• şairdi.

    parti destanı diye bir de şiir kitabı vardı. ama hayatı şiirleri kadar yolunda gitmedi.

    iyi bir şairdi. bugün evinin terasından sonsuzluğa uçtu.

    şairce bir ölüm oldu bu. mekanı cennet olsun.

    edit: değiştirdim yazdıklarımı.
  • ağzından salyalar saçarak ifade sınırlarını fazlasıyla zorlayıp hakarete varan entry yazan arkadaşların gıyabında özür dilemesi gereken yazar.
  • erol benim arkadaşımdı. tuhaftır, kimsenin onunla arkadaşlık etmeye yanaşmadığı zamanlarda bile öyleydi.

    beni -çok sık gidemesem de- ortak memleketimizde gördüğünde sevinir, bir şişe marmara 34, bilemedin köpek öldüren alır mendireğe, kayalara içmeye sürüklerdi.

    kimi zaman kızdığı, kinlendiği de olurdu bana. birkaç ay ortadan kaybolup döndüğümde, bana kızmış olurdu mesela, kontrol edemediği öfkesiyle üstüme yürür, "abi, dur n'apıyosun" deyince birden yumuşar sonra zorla, rehin alırcasına alır, kurtuluş'daki evinin terasında mangal yapalım diye tuttururdu. kendini boşluğa bıraktığı terasta.

    deliydi. en "aklı başında" zamanlarında bile, hırçınlığı, korkusuzluğu, heyecanı ve şairliği ile deliydi. öyle güzel şiir yazardı ki, ben şiirden de şairden de hazetmez ama yine de ağzım açık dinlerdim onun o yazdığından bile güzel okuduğu şiirleri.

    lisenin birinci sınıfındaydım onu ilk tanıdığımda. eşiyle beraber ankara'dan gelir, dinozor'da bilardo, sigara dumanı ve memleket kurtarma heyecanları arasında vakur, emin ve serin oturur, bizi tavrından ütülü gömleğine kadar her şeyiyle kendine hayran bırakırdı. arada bir gözlüğünü düzelterek, kendinden emin konuşur, dinletirdi.

    zaman geçti. işler, keyifler bozuldu. bir uğursuzluk ele geçirdi hayatını. çok üzüldü, yalnız kaldı. o zamanlarda bile onun arkadaşı oldum. çünkü o güzel bir adamdı, sağlamdı.

    öldüğü gün telefonla bildirdiler vefatını bana. üzüldüm, elimi kolumu nereye saklayacağımı bilemedim. yaşıyor olduğum için utandım, erol'a karşı. gençlik yıllarımın karizmatik şairi, biraz daha geç gençlik yıllarımın sarhoş ama eğlenceli, şiirli, küfürlü arkadaşı kaybolup gitmişti geride yalnızca bir kitap bırakarak.

    şimdi salyalar saçıyormuşum ben ağzımdan. onu ne kadar sevdiğimi o bilirdi. en kızdığı zamanlarda bile yumuşayıverirdi bana karşı. üzüntüyle, öldüğü gün girmiştim yukarıdaki entry'yi. ailesini, kalanlarını, eski yoldaşlarını, hayranlarını gücendirecek bir şey yazdığımı düşünmeden, kederle. belki gücendirmişimdir, öyleyse kimse kusura bakmasın, affetsinler.

    ama erol arkadaşımdı benim. çok severim onu ben. ne de güzel yazardı. olsaydı keşke, yazsaydı hala. ışıklar içinde uyu, öfkeli şair.
  • pasaport yarışma programını seslendirmektedir.
  • şairdir,
    o'nun ve hasan ocak'ın anısına, saygıyla...
    http://salkimsogut.blogspot.com/…aka-erol-eren.html
  • ben çok özlüyorum onu.

    elbet nice özleyeni vardır. bir oğlu vardı. küçücüktü, çocuk bile sayılmazdı benim hatırladığım zamanlarda, kucakta taşınıyordu henüz. şimdi koskoca adam olmuştur. o özlüyordur, güzel adıyla.

    sevdiği kadın vardı. o da özlüyordur.

    anası, babası dayanamayıp gitmişlerdi ondan önce. o da peşlerine takılmayı seçti zaten sonrasında. en azından onlar özlemiyordur bari artık.

    ama ben özlüyorum.

    fenerde kayalıklara oturup, içtiğimiz her şişesini şarabın, kayalara vurup, "durduramayacaklar haklın coşkun akan selini" diye bağırarak kırmayı özlüyorum. ne komiktik, ne sarhoştuk.

    herkes dönmüştü arkasını. arkadaşları ürkerdi, karşılaşmamaya çalışırlardı, bir yerlerde oturuyorlarsa eğer, hani yanılıp da yenilip de oraya gelmesin, uğramasın isterlerdi, son zamanlarında özellikle. ben isterdim. ilk gençlik yıllarım ona hayran olarak geçip gitmişti. onca zaman sonra beni arkadaşı olarak görüşü gururlandırırdı beni inceden. deli erol'dan kaçan arkadaşları, şair erol'un arkadaşı olmama anlam veremezlerdi. bense ne ne gülerdim, ne eğlenirdim onunla. bütün o ezberden okuduğu, okudukça öfkelendiği şiirleri, kendi müziğini aklının içine sivri perçinlerle çakan o dizeleri suratıma suratıma bağırışı beni gönendirirdi.

    fakirdik de. zengin olsak dünyanın sefasını sürmeyi bileceğimizden değil de, bir barda oturup sekiz-on bira yuvarlamak varken kayalara köpeköldüren şişeleri vuruşumuz bundandı. ama çok anlatır, çok söyler, çok gülerdik. güzel günlerimizdi. güzel günlerimizmiş.

    kim yanındakinin, karşısındakinin, evindekinin öleceğini aklına getiriyor ki sanki?

    öldü o.

    dört senesi dolacak iki ay sonra. hala içim aynı hızla soğuyor öldüğünü haber aldığım günü hatırladıkça. ve ben şimdi çok özlüyorum onu. yaşlandıkça, her nasılsa ona benzedikçe daha da çok özlüyorum. arkadaşımdı o benim. beni arkadaşı bilirdi o. severdi beni.

    ben gitsem, o da beni özlerdi belki.
  • mahir ünsal eriş'in ikinci kitabında bir öyküsüyle (kanatlarımız olsa be metin) kendisinden bahsettiğini düşündüğüm kişidir.
  • istanbul isletme'nin degerli hocasi, muhtesem insan. bu sabah birden duran o guzel kalbiyle gelmis gecmis en sevdigim hoca. ona kucuk bir hediye hazirlamistim, goremeden gitti bu diyardan. nur icinde yat erol hoca'm...
  • aniden aramizdan ayrilan okan unv. isletme bolumu bolum baskanidir. allah taksiratini affetsin ve kalanlara sabir versin.
hesabın var mı? giriş yap