlikte hazırladığı kadınların isveçi adlı bir çalışması ve isveç edebiyatından çevirileri vardır.
-
58 ya$ında dün hayata gözlerini yummu$ cumhuriyet gazetesi stockholm temsilcisi, edebiyatçı, çevirmen ve fotoğraf sanatçısı.
allah rahmet eylesin. -
yetmişlerin başında yüksek lisans yaparım diye önce finlandiya'ya oradan da isveç'e geçmiş ve stockholm'u mesken tutmuş, cebecili, odtü'lü edebiyat çevresi simalarından. onu cumhuriyet gazetesi'ndeki pazar yazılarından tanırdık. geçtiğimiz 5 aralık günü, kedisiyle yaşadığı iki odalı kira evinde hayata gözlerini yuman fotoğrafçı, şair, gazeteci, çevirmen.
hakkında bazı dostlarından bir kaç son kelam:
"isveç'te ve diğer ülkelerde bir türk kültür enstitüsü kurulması son zamanlardaki en büyük düşüydü. yozlaştırılan, paracılaşan "kültür" ortamından nefret ediyordu.
oscar parkı kimsesiz, "tenha"... "kalıcı kuşlar" şimdi daha çok üşüyor..." - günay güner
"otuz yıldır cebinde onurla taşıdığı biricik türk pasaportu, kayıtsız
şartsız ülke, atatürk ve onlarla taçlanan katıksız, pırıl pırıl,
hemencecik herkesle paylaşılıveren bitmez tükenmez bir insan sevgisi.
alçakgönüllülük anıtı. bunun ciddiye alınması nedeniyle, her çevrede
medyatikliğin, "ikili ilişkilerin" zerresine tenezül etmediği için,
başta biricik sevgilisi cumhuriyet gazetesi olmak üzere, küçümsenme,
unutulma.
bir veda yazısına yakışmayacak ama anmasam çatlayacağım. gazetesinin
kitap eki editörü turhan günay'ın bir iki kitaplı kimi "yazar
kopyalarına" kapaklarını, sayfalarını açarken, otuza yakın esere imza
atmış gürhan uçkan'a ait hazırlanmış dosyaları iki kez kaybedivermesi.
yılda bir kez geldiği ülkesinde, okuyucularıyla yegane göz göze
gelebileceği anların, toplantıların duyuru ya da ilanlarının
gazetesinin ankara baskılarında bile unutuluvermesi. güzelim pazar
yazılarının, diğer pazar yazıları gibi haftalardır reklam benzeri
nedenlerle çöpe atılması. daha ne diyeyim? renkli, boyalı medya, büyük
yayınevleri ne yapsın uçkan'ı?
aslında bu satırları, onu tanıtmaktan çok insan yönünü vurgulamak için
değerlendirecektim. diyecektim ki...
trenle binlerce kilometre yaparak isveç'e gelen beni ve ailemi; bize
söylemeden ağabeyini yalnızca iki gün önce istanbul'da toprağa verip,
alalacele yeniden dönüp stockholm garı'nda elinde çiçekle
karşılamasını;
ünlü isveçli çocuk kitapları yazarı astrid lingdren (onun çevirisiyle
'uzun çorap pippi') için ülkesinde yalnızca bir defaya mahsus basılmış
çok sınırlı sayıdaki anı madeni madalyadan tümüyle rastlantısal olarak
kurrayla kendine düşen örneği oğlum arda'ya, "bunu en iyi sen
saklıyabilirsin" diye vermesini;
kas gücüyle beş kıtada beş zirve yapıp, dünyayı dolaşma turundaki
erden eruçla isveç'te yaptığı röportaj ertesi kendisinden edindiği anı
tişörtü, erden'in arkadaşım olduğunu duyunca, röportaj orjinali ile
birlikte bana göndermesini;
cebeci'deki içindeki eski eşyaları ile birlikte boş korunan baba evine
yılda bir kerecik beş-on günlük konukluklarında, apartmanın kapısında
sabahları sürekli bulunduğunu gördüğü simitçi çocuk darılmasın diye,
ilerideki simit fırınından aldıklarını özenle gazete kağıtlarına
sarmasını;
gece vakti kurtuluş sokaklarına dalan bıçkın taksiciye, "kardeşim el
ayak çekilmiştir ama sokak kedileri dolaşır belki, aman yavaş ol!"
