• (bkz: pulculuk)
  • pulkay koleksiyon pulları müessesinin kadıköy'deki küçük ama dolu dükkanıyla ilgilenmeyene bile sevdirebileceği ciddi hobi.
    http://pulkay.com/
  • amerikan posta idaresinin "kendi pulunu kendin yarat" kampanyasiyla sarsilacagini dusundugum etkinlik. (bkz: internet icat oldu mertlik bozuldu)
  • postayla mektupla cok fazla ugrasan insanlarin ister istemez edindikleri hobi, zevk.
    böyle hergün önünüze acmaniz icin gelen onlarca mektup geliyorsa ve bazilarinin gercekten ilginc pullari varsa basliyorsunuz ben bunu atmiyim da sakliyim demeye. sonra ilginc baska motifler cikiyor, sonra özel motifler ismarlayabiliyorsunuz, sonra bununla ilgilen baska insanlar buluyosunuz, gittikce icine giriyosunuz söz konusu hobinin. sonunda bir de bakmissiniz ki onlardan birisiniz.
    (bkz: postaci olmak)
    (bkz: postaci olup kapilari 2ser kere calma istegi)
  • uzun zamanda toplanan, cogunun bir anisi olan pullarin; insanlari eve davet etmek icin de kullanilabilingi bir alan. ornegin;
    -"bugun bana gel, sana filatelimi gostereyim" gibi.
  • dokuzuncu nesil yazar.
    güzel yazıyor, takip edeceğiz.
  • yunanca 'philos'(aşk,sevgi) ve 'ateles'(ödemesiz,vergisiz) kelimelerinin birleşimiyle ortaya çıkan fransızca bir kelimedir.

    türkçeye 'pulculuk' olarak yansır.

    (bkz: pul)
    (bkz: pul defteri)
    (bkz: pul koleksiyonu)
  • filateli; kiminin ömür boyu süren bir uğraş, kiminin de bir tutku olarak adlandırdığı bir hobi. filateli yıllar süren, hatta bir ömre sığmayan bir uğraş. takdir edersiniz ki, tarihi de çok eskilere dayanıyor.
    bu dantelli kağıt parçalarını daha yakından tanımak, birinci ağızdan bilgi edinmek için yola koyuldum geçtiğimiz ay. gidenler bilirler, beyoğlu’nda tünele doğru uzandığınızda sağdaki aralardan biri galipdede caddesi’ne çıkar. bu cadde de yıllara meydan okumuş birkaç filatelisti barındırıyor bünyesinde. bunlardan belki de en eskisi bu mesleğe 64 yılını vermiş olan erol akkaya’nın dükkanı. yıllardır kalbi beyoğlu’nun arka sokaklarındaki yokuşta atan bir tarihi var filatelinin. sözünü ettiğimiz yokuş, istanbul’un ünlü merdivenli yokuşu yüksek kaldırım’dan başkası değil. karaköy’den beyoğlu’na çıkarken karşımıza çıkan bu yokuş, filateli dükkanlarına ev sahipliği yapmış yıllarca. o zamanlar yokuşun iki tarafı pul dükkanlarıyla doluymuş. sözü elli yıl öncesine getirmişken, sözü erol akkaya’ya bırakıyoruz burada. o anlatıyor bize bu yokuşta hayat bulan hikayeleri. o dönemde pul ticareti yapan kişileri de tanıtıyor bize bir bir. yokuşun ilk pulcusu rahmetli abdi nusret yönsel’miş. “yönsel; pul alırken çok mutlu olur, satarken üzülürdü. geride kasalar dolusu pul bırakırken söylediği tek şey ‘pul fiyatları çok düşük’ olurdu.” diye tarif ediyor yönseli, erol bey. abdi bey’in hemen üstünde mösyö marco bulunurmuş.erol bey’in mösyö marco ile ilgili hatıraları da oldukça ilginç: “musevi pulcuların en yaşlısı olan marco bey’den pul almak için cuma günlerini beklerdik. dindarlığı nedeniyle cumartesi günleri çalışmadığından cuma günleri pulları ucuza satardı. pazartesiye belki çıkamayız, derdi. bütün derdi komşusu rahmetli memduh altunay’dı. allahtan memduh bey beyoğlu’na taşındı, marco bey ‘bir idik olduk iki, biri kurt biri tilki’ demekten kurtuldu.” yokuşta marco bey’in dükkanından çıkıp biraz ilerleyince emil bey’in ticarethanesi çıkarmış insanların karşısına. mösyö emil ilginç kişiliğiyle gerçek bir avusturyalı gibiymiş erol bey’in söylediğine göre. dükkanından biri içeri girip de avusturya pulu almak isterse çok sevinirmiş.
    galata kulesi’ni solda bırakıp yokuşu tırmanmaya başlayınca, yokuşun renkli siması mihal canoz’un küçük ticarethanesi çıkarmış insanların karşısına. canoz beyoğlu’na taşınınca yerini necmi hoca’ya bırakmış. necmi hoca da emeklilik günlerini burada geçirmiş. o dönemde damgalı dünya pulları nemci hoca’dan sorulurmuş. yvert tellier kataloğunda 3 frank olan pul, nemci hoca’nın kataloğuna girince 5 frank oluverirmiş. nemci hoca’nın dükkanından ayrılıp da yokuşu tırmanmaya devam edince rahmetli ihsan akkaya’nın ticarethanesi selamlarmış ziyaretçileri. o yıllarda babasının pul dükkanına gidip gelen erol akaya şu sözlerle tarif ediyor babasını: “pul aşığıydı. varını yoğunu pula yatırırdı. ankara hükümetinin popüler pulunu almak için ev bile satmıştı. o dönemde amele pasaport pulu çok revaştaydı. babam, pul damgalı olmalıdır derdi. çünkü pulun görevi dönüp dolaşıp koleksiyonerin kataloğuna girmektir.” ihsan akkaya’nın pullarla sarılı dünyasından çıkıp biraz ilerleyince sinemanın karşısında mösyö zareh kantarcıyan’ın ticarethanesi gelirmiş. zareh bey öyle dakikmiş ki, herkes saatlerini onun dükkanı açma-kapama saatlerine göre ayarlarmış. zareh bey balık tutmayı çok sevdiğinden balık resimli pulları satmazmış. zareh bey’in dükkanından ayrılıp yola koyulduğunuzda ise yılların eskitemediği mösyö kuçükidis, rahmetli memduh aktunay ve edward alyanak’ın dükkanları dizilirmiş yol boyunca. kahve kuyruklarının pul kuyruklarına karıştığı bu yıllarda, kaldırımlı yokuş’ta kıyasıya rekabet yaşanırmış. kepenkler her sabah yeni güne açılırken, bitmek bilmeyen rekabet ve sürtüşmeler de her gün yeniden başlarmış. saydığımız bu isimler bugün aramızda değiller; ancak günümüze bırakmış oldukları çok değerli anılar ve emanetler kalmış onlardan geriye… sayısını hesap edemediğimiz çeşit çeşit, renk renk pul…
  • 1980'li yılların pezevengi. karlı kot pantolon giyen kabarık saçlı abazanlar eve manita atma girişimlerine hep bu güzide geleneği alet ettiler. (bkz: eve kız atmak için pul koleksiyonu yapmak)
hesabın var mı? giriş yap