• kelime arapça kökenli olup esas şekli estağfirullah'dır. ancak dil derneği, türkçe yazım kılavuzu'nda kelimenin doğru kullanılışını estağfurullah şeklinde vermiştir. allahü tealadan bağışlanmayı isteme şeklidir.
  • şanlıurfa merkeze yakın bir köy ismi.
  • biri, tabi ben malım ya dese bende estağfirullah olur mu öyle şey desem, o da ya bırak dese bende içimden bırakıyım tabi hımına godumun malı desem diyorum içim bu istekle yanıyor.
  • bozova-siverek arasında bir yerlerde bir köy ismi.

    ismin naifliğine gel.
  • estağfirullah'ın kişinin şuur seviyesine göre açılımları vardır. bendeki açılımları şöyle oldu:

    1. allah'ım işlediğim günahlardan dolayı af dilerim.

    2. allah'ım tüm hayır ve sevap işlerimden dahi af dilerim.

    şimdi bu noktada soracaksınız: günahlarından af dilemeni anlıyoruz ama hayır hasenatından(iyi işlerinden) niçin af diliyorsun? anlamsız bir talep...

    çünkü bu insan denen canlı bir iş yapıyorsa orada mutlaka kendine dönük bir fayda görmüştür. insanın menfaat gözetmeden iş yapması mümkün değildir. bu menfaat, maddi olabilir, manevi olabilir, psikolojik tatmin olabilir, kendini iyi hissetme, iyi görünme, egoyu şişirme vs. olabilir.

    emmare dediğimiz şuur mertebelerinin en dibindeki şahsın bu izahı anlaması mümkün değildir. ona sorsan, kendisi hiç karşılık gözetmeden iyilik yapmaktadır. o da yetmez, başkalarını itham eder. diğerleri hep menfaat için iş yapmaktadır vs...

    halbuki çok basit bir gerçek var. hiçbir insan öyle veya böyle bir fayda devşirmeyeceği işe girmez. aksi kesinlikle ama kesinlikle mümkün değildir. öncelikle bunu kabul ve itiraf etmemiz gerekiyor. böylece estağfirullah'ın ikinci katına ulaşmış oluruz.

    bu itiraf gerçekleşince ister istemez yaptığımız iyiliklerden, sevaplardan dahi af dilemek zorunda kalırız ve estağfirullah'ın üçüncü kademesi görüş alanımıza girer.

    3. allah'ım günahlarımdan af diledim, sevaplarımdan dahi af diledim. ancak tüm bu işlemleri yapan yine benim. benim af dilemem yine egoma dönük bir işlem. allah'ım anladım ki, insan ister iyi iş yapsın ister kötü iş yapsın son tahlilde hep egosunu tahkim etmek üzere yapıyor bunu.

    allah'ım egomdan, benliğimden af dilerim! ancak bu mümkün değil ki! af dileyen yine benim. tam bir kısır döngü halinde her faaliyetiyle ego kendini yeniden üretiyor. benim af dilemem esasen daha büyük bir suç. özrüm kabahatimden büyük oluyor. bir şeyin zatı kötüyse artık ondan çıkan her şey kirlidir.( bu noktada şuurun karanlık yüzünden yani şeytandan bir saldırı gelir. "madem elinden bir şey gelmiyor. yaptıkça daha çok batıyorsun. sen de sal gitsin. kafana göre takıl. günahı sevabı boşver. yapsan da yapmasan da bir zaten"... dikkat etmek lazım. bu noktada karanlık yüze kapılan çoktur)

    4. allah'ım af dilemekten bile aciz olduğumu anladım. beni affet bile diyemiyorum sana. ne yapacağımı bilmiyorum. acizim. kalakaldım öylece. halimi görüyorsun ya rab! artık iş sana kaldı!

    not: estağfirullah'ın anlam katlarının bunlarla sınırlı olduğunu sanmayalım. bunlar sadece şu ana kadar bana açılanlardır. bundan ötesini ben de bilmiyorum. ümit edilir ki, allah ilerde başka anlam katlarını da ihsan eder.
  • bildiğimiz üzere birisi birini övdüğünde övülenin kullandığı bir kelimedir bu. bir çeşit adete dönmüş durumda.
    bunun üzerine düşündüm biraz. çünkü yakın zamanda farkettim ki çoğu adet, başlangıçta gerçek bir amaçla yapılırken zaman içinde anlamını kaybedip kuru bi taklide dönüşmüş.
    işte burdan yola çıkarak dedim ki kendime, ilk ne amaçla söylendi acaba estağfirullah kelimesi birisi diğerini övdüğünde?
    kimden olursa olsun, ne duyarsak duyalım, duyduğumuzu idrak ettiğimiz bi an var. beynimizin duyduğu cümleyi içerden tekrar ettiği bir an. süzgeçten geçirdiğimiz bir an. işte tam da o anda bir karar veriyoruz farkında olarak veya olmayarak. ya kabul ediyoruz söyleneni, ya da reddediyoruz. duyduklarımız, okuduklarımız ve düşündüklerimizden kabul ettiklerimiz zamanla birikerek bizi oluşturuyor. boşuna dememişler belli ki, dervişin fikri ne ise zikri de odur diye. tersini de biraz düzenleyerek doğru kabul edebiliriz: derviş neyi zikrederse o olur.
    işte bu sebepten, hakkımızda bir övgü duyduğumuzda o övgüyü kabul edip benliğimize mal etme ihtimali doğuyor. ve hatta acele edip o övgüyü reddetmezsek bünyemizde yer etme şansı yakalıyor. işte böyle bir durumda, daha duyduğumuz anda övgüyü sahibine iade etmek için söylenmiş olması muhtemel estağfirullahın. bir anda, bir cümleyle yoldan sapmamak için. yılanın başı daha küçükken ezmek için.
  • estağfurullah kelimesinin türkçe nasıl yazıldığını öğrenmek için tdk sözlüğüne bakmaktan aciz kekoların ekşi sözlükte bilgiçlik tasladığı arapça kelime.