diye seslenmesini;
çok sevdiği ankarasının, çok sevdiği atakule sevilla'sında garsonlara
kitaplarını armağan etmesini;
bir türkiye seyahatine denk gelen, tutkunu olduğu milli takımın naklen
futbol maçını cebecideki eski babaevinde kendi deyimiyle 'çakar almaz'
siyah beyaz televizyonda izlemesine gönlüm razı olmayıp, onu birkaç
kez evime davet ettigim halde gelemediğini; ancak gece maç başlarken
beni arayıp, "aman içine dert olmasın, evdeyim ve bizim çakar almaz
çalışıyor" sözlerinin doğru da yanlış ta olsa beni ne çok
rahatlattını;
annesi gibi hala korktuğu gülsevil ablasının her ankaraya gelişinde
onu "elinden tutup" yeni giysiler satın almasını onun da "altta
kalmamak için" ablasına net piknik'te yayın tava ısmarlamasını;
gazetesinde yayınlanan yazılarından kesip-sakladıklarımı her ay
postaya verdikten sonra, eline geçtiğinde mutlaka beni telefonla
arayıp teşekkür ettiğini ancak bu kesiklerin içine kendi el yazımla
birkaç satır not düşmediysem eğer, "acelen vardı herhalde?" diye
inceden sitemlerini;
çalıştığı stockholm büyükelçiliğimizde, diyarbakır polis müdürü gaffur
okan öldürüldüğünde, görev yapan polis memurlarına haftasonu gidip
başsağlığı dilediğinde polislerle birlikte ağlamasını;
kızı günseli'ye sevgisini, varlığıyla onu son yıllarında hayata
bağlıyan oğlu barış'ı, babasının traş olduğu cebeci'deki yaşlı berbere
götürebilmek için neleri göze aldığını;
stockholm farsta'daki evinde nice yalnızlıklarında sığındığı gölünü,
isveç çevirmenler birliği'nden yaşamının son aylarında kendisine
verilen para ödülünü oraya davet ettiği dostlarıyla 'yaşayarak'
paylaşmasını;
anlatacaktım. onu okuru olarak tanıdığım son sekiz senede, yılda
birkaç gün görüşerek te, dostlarının, benim yaşamımın unutulmaz nice,
nice anısına kaynaklık edebildiğini;
bu anıları /anları; özenle düşünerek, merak ederek, planlayarak,
emekle ve sevgiyle yarattığını;
anlatacaktım. anlatabildim mi?
alçakgönüllüğünü, insanlığını, üretimlerini anlatabildim mi?
bir "kaybeden" oyküsünü iyi yazabildim mi? kedisiyle yalnız başına
kira iki oda evinde ölüp giden bu koca adamın cenazesi bu pazar
stockholm'den gelirken, orada kazananların neyi nasıl kazandıklarını
size düşündürtebildim mi?
çok uzak bir aleve uçan kelebek gibi
bilmem sana mı uçarım canım, yangınına mı?
kendi ellerinle hazırladığın o güzelim müzik kasetlerini dinlerken,
radyoda senin sözlerinle bestelenmiş şarkılar, olur da bir yağmurlu,
sarı yapraklı ankara gününde çalıverirse,
olur da insanlığı ve insanlığımı merak edecek olursam,
seni anımsayacağım.
güle güle gürhan ağabey." - cumhur aydın
avrupa türk gazeteciler birliği (atgb) bu kaybı başsağlığı başlığı ile 8 aralık'ta duyurdu. alıntılayalım:
iskandinavya'yı en iyi bilen gazetecilerden biri olan uçkan'ın uzun yıllar görev yaptığı stockholm'ün
türkiye için çok önemli olduğu bir dönemde ölümü, yaşanan kaybın avrupa'daki türk basını açısından
ağırlığını daha da arttırıyor.
58 yaşında yaşama veda eden uçkan'ın öykü, şiir, deneme, roman ve araştırma dallarında yayımlanmış çok
sayıda kitabı bulunuyordu. stockholm büyükelçiliği'nde görevli olan uçkan, isveç akademisi'nin verdiği
"2002 yılı çevirmen ödülü" ne değer bulunmuştu.
uçkan, 1948 yılında ankara'da doğdu. yüksek öğrenimini ortadoğu teknik üniversitesi'nde tamamladıktan
sonra, 1971'de isveç'e gitti. edebiyata ve gazeteciliğe başlayarak öğrenimini yarıda bırakan uçkan,
öykülerini topladığı 'gabriel' ve şiirlerinden oluşan 'sevdalar da geçici' adlı kitaplarını istanbul'da
yayımladı. bu dönemde gazete ve dergilere gönderdiği yazılara görsel malzeme sağlayabilmek için
fotoğrafçılığa başladı ve daha sonra imzasını çeşitli fotoğraf sergilerine attı. isveççe'den türkçe'ye çeviriler
de yapan uçkan, marta traba, dan mellin, torgny lindgren ve astrid lindgren 'in de aralarında
bulunduğu yazarların eserlerini türkçe'ye kazandırdı.
sadi tekelioğlu (sabah, - kopenhag): “gürhan uçkan iletişimin her dalında eserler vermiş, edebiyatçı, fotografçı, çevirmen bir meslektaşımızdı. iskandinavya'yı en iyi tanıyan gazetecilerden olan uçkan'ın cumhuriyet gazetesinin pazar sayfalarında, abartmıyorum "bağımlıları" vardı. orhan pamuk'un nobel ödül törenini çalışma alanı olan stockholm'den okurlarına kimbilir, kendi uslübuyla nasıl da anlatacaktı. bu heyecana yetişemedi. toprağı bol, kabri aydınlık, mekanı cennet olsun.” -
bugün nobel kazandığı açıklanan tomas tranströmer'in türkçe'deki her iki kitabını da çeviren yazar, çevirmen.
-
iskandinavya edebiyatına dair pek çok eseri kavram yayınları'ndan, telos yayıncılık'tan çevirmiş insan. bu saatten sonra da onun çevirdiği zamankiler gibi isveç'ten, norveç'ten eser çevirileceğini sanmıyorum.
-
2006 yılında ölen gürhan uçkan cumhuriyet kitap ekinin 14 temmuz 1994 perşembe günü yayımlanan 229. sayısında kendisiyle yapılan söyleşide sorulan, "gelecek için planlarınız neler?" sorusunu şöyle yanıtlamış :
//uzun vadeli planlar yapamıyorum. (...) kesinlikle kaderci değilimdir. ama yaşam benim için bir öncelik tanıma cambazlığı haline geldi. bu bakımdan şu anda yaptığım işleri sağlıklı sürdürebilmek, oturup beş yıl sonrası için program yapmaktan daha mantıklı geliyor bana.//
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap