• aslında te 1955 yılında çekilmiş olan tarihi versiyonu saymaz isek 2001 yılından itibaren 8 şahane fimden oluşan seri. genelde en beğenilenleri 1. ve 5. film fanlar arasında. anlatım tarihi biraz karışık ama gösterim sırasına göre yazarsak.

    (bkz: the fast and the furious)
    (bkz: 2 fast 2 furious)
    (bkz: the fast and the furious tokyo drift)
    (bkz: fast & furious)
    (bkz: fast five)
    (bkz: furious 6)
    (bkz: furious 7)
    (bkz: the fate of the furious)

    diye gidiyor. dokuzuncu film de yolda diyorlar ancak çıkış tarihi henüz belli değil onu da zaman gösterecek artık.
  • sanıyorum şu an yaşıyor olan tüm insanlar öldüğünde de devam edecek.
  • 5. filme bayıldığım, 7. filmdede öldüğüm seri
  • dün baştan başladım izlemeye. ramazanda sahuru beklerken iyi gidiyor.
  • umarım devamını getirmezler sıktı artık baydı yani tokyo driftten sonra bi anlamı kalmayan film.
  • spoyler olacak
    star wars'ların çekim sırası var, izleme sırası var hatta kişiden kişiye değişen nasıl izlenmeli sırası var. bu serinin de bazı detayları var. zaman akışına göre sıralama şöyle malumunuz

    1- the fast and the furious
    2- 2 fast 2 furious
    3- fast & furious
    4- fast five
    5- furious 6
    6- fast and the furious tokyo drift
    7- furious 7
    8- the fate of the furious

    0- better luck tomorrow adlı filmde han karakterinin dominic ile tanışmadan neler yaptığı anlatılıyor. pek bi şey yok bu filmde ama şöyle bir detay vereyim han film boyunca sigara içiyor. asıl seride han'ın oynadığı tüm sahnelerde elinde cips şeker atıştırmalık var malumunuz. hatta gal gadot'a sigarayı bırakıyorum demişliği var. dolayısyla bu film kesinlikle 3'ten belki 1'den bile önce. asıl bağlantı yönetmen justin lin yani seriyi dirilten adam
    1,5- turbo charged prelude to 2 fast 2 furious brian'ın dominic'i serbest bıraktıktan sonra polisten kaçarak los angeles'tan miami'ye gelişinin hikayesi
    2,5- los bandoleros bu da dominic'in brian onu serbest bıraktıktan sonra 3. filmde akaryakıt tankerini soymasına uzanan arada ne yaptığının hikayesi

    şimdi serbest atışıma geçiyorum.
    1- "the" hızlı ve öfkeli gerçekten "the"
    2- "2 fast" olanda kabul ikinci film anlamına da geliyor çok hızlı anlamına da
    3- 3. film sadece hızlı ve öfkeli
    4- fast five 5. film değil filminin türkçesi hızlı beşli: dom, brian, han, roman, tej etti bej (kızlar dahil değil hobbs karşı tarafta)
    5- furious 6'da 6. film değil filminin türkçesi kızgın altılı: dom, brian, han, roman, tej ve hobbs (letty ölü, keşke öyle kalsaydı)
    6- tokyo, tokyo işte, han sizlere ömür
    7- furious 7'da kızgın yedili: dom, brian, letty, roman, tej, hobbs ve nobody
  • bu serinin tüm filmlerini izlemiş birisi olarak dönüp geriye baktığımda, haykıra haykıra nerde o eski ramazanlar, nerde o tokyo drift günleri diye bağırmak istiyorum. 4. filmden itibaren seri, araba yarışlarından ziyade aksiyona-intikam almaya, yani boka sarmaya başlamış, shaw kardeşlerin seriye dahil olmasıyla f&f serisi, sen benim gardaşımı hastanelik ettin, ben de ailenin amına koyacam temalı bir kan davası felsefesine bürünmüştür. paul walker reisin gerçek hayatta ölmesi, han karakterinin ve biricik çıtırı gisele'in film icabı ölmesi, seriye karşı ekstra bir acılı soğumama neden olmuştur.

    özet: tokyo driftten sonrakilere sokam.
  • fast and furious başladığında kendi içinde tutarlı bir seriydi. bir alt kültürü anlatmayı tercih etmişlerdi ve her ne kadar lümpen bir tarzları olsa da sokak yarışçıları ve onların hayatlarını düzgün bir şekilde anlatabiliyorlardı. konusu herkese hitap etmeyebilir tabi. ancak seriyi, anlatmayı tercih ettiği konuyu ne kadar iyi anlattığıyla değerlendirecek olursak en azından ilk filmlerde görece başarılı olduklarını söyleyebiliriz.

    fast & furious ve 2 fast 2 furious filmleri çok tuttu. bu filmlerin çıkış dönemi need for speed serisinin underground, underground 2 ve most wanted zamanlarına denk gelince de lise çağında olan bir hayran kitlesi edindi kendine. bu oyun serileri ile insanlarda bir modifiyeli araba sevgisi başladı. izleyici de filmlerde bu arabaların gerçek hallerini görme şansına erişti. daha sonra tutan pek çok diğer yapım gibi bu film serisinin de suyunu çıkarmaya karar verdiler.

    her ne kadar yüzeysel karakterleri olan kadınları obje gibi gösteren arabalar ile seyirci çekmeye çalışan orijinallikten yoksun senaryoları olsa da dördüncü filme kadar serinin kendi içindeki mantığı bozmadan gelebildiler. dördüncü filmden sonra ise işler çığırından çıkmaya başladı. işte otobanda tank ile kovalamaca sahneleri, denizaltılar, hacker'lar falan saçmaladıkça saçmaladılar.

    normalde diğer herkes gibi benim de seri kötü diyerek geçmem gerekiyordu ancak ben bu kötülükten çıkarılacak bir şey fark ettim. fast and furious'un başına gelen şeyler sözlü edebiyatta destanların nasıl ortaya çıktığını ortaya koyan teorilere benziyor.

    bu teorilere göre sözlü edebiyatın temsilcileri olan ozanlar aslında basit gündelik hikayeleri anlatarak bu işe başladılar. ancak yıllar geçtikçe insanlar bu tip hikayelerden sıkılmaya başladı. ozanlar da günlük hayatta olan şeyleri abarttıklarında hikayelerin daha çok ilgi çektiğini fark ettiler. yaşadığı köydeki insanlardan biraz güçlü olan bir adamın hikayesi anlatıla anlatıla herkül'e dönüştü. ormanda bulunan iki çocuğun hikayesi yayıla yayıla romus ve romulus oldu. iyi dövüşen bir hükümdarın hikayesi abartılıp, doğduktan kırk gün sonra et yemeye ve konuşmaya başlayan oğuz kağan'a dönüştürüldü.

    fast and furious da bu abartı işine girmek zorunda kaldı. çünkü sözlü edebiyat gibi sürekli "anlatılıyordu." mesela ilk filmde ekip elektronik ev eşyası çalıyordu ve yerel çeteler tarafından sıkıştırılıyordu. ancak benzer soygun hikayelerini tekrar anlatırsanız izleyici ilgisini kaybeder. bu nedenle işler büyüdü. ilk filmde polisten koşarak kaçan don, son filmlerde ajanlardan falan sıyrılmaya başladı. ekip ufak çaplı tır soygunlarını bırakıp avrupa'ya gitti. yerel çeteleri aşıp uyuşturucu baronlarına kafa tutmaya başladılar. çünkü hikayenin bir şekilde devam etmesini istiyorlardı. o yüzden gidebilecekleri tek yöne yani yukarıya gittiler. şöyle düşünün ilk filmde hızınız 250 km ise ikinci filmde bunu 300'e çıkarmanız gerekiyor ki karakterler için yeni bir mücadele olsun. ilk filmde 250 yaptıktan sonra ikinci filmde 200 ile giderseniz izleyici ekran başında heyecanlanmaz çünkü bu karakterin zaten 250 ile araba kullandığını görmüştür.

    son olarak şunu söyleyeceğim. ilk filmler de dediğim gibi o kadar ahım şahım şeyler değildi. ancak farklı bir kültürün dünyaya bakışını yansıtıyordu o zamanlar. şimdi ise bu alandan ayrılıp ne idüğü belirsiz bir şeye dönüştü. artık filmlere üç şekilde yaklaşıyor insanlar. birincisi hala hayran hayran izleyenler, ikincisi film serisinden nefret edenler, üçüncüsü de benim gibi kötü olmasına rağmen b tipi film muamelesi yapıp keyif almaya çalışanlar. ciddi bir sinema ortamında tabi ki adı bile geçmez ama dediğim gibi anlatılar da abartının nasıl ortaya çıktığını görmek için güzel bir örnek olabilir.
  • oruç tutup bunun getirdiği sinir ve iftara yetişme gibi olguların işlendiği bir seri.
hesabın var mı? giriş yap