• (bkz: ahmed haşim)
  • her ne kadar adı seyahatname olsa da, her ne kadar ''gezi'' türü altında incelense de, hiç bir zaman tam analmıyla bir ''gezi'' kitabı olamayacak bir kitaptır.

    evet gezi kitabıdır, ancak yazarın iç dünyasına bir gezi kitabıdır.
    dış dünyada gördüğü, betimlediği kavramlar ise sadece kitabın tuzu biberidir.

    yurtdışına ameliyat için giden, buhranlarla dolu bir yaşam süren, hastalığın da verdiği sıkıntıyla karamsarlık koridorlarında gezen bir türk aydını olan ahmed haşim, kitabında ayrıca ''onlar'' ve ''biz'' ayrımı yapmaktan da kaçınmamıştır.

    ilginç bir kitaptır.
    hem gezi, hem psikolojik, hem anı...

    ahmed haşim ise kendisine göre ''seyahat''in ne olduğunu şu iki cümleyle anlatır;

    ''insan, hayatının tatsızlığından ve etrafında görüp baktığı şeylerin o yorucu aleladeliğinden bir müddet kurtulabilmek ümidiyle seyahate çıkar.
    bu itibarla seyahat; ''harikuladelikler avı'' demektir.''
  • 80 yıl arayla aynı trene bindiğimiz arap, bu akıllara zarar seyahâtnamede diyor ki:

    "seyahat ne kadar rahat ve eğlenceli olursa olsun yine için için anlaşılmaz bir endişe tohumu taşır. en iptidaî ve ağır kervan yürüyüşlerinden en süslü ekspres ve en mutantan vapur seyahatlerine kadar yolculuğun bütün çeşitlerini tecrübe ettim, hepsinde de aynı gizli acının içimi ısırdığını duydum."

    bütün büyük gezi yazarları da işte o endişe tohumunu yazmıştır, beyhude yere...
  • aşağıda iki ayrı bölümden alınmış, en sevdiğim bölümler bulunuyor. tarafımdan çok geç okunmuş bir kitap niteliğini taşımaktadır. okumayı sevmeseniz bile bir kaç saatinizi şuna ayırıp, okursanız sizde güzel insana teşekkür edebilirsiniz...

    ''iki kapı olsa, birisinin üzerinde ''cennet'', diğerinin üzerinde ''cennet hakkında konferans'' diye yazılı olsa, bütün almanlar ikinci kapıya hücum eder.''

    - teklifinizi mektupla anama babama bildirmiştim. şimdi cevap aldım. istanbul'a gitmem için müsaade veriyorlar.
    donakaldım!

    küçük ama bir o kadar etkili bir gezi yazısıdır.
  • “...seyahatname okumanın tadını öteden beri bilirim. bütün çocukluğum onları okumakla geçti. kış geceleri, dışarıda rüzgâr ulurken bir gaz lambasının ışığını göz bebeklerimde iki altın nokta gibi taşıyarak zengin bir ateş karşısında rahat bir koltukta okuduğum o afrika ve amerika seyahatnamelerinin masum ve namuslu üslûbundan aldığım tadı bana az edebi eser verebilmişti. bu edebiyatın rengini ve lezzetini pek iyi bildiğim için dıştan ziyade içten bahseden bu renksiz ve vakasız küçük kitabıma "seyahatname" ismini vermekle okuyucuyu aldatmış olmaktan korkuyorum...” (ben kalp ahmet haşim)
  • “...avrupa medeniyeti çerçevesinde şeklin fikirden fazla ehemmiyeti vardır... kulağına doğru çekilmiş sakalıyla, başında pembe veya yeşil koca sarığıyla, ayaklarında gondol biçimi renkli papucu ile su pencap'lı veya lahur'lu genç, taşıdığı bütün oksford şehadetnamelerine (diplomalarına) rağmen, şu iri karınlı frankfurt'lu sucuk tüccarı önünde yine bir jungl kaçkınından başka bir şey değil...”
  • haşim'in frankfurt seyahati dönemleri almanya'sını tasvir ettiği için;

