*

  • aka fmc
    odtü siyaset bilimi bölümünün kurucusudur.
    bir keresinde sosyal bilimler kongresinde aniden latince konusmaya baslamis, bu durum karsisinda ilber ortayli susmustur.
  • dr. fatma mansur cosar iyi derecede ingilizce ve fransızca, okuyabilecek derecede ispanyolca ve italyanca bilmekte.
    (bkz: din savaşları) ve (bkz: laiklik arayışları) isimli oldukça önemli kitapları vardır. bu kitaplardan başka (bkz: bodrum),(bkz: eski ve yeni bodrum), (bkz: su yolunda kırılanlar) gibi eserleri de mevcuttur.
    (bkz: hobbes)'un "din, felsefe değil, hukuk meselesidir" sözünü kitaplarında işlemiştir.
    "hoşgörü iyidir dendiğinde yine yaygın bir yanılma sözkonusudur. herkes ve herşeye karşı hoşgörülü olmak, savunma mekanizmasını etkisiz hale getirir..." din savaşları
  • benim zor beğenen ve çok bilen babamla geçenlerde şöyle komik bir diyaloğu oldu kendisinin, babam yine söylene söylene türk kadınlarının çoğunun merakı olmadığından, ot gibi yaşadığından ve salak olduğundan bahsederek bir konuya girmek üzereydi ki, 90'larında olan bu hanımefendi, o cin gibi gözleriyle babama bakarak, "ah ne ilginç, ben de tam senin gibi düşünüyorum ama bunu türk erkekleri için düşünüyorum" dedi. yan koltukta tenis maçı izler gibi bir onu bir babamı dinleyen halam ve ben bu lafın üstüne baya güldük tabi.

    fatma hoca bir kere benim babamın çok saygı duyduğu bir türk kadını olarak, benim gözümde zaten über insan statüsünü kazanmıştı yıllar evvel. demek ki hepsi salak olan türk kadınlarının yanında istisnai bir durumu vardı. yıllar geçip de ben büyüdükçe ve babamın her dediği lafın o derece ehemmiyeti kalmayınca, yine de fatma hoca için denen lafların doğruluğu bir kayba uğramadı. kendisinin gerçek bir akademisyen, çağının öncülerinden, kafası tıkır tıkır çalışan bir kadın olduğunu düşünüyorum. inceden giydirdiği lafları, cin cin bakan gözleri, ingilizcesi güzel diye downtown abbey dizisini izlemesi ve fransız kanallarını sıkı takibi ile insan 90'ında böyle nasıl olur diye beni hayrete düşürüyor.

    kendisi hakkında mine kırıkkanat bir vakit şöyle bir yazı yazmıştı, sanırım en güzel o demiş aslında.
  • dün yaşlılığa bağlı hastalıklardan dolayı kaybettiğimiz çok değerli bilim insanı, yazar, eğitimci, ayrıca dünyanın en tatlı sohbet insanı. dünya'ya ve sevdalısı olduğu bodrum'a paha biçilmez faydaları olmuştur. yarın datça sındı köyünde, en az kendi kadar tatlı bir insan olan eşinin yanında toprağa verilecektir.
  • tam iki yil once bugun yitirdigimizi dun gece yarisi ogrendigim social and political theory dersi hocam.

    fmc derdik. yilda bir kez, bahar doneminde, bodrum'dan odtu'ye o tek dersi vermek icin gelirdi. turkceyi aksanli konusurdu. dersi diger derslerden farkliydi. soyle ki, ders anlattigi haftalik 2-3 saat, neyse, onun uzerine bir de sinifi 4-5 kucuk gruba ayirip bu gruplarin her birine haftada birer saat de boyle bir seminer yapardi. bu seminerlerde ozellikle birincil metinleri tartismamizi isterdi. bizim grubun ilk seminerinde aristo'yu orijinalinden okumadigimiz icin iki arkadasimla beni siniftan atmisti. haliyle onur-gurur yapmak aklimiza bile gelmedi, sonraki seminerlere hep hazirlikli, catir catir okuyarak gittik. hepimizin de kafasina vura vura ogretti thomas aquinas, hobbes, montesquieu, hegel. alanina elbette cok hakimdi, hem cok kivrak zekaliydi. bize de bu cok normal geliyordu, cunku ayni donem bu dersin modern benzerini ulus'tan aliyorduk. "hoca" dedigin boyle bir seydi.

    r'leri soyleyemedigi gibi, kufurlu konusmaktan da imtina etmezdi. haliyle bu ikisinin karisimi harikaydi. harvard'da doktora yaptigi donemlerde populer olmaya baslamis yapisal islevselci vs yaklasimlari yuzunu eksiterek "siktiggiboktan teoileggg" diye gecistirirdi (g'ler yumusak elbette, klayve boyle, ne yapalim, anladiniz...).

    bu soyledigimden bir 4-5 yil sonra kendisini bodrum'da ziyaret etmis, kahvesini de icmistik. o gorusmemizin uzerine neredeyse bir 20 yil daha yasamis. son yillarini guzel gecirmistir umuyorum.

    coklarimizda cok emegi vardir. ruhu sad olsun.
hesabın var mı? giriş yap