• bir hatun ismi.

    dede efendi'nin yine bir gulnihal, aldi su gonlumu
    adli nakaratiyla meshur olan isim.
  • (bkz: dede efendi)
  • yemekler bi tarafları yakmasın diye altına konulan nihale var ya, onun güllü olanına gülnihal deniyo. bi mutfağa bakın, belki güllüsü vardır sizde de.
  • 36.5 x 43.8 cm boyutlarında bir leighton tablosu...
  • namık kemal tarafında yazılmış bir tiyatro oyunu.

    “gülnihâl", kemâl'in ikinci tiyatro eseridir. asıl adı, "râz-ı dil" (gönüldeki sır) idi. îlk piyesi olan "vatan yahut silistre" nin osmanlı tiyatrosu'nda provaları yapılırken (şubat-mart 1873), kemâl "gülnihâl" i de yazmıştı. "vatan" dan sonra, oynanma sırası onundu. fakat, bu sıra gelemedi. "vatan" m oynanmasından kopan ve yazarını on gün içinde apar topar kıbrıs'a kadar sürdüren büyük gürültü, "gülnihâl" in oynanmasına engel oldu. bu engelleme, "vatan" in kanun - dışı veya hükümete karşı bir tutumu oluşundan gelmiyordu; oynanması sırasında yapılan ve pâdişâh abdülazîz'de bâzı kuruntular uyandıran gösterilerden geliyordu. yazarını sürmekle yetinemeyen padişah, bundan sonra, tiyatro eserleri üzerindeki sansürü de arttırmıştı. "gülnihâl" in ise, bu sansürün elinden kurtulması çok güçtü.
    çünkü "gülnihâl", "vatan" gibi, sırf vatanseverlik duygusunu tanıtmak ve sevdirmek için yazılmamıştı. onda, "keyfî idare" nin açık bir tenkidi de vardı. gerçi oyunun vakası taşradaki bir mutasarrıflıkta, küçük bit: çevrede geçiyordu. müstebit bir sancak beyi'nin keyfî davranışlarını, kanunsuz hareketlerini, halka yaptığı zulümleri anlatıyordu. neticede, halk harekete geçerek müstebiti pâdişâha şikâyet ediyor, îdâmına ferman alıyor ve, yerine, dürüstlüğüne, adaletine inandığı adamı getirtiyordu. fakat, seyircilerin • bir kısmının da olsa - bu küçük örneği zihinlerinde genişleterek, onu merkezdeki hükümetin halka karşı tutumu ile mukayese etmeleri ve arada yakın benzerlikler bulmaları mümkündü. bu sebeple, "vatan" haddesinden sonra, sansürün böyle bir oyunun oynanmasına izin vermesi çok şüpheli idi. nitekim, öyle de oldu. kemâl kıbrıs'a gittikten sonra, üvey dayısı mahir bey, basılmasına izin almak için, eseri maârif nezâreti'ne götürdü. fakat maârif nezâreti, bir eserin basılıp basılmamasına, ancak sansür idâresinin tetkikinden sonra izin verebiliyordu. sansür idâresinin eser karşısındaki tutumu ise, hiç de müspet değildi. bir kere, ismini beğenmiyordu. bu "gönüldeki sır" ne demekti? aslında bu sır, eserin esâs kahramanı olan gülnihâl'in, uzun yıllar kimseye söylemeden sakladığı ve neden sonra yalnız îsmet'e açabildiği hazîn ve masum bir aşk sırrından başka bir şey değildi. fakat sansür idaresi, bunun altında "siyâsî" bir anlamın da gizli bulunabileceğinden şüpheleniyordu. sonra, eserde bir ihtilâl havası, hükümete karşı açık bir halk homurdanması vardı. gerçi halk bunu kanunî yollardan, pâdişâhın fermanı ile, meşru bir hareket olarak yapıyordu. fakat, ne de olsa, hükümete karşı bir davranış vardı.
    işte, bu sebeplerle, eserin basılması gecikti. nihayet sansür, adını "gülnihâl"e çevirdikten ve, kemâl'in söylediğine göre, "en güzel cümlelerini ve en mühim parçalarını ya çıkardıktan veya düzelttikten" sonra, basılmasına izin verdi. bu çıkarma ve düzeltmelerin, tabîî, metnin ve ifâdenin umûmî seyrini hesaba katmadan, rastgele ve bilgisizce yapıldığı muhakkaktı. bunun içindir ki yazar, sansürün metin üzerinde "mânânın ruhunu öldürecek derecedeki" bu keyfî tasarrufundan haklı olarak şikâyet eder ve, bu durum karşısında, "eserini yayımladığına ve hattâ yazdığına pişman olduğunu" söyler. basılma izninin çıkması, 1875 yılına rastlar. bu esnada, yazıldığı târihin üzerinden iki yıl geçmiş ve "vatan yahut silistre" nîn yarattığı endişeli hava da dağılmıştı. ancak, mahir bey, yine de ihtiyatı elden bırakmamış ve, henüz sürgünde olan yazarın basma yeni bir iş açmamak için, eserin üzerine onun adını değil, kendi adını (sâhib-i imtiyaz şeklinde) koymuştu. bu tedbîr, ayrıca, kitabın basılma izninin çıkmasını da kolaylaştırdı..
    "vatan yahut silistre" ile hemen hemen aynı sıralarda yazılmış olmasına rağmen "gülnihâl", çok daha başarılı bir eserdir. "vatan yahut silistre" nin bu serideki yeni baskısına koyduğumuz inceleme yazısında da belirtildiği gibi kemâl, ilk eserinde, konunun büyük heyecanından kurtulamamış ve bu yüzden piyes tekniğinde gerekli itinâyı tam olarak gösterememişti. halbuki, "gülnihâl" in konusunda da, vakasında da "heyecan" in yerini hemen hemen tamamıyla "fikir" almıştır. bu fikrin temelinde, "halka yaptığı zulüm artık son kertesini bulmuş olan müstebit bir hükümet adamını ortadan kaldırmak ve adaleti yeniden kurmak" gayesi yatmaktadır. tehlikelerle dolu olan böyle bir gayeye erişebilmek için çok hesaplı, dikkatli, tedbirli, soğukkanlı ve bilhassa sabırlı davranmak, korkunç müstebite ve onun adamlarına en ufak bir şey sezdirmemek lâzımdır. müstebite karşı, başta gülnihâl olmak üzere, sancak beyliği’nin ileri gelenlerince hazırlanmış olan puandan habersiz bulunan îsmet ve kısmen muhtar bey hâriç, dîğer başlıca karakterlerin hepsinde yukarıdaki vasıflan ve davranıştan buluyoruz. yalnız romanlarında değil, tiyatrolarında da konularının, kahramanlarının şiddetle tesîrinde kalan kemâl, "vatan" daki baştan başa heyecanlı ve bu yüzden bazen ölçüsüz davranışının tersine, "gülnihâl" de tedbirli, hesaplı, ölçülü,ve dikkatli bir tutum içindedir. bu tutumun kendisini ister istemez içine soktuğu psikolojik durum, vakayı kuruşunda ve karakterleri işleyişinde derhâl tesîrini göstermiş ve yazan dikkatli, ölçülü ve hesaplı harekete sevk etmiştir. böylelikle oyunda vaka, daha dikkatli ve itinalı bir şek'1de kurulmuş ve büyütülmüştür. "vatan" a göre, olaylar değişik, enteresan ve boldur. entrika kuvvetlidir. duyulan bütün heyecan da konudan değil, bu entrikadan doğmaktadır. vakanın, baştan sona, önceden tespit edilmiş sağlam bir kuruluş içinde geliştiği görülüyor.
    aynı şekilde, karakterler de sağlam bir kompozisyon içindedir. bu bakımdan yazar, bilhassa kaplan paşa'da, gülnihâl ve ismet’te büyük basan göstermiştir. ancak, bir "dâva adamı" olarak, muhtar'ın çok zayıf kaldığını belirtmek icap eder.
    gülnihâl", dil bakımından da, "vatan"dan daha başarılıdır. konuşmalar çok tabîî, çok canlıdır; ilk piyesindeki bâzı "kitabî" ifâdelerden tamamıyla kurtulmuştur
  • padişahla beraber avrupa'ya giden dede, padişahın, avrupai müzikten etkilenmesi üzerine bu şarkıyı bir gecede yapar. ertesi gün, avrupalı sazendeler (!) büyük bir hayranlıkla bu parçayı icra ederler.