    (bkz: alman dışavurumculuğu)
    (bkz: die brücke)
    (bkz: ernst ludwig kirchner)
  • “...çocukluğumda gördüğüm kürdistan dağlarını düşündüm: erimez karlarla parlayan çatallı tepelerini mor ve kızıl fırtınaların boğuştuğu kızgın ufuklar üzerine sıralayan o karanlık renkli devler gözümün önüne geldi. bu dağların gecelerinde, büyük alevler etrafında ısınmağa çalışan pos bıyıklı eşkıya halkalarını, sinsi canavar baskınlarını, derin derelerin dibinde yılanlar gibi sürüklenerek çağlayan suların feryadını hatırladım. bu yaman dağların hayalini hatırımdan silkince, bu sefer anadolu'nun yorgunluktan yere çökmüş tüyleri dökük develeri andıran o hüzün, ölüm ve yokluk çıkıntıları gözümün önüne geldi: hiç dağda gezinti mi olur?..."

    gezi sırasında haşim'e yapılan 'dağda gezintiye çıkalım' teklifi üzerine.

    (bkz: coğrafya kaderdir)
  • salt bir gezi yazısından çok daha fazlası, bambaşka bir dünya.

    satır aralarında ahmet haşim'in kişiliğine nüfuz eden sembolist anlayışın izlerine rastlamak bu kitapta da mümkün. ayrıca, ahmet haşim'in derin hazinesini keşfetmeye başlayanlar bu eseri okuduklarında insanların içine eğilen ruh çözümlemeleriyle ahmet haşim'in üstün gözlem yeteneğine şahit olacaklar. şayet bu isim kitaplığın birinde gözünüze çarparsa elinize alıp bir iki sayfasını okuyun, ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.
  • bir zihniyet farkı isimli bölüm şöyledir. aynen aktarıyorum:

    "yalan" büyük bir kıymettir. zamanlarının en medenisi ve medeniyetleri, ruh itibariyle, bugün bile erişilmez bir model kabul edilen eski yunanlılar, "yalan"ı hermeés isminde genç ve güzel bir ilahın şekliyle temsil ederlerdi. hermeés'in ağzından altın zincirler akardı; bunlar, dinleyeni söyleyenin ağzına bağlayan sözün ve yalanın sihirli bağları idi.

    estetik işleriyle az çok uğraşanlar bilir ki, olmuş vakaların doğru anlatılışı gayet kötü eserler meydana getirir. yalanın ilahi nefesi üzerlerinden geçmedikçe ne ses, ne renk, ne taş, ne tunç sanat eseri haline gelemez. "güzel", "yalan"ın çocuğudur.

    yalanı en güzel kullanmış olan eski şarklılardır. onun içindir ki, bugünkü sükutuna uğramadan evvel doğu masalı ve doğu adetleri yalanın altın çiçekleri idi. doğu'nun içerilerine girdikçe, "yalan"ın daha büyük nisbette hayatta rol aldığı görülür. ince ve artist japonlar'ın adetlerinde karşısındakilere "hayır" demek yoktur.

    frankfurt'taki klinikte gece nöbetini yapan hemşire, taze, temiz sporcu bir alman kızıydı. gözünün bebeğinden, ruhunun dibini görmek güç değildi. akşamın sekizinden sabahın sekizine kadar, her gece bütün hiddetli zil seslerine, genç, yaşlı, sinirli veya bunak türlü türlü hastaların ağrısına, bağırmasına, şımarıklığına, nöbetine aynı sükunla, aynı gülümsemeyle koşan ve her içine girdiği odaya bir şefkat serinliği getiren bu kızın hizmetinden o derece memnundum ki, bir gün söz arasında ve bir iltifat olsun diye:
    —seni istanbul'a götürelim! dedim.
    tabii benim için buna imkan yoktu. bu, sadece bir nezaket yalanı idi.
    kız cevap vermedi. on gün geçti. bir akşam, ben çağırmadan geldi. çehresi sevinç ışıkları içindeydi.
    —teklifinizi mektupla anama babama bildirmiştim. şimdi cevap aldım. istanbul'a gitmem için müsaade veriyorlar.
    dona kaldım!
hesabın var mı? giriş yap