    (bkz: aramaya inanmak)
    (bkz: estağfurullah)
  • imam ahmed bin hanbel (r.a) kur-an'ı kerim için düştüğü hapis hayatından kurtulduktan sonra hocası muhammed yahya ez-zuhlî hazretlerini ziyarete bir kış günü bağdat'tan nişabur'a yola çıkıyor. yola çıktığı kervan, belh şehrinde konaklıyor. o dönem iki çeşit kervan var. biri gece yatılı, diğeri yatılı olmayan. imamın kervanı yatılı olmayandan. imam, "sorun değil bir mescidde kıvrılır yatar, sabahı ederim" diyor.

    mescidin birine giriyor, yatsı namazını kılıyor, sonra bir köşeye kıvrılıp yatıyor. o sırada caminin müezzini geliyor ve "efendi kalk, burada yatmak yasak" diyor. imam ahmed "kardeş allah'tan kork. bağdat'tan ilim için yola çıktım. burada sabah namazına kadar kalacağım, sabahı kılıp yola çıkacağım. sonra kal desen de kalmam. bırak şuraya kıvrılayım" diyor. müezzin "ben bilmem, devletin kanunlarına göre yasak, çık git" diyor. konuşma biraz daha devam edip, imam ahmed müezzini ikna etmeye çalışırken müezzin, imam ahmed'in cübbesinden tutup çekerek "defol git" diyip dışarı atıyor.

    mescidin tam karşısında bir fırın. fırıncı geceden gelmiş hamur yoğuracak sabah ekmek pişirecek. fırıncı, imam ahmed'i görüyor "efendi efendi buraya gel" diyip çağırıyor. imam ahmed'e derdini soruyor, imam ahmed de camide yaşadıklarını fırıncıya anlatıyor. fırıncı dinledikten sonra imam ahmed'e "bak burada temiz un çuvalları var, fırın da sıcak istersen burada yatabilirsin. bana bir zararın yok. ben ekmeğimi pişiririm, seni sabah namazına da uyandırırım. beraber namaza gideriz, sabah da çocuklar görevi devralıyor ben dinlenmeye gidiyorum. istersen sabah namazına kadar burada kal"

    imam ahmed, fırıncıya allah razı olsun diyip kalıyor. fırıncı işe koyulduktan sonra yoğurduğu hamurdan ekmek için kopardığı her hamur parçasının ardından "estağfirullah" demeye başlıyor. bu durum imam ahmed'in dikkatini çekiyor. daha fazla dayanamayıp soruyor:

    imam ahmed: fırıncıbaşı kaç seneden beri bu işi yapıyorsun_
    fırıncı: 40 yıldır.
    imam ahmed: peki bu istiğfar haline ne zamandan beri devam ediyorsun?
    fırıncı: bundan 30 sene evvel buraya bir hoca gelmişti. vaazında "istiğfar eden bir kimse allah'ın sevgili kulu olur" dedi. ben de o günden beri her işimde estağfirullah derim.
    imam ahmed: peki bunun manevi bir karşılığını gördün mü?
    fırıncı: valla gördüm! bugüne kadar biri müstesna rabbim'e ettiğim tüm dualar kabul oldu. biri kabul olmadı, kendi içimden bunda bir hayır vardır dedim.
    imam ahmed: peki nedir bu duan?
    fırıncı: duydum ki bağdat'ta büyük bir alim ahmed bin hanbel varmış, kur-an için hapse girmiş, çok çile çekmiş. ben o zatı kalben çok sevdim. dua ediyorum "allah'ım o zatı bana göster, onu görmeden canımı alma, ben fakirim buradan bağdat'a gidecek halim de yok"
    imam ahmed: ahmed bin hanbel sürüklene sürüklene sana getirildi. ahmed bin hanbel benim.

    kıssadan hisse: kim devamlı olarak işlediği günahlardan af dilerse allah o kimse için işlediği günahlardan kurtuluş nasip eder. onu her üzüntüden feraha kavuşturur. rızkını hiç ummadığı yerlerden sağlar. müezzin, büyük alim mezhep imamı koca ahmed bin hanbel'i mescidden kovar, gelip senin fırınında yatırır...
hesabın var mı? giriş yap