    bunun avrupai tarzını, nato toplantısı lirik konserinde dinlemiştim; ben de hayran olmuştum...
  • gülnihal 1886 ingiltere yapımı osmanlı seyrisefain gemilerinden biridir. 1936 yılında hurdaya çıkmıştır.
  • kurtuluş savaşı'nda bandırma vapuru kadar sembolik bir yeri olmasa da mudanya mütarekesi sonrasında refet bele ve beraberindekileri istanbul'u teslim almaya götürerek ucundan kıyısından tarihe geçmiş bir vapurdur gülnihal. kızlık adı cambridge, vatanî hizmet sırasındaki yaşı 36 idi. gemiler üzerinden kısa bir tarih için:

    (bkz: yavuz ve midilli)
    (bkz: mesudiye zırhlısı)
    (bkz: nusret mayın gemisi)
    (bkz: agamemnon zırhlısı)
    (bkz: bandırma vapuru)
    (bkz: malaya)
    (bkz: savarona)
  • 1997 yılında kalan müzik'ten çıkma sema ve taksim'in albümü.
    yıllar geçse de, her daim taze kalan, taş plak tadındaki albümlerden.

    1- biz çamlıca'nın üç gülüyüz
    2- gönlüm düşüyor çırpınarak
    3- eğilmez başın gibi
    4- münevver'in doğum günü
    5- tahir'le zühre meselesi
    6- aşkın aldı benden beni
    7- bir çift anı
    8- bir dalda iki kiraz
    9- evlerinin önü mersin
    10- dök zülfünü meydane gel
    11- gemiciler

    12- altın hızmav
    13- gülnihal
  • dede efendi'nin gülnihal adlı eşini severken yine gülnihal adlı bir cariyeye aşık olması sonucu bestelediği ölümsüz eser.
hesabın var mı? giriş yap