• diane arbus'un hayatını konu alan, steven shainberg'in yönetmiş olduğu, nicole kidman ve robert downey jr'ın başrolleri paylaştığı, tamamlanmasına az kalmış bir filmdir. diane arbus rolü için, nicole kidman'dan önce samantha morton düşünülmüş, keşke öyle olsaymış.. zannımca bu türlü hayli ironik olucak, diane olarak nicole...
  • dunya premierinin roma film festivalinde kidman'la yapilacagi film
  • steven shainberg'in yönettiği abd'li fotorafçı diane arbus'un hayatının anlatıldığı film. arbus rolunda nicole kidman kardeşimiz var.
  • nicole kidman'in boyle rolleri kapmakta gercekten de ustune olmadigini butu dunyaya kanitladigi, diane arbus gibi fantastik bi kisiden esinlenen, haliyle ortaya fantastik sonuclar cikaracagini hissettigim film. gercekustu bazi seyler de donuyor sanki filmde. ayrica boyle bir insanin ic dunyasini bilmek oyle zor ki zaten bu filmde izleyecegimiz kadinin ne kadar diane arbus oldugu her zaman bir saibe olarak kalacaktir korkarim. lakin heyecanla bekliyoruz tabii...
  • abd li bir yapimci nicole kidman li robert downey junior lu bir film projesini kabul eder.filmin cekilmesine cok az kala senaryoyu okuyan robert davni yapimciyi arayip
    "-abi bu lavuk yonetmen benim nicole ile olan pompa sahnemi kaldirmis" der,sert yapar. buna karsilik yapimci -"ulan olum colugu cocugu var karinin manyak misin" diye ahlak dersi verip telefonu kapatir.
    robert davni cekime gelmez.bunun uzerine yeni ve ucuz aktor arayisina giren film ekibi,star wars serisindeki yancilik haricinde elle tutulur hicbir rol oynamamis olan chewbacca yi arar. civbaka olayi ogrenir ogrenmez kahveden sete yonelir ve karin tokluguna rolu alir.
    gel zaman git zaman film cekiledursun,robert davni kendi kendine "-ulan iyi ki bi hiyarlik ettik,bi daa cagirlmadi herifler,du bi ariim" seklinde telefona sarilir. produktoru telefona alip "-abi sen beni yanlis anladin,bi pompanin lafi mi olur" diye tukurdgunu yalar.produktor rab davni ye "-iyi olm gel filmin kalanindada sen oyna" der.nitekim karin tokluguna calisan civbaka asiri yemek tuketmekte,yillarin acligini gidermeye calisarak masraf cikartmaktadir.
    filmin kalan son dakkalarinda rab davni oynar.dublorlu bi pompa sahnesine razi olur. ortaya da abuk bir film cikar..
    the end
  • oyle bir imagination kullanilmis ki filmde sanki 1890 ların paris ini 1958 in manhattan ina yamayivermisler. belki de nicole kidman hala moulin rouge in etkisinden cikamamistir ondan mecbur kalmışlardır. filmde bir lautrec eksik. keske daha guclu bir hayal gucu nün eseri olsaymış.
  • alice harikalar diyarında ile beauty and the beast kırması, diane arbus'un fotoğraflarından esinlenerek ortaya çıkmış olan, yarı masalsı yarı gerçekçi film. yönetmenin, daha önce bu masalların birer uyarlamasını gerçekleştirmiş olan jean cocteau ve jan svankmajer'den oldukça etkilendiğini tahmin ediyorum.

    bana göre diane arbus'un olası iç dünyasına karşı başarılı bir bakış açısı. güzel bir bayan olmasına rağmen, belli ki hayatı boyunca kendisini "a real freak" olarak görmüş. özellikle çoğu görsel sanatla ilgilenen insanda bastılmış ya da açık bir şekilde görülen voyorizm ve teşhirciliğe değiniyor olması açısından, tatminkardı.

    bazı detayların iyi düşünüldüğü kesin. mesela diane'nın 'the beast'e aşık olduğunu anlayan kocasının film boyunca sakalları git gide uzamaktadır. tabiri caizse saçı sakalı birbirine karışır. hem üzüntüden kendine bakamaz bir hale geldiği, hem de diane'nin ev işleriyle ve kendisiyle ilgilenmeyip aşık olduğu freak'e kaçması yüzünden bütün düzenin altüst olduğu, hem de bütün vucüdu tüy ile kaplı bu yaratığın önüne geçip karısının ilgisini çekmeye çalıştığı daha iyi ifade edilemezdi.

    bir bayan fotoğrafçı olarak ileride hakkımda böyle bir filmin çekilmesini çok isterdim.

    "bana bir sırrını söyle."
  • şimdi filmi sinemasal açıdan değerlendirmeyeceğim zira bunu her hangi bir insan da biraz dikkatli ve ilgili ise yapabilir. diğer yönü ve beni ilgilendirip tamamen hayal kırıklığına uğratan kısmı ise diane arbus'a dair bir film olması. tamam "an imaginary portrait" diyor film ama kardeşim ortada fotoğraf tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir kadın fotoğrafçı var. dönemin en uç konularını işlemiş ortaya inanılmaz dökümental fotoğraflar çıkarmış bir fotoğrafçı arbus. kariyeri allan arbus'tan sonra başlamıştır zaten ve bu kadın ki öldükten bir sene sonra işleri venedik bienali'nde sergilenen ilk amerikalı fotoğrafçıdır. fotoğrafçı diye üzerine basa basa tekrarlıyorum çektiği fotoğrafları, toplumun o dışlanmış insanları ve üzerine çalıştığı konular sonunda intihara sürüklemiştir. peki bu filmde ben neden bunların hiç birini göremiyorum da bunun yerine robert downey junior'ın canladırdığı karaktere aşık olan ve sadece kapı koridor fotoğrafı çeken bir "kadın" görüyorum. tamam kabul hayatının bir kesitini almış olabilirler ama yapmayın yahu bir paragraf yazdım şuraya bu kadar hayattan alınacak tek kesit bu mu? diane arbusun fotoğrafa başlama evresini anlatıyor olabilir belki ona bir lafım yok ama dezenformasyon çağında yaşıyoruz kaç kişi bu filmi izleyip açıp okumuştur diane arbus ile ilgili. sinema belli bir kültür açlığını kapatmak için yapılmıyor olabilir ama biyografik özellik taşıyan bir filmden bahsediyoruz. kültürü, bilgiyi hap şeklinde alan bir nesilden bahsediyoruz.

    sinemasal açıdan film çok mu güzel? bilemem, filmde diane arbus'a dair bir şeyler aramaktan ve beklemekten sinemasal açıdan değerlendiremedim filmi. ayrıca bütün babayiğti kadın karakterlerini bundan sonra nicole kidman'dan izleyeceksek eğer biz de tedbirimizi alalım.
hesabın var mı? giriş yap