• arapça da rızk ın çoğuludur.
  • bana nedense ramazan ayını hatırlatan kelime. erzak yardımı kelime grubuyla anlam kazanıyormus gibi.
  • nişanyan tayın için tayin sözcüğünün anlam ayrışmasına uğramış varyantı diyor. bu durumda tayın belirlenmiş ölçüdeki erzak ve yiyecek demek. öte yandan fethiye köylücesinde tayın tahinin yerini tutar.

    (bkz: rızık), rızk
    (bkz: vivandera)
  • genellikle ramazan aylarında verilen yiyecek diyebiliriz.
    gerçek ihtiyaç sahiplerine gidiyorsa ne güzel ama günümüzde ihtiyacı olmayan da depoluyor , yazık .
  • demirbaş erzak

    gına geldi virüsle yatıp kalkmaktan, yine askeri bir konu yazmak istedim, haspam sanki farklı bir şey yazıyoruz da...

    askerlikte yemek konusu silâh ve cephane kadar önemlidir.
    bizim asker iyi yer, yediğinin hakkını da verir maşallah.

    bir zamanlar askerdik malûm. (bir zamanlar dediğim hâlâ geçerli elbette, fakat masabaşında askerlik ne kadar olur. teveccüh buyrunuz.)
    hiç unutmam 1’inci ana bakım’da sakarya’da üsteğmen olarak görev yaparken süper bir sivil aşçımız vardı.
    erata nefis yemekler yapardı.
    ben nöbet günlerimi sabırsızlıkla beklerdim ki kazana dahil olayım, erata çıkan yemekten yiyebileyim.

    erata çıkan yemeklerden birer tabak numune hazırlanır, mutfak nöbetçi astsubayı ve aşçı tarafından alay komutanı'na arzedilirdi.

    alay komutanı her tabaktan birer kaşık veya çatal tadar, kalite ve nefasetini uygun bulursa erata yedirilmesine onay verirdi.

    ama asıl maksat başkaydı galiba.
    yemek zehirliyse önce komutan ölsün hesabı...

    komutanın tattığı yemek numunesi kilit altında 24 saat muhafaza edilirdi.

    bir alay komutanımız vardı, yattığı yerler ışıklı cennet bahçesi olsun, sevdiği yemekler olursa ayaküstü numune yemeğin hepsini yer bitirir, "siz gene numune koyar kilitlersiniz" derdi.

    sevmediği yemekler olursa, "götürün bugün üsteğmeniniz kontrol etsin" diye işi bana havale ederdi.

    askerin sevmediği yemekler de vardı.
    "uzun namlulu" dedikleri pırasayı pek sevmezlerdi.
    mercimek yemeğine "karaşimşek", nohuta "makineli" derlerdi.

    ben de tahin pekmeze bayılırdım ve hala aynısıyım.
    tahin pekmez sevdiğimi bilen posta er'im, neredeyse kenarlarından taşar vaziyette bir tabak doldurur getirirdi.
    "herkese bu kadar düşüyor mu?" diye sorduğumda, "düşüyor komutanım, fazlası bile var" diye cevap verirdi.

    düşmediğini bilirdim ya, ses etmezdim.
    naapim benim de tahin pekmeze zaafım vardı.

    demirbaş erzak dedim, o konuya gelicem.

    her bölük/batarya'da, üç günlük demirbaş erzak, üç günlük de kıta yükü erzak olmak üzere altı günlük erzak bulunurdu.
    savaş durumunda altı gün kendi kendilerine yetsinler, ikmal kanallarından bişey beklemesinler diye...

    demirbaş erzak dediğimiz konserve tipi pişmiş yiyecekler idi.
    sığır eti konserve, zeytinyağlı yaprak sarma, barbunya pilâki ve peksimetten ibaretti.

    kıta yükü erzak ise pişmemiş erzak idi.
    nohut, pirinç, bulgur, mercimek, kuru üzüm, şeker, yağ, tuz, salça'dan ibaretti.

    savaş durumunda fırsat bulabilirsek bunları pişirmek için de seyyar mutfak ocaklarımız, kabımız kacağımız mevcuttu.

    kuzey ırak’ta operasyondayız, önce demirbaş erzakı tükettik.
    ama kıta yükü erzakı pişirmek için bir türlü uygun fırsat bulamıyoruz.
    zira harekât o kadar değişken ve hızlı cereyan ediyor ki, nerde ocak yakıcaz da yemek pişiricez.

    birkaç gün etraftan bulabildiklerimizle yarı aç yarı tok idare ettik.

    daha sonra bir gece fırsat bulup ilk kez yemek pişirdik.
    nohut, pilav, üzüm hoşafı...
    hayatımda yediğim en mükellef ve leziz yemekti diyebilirim.

    yere oturmuş halde tek tabak ve kaşıkla yemeğimi yerken, bir grup komando askerinin geldiğini yemek istediklerini haber verdiler.

    meğer kandil dağlarında ücraa bir yerinde aç kalmışlar, bizim yemek kokusu burunlarına kadar gitmiş, dağdan inip gelmişler.

    yemeğimizi onlarla da paylaştık, arkadaşlarına götürsünler diye yanlarına da verdik karavana kaplarıyla.

    birinci harekât operasyonu bitip de istirahaat verdikten sonra ikinci harekâta kadar geçen zaman zarfında ikmal işleri düzene girdi.
    ekmekçi birlikleri seyyar ekmek fırınlarını kurdular mis gibi tayınları pişirmeye koyuldular.
    her türlü erzak akışı tıkır tıkır işledi.

    bu arada ilginç bişey oldu, erler dahil herkese birer kutu sigara dağıtıldı. tekel’in 2001’i özeldi o zamanlar, önemliydi o dönem. ben o zamanlar üsteğmen'dim ve stres nedeni ile az da olsa sigara içiyordum. ben içip bitirdim ama bazıları hatıra diye sakladı.

    demirbaş erzak önemlidir.
    zor günler içindir.
    savaş durumunda önemli olduğu gibi, karantina günleri, yasak günleri için de önemlidir.

    siyasi iktidar, "elma dersem çık, armut dersem çıkma..." hesabı, bu yasaklı günlere yavaş yavaş başlayacağı ve epeyce daha devam edeceğini düşünüyorum.

    iyisi mi tedbirli olalım, demirbaş erzakımızı evlerimizden eksik etmeyelim.
hesabın var mı? giriş yap