• ayrica cok basarili bir tasra doktorudur.
    sozluge deli dolu teoriler uretme anlamindaki darwinising kelimesini eklenmesinin nedenidir.
    ayrica birmingham'daki lunar clubadindaki bilimciler klubune uyeydi ki, uyelerine cilgin anlaminda lunatics deniyordu.
  • "kedilere saygı duymak estetiğin başlangıcıdır" demiş, ne güzel demiş.
  • "botanik bahçesi" isimli bir şiir kitabı vardır.
  • nam-ı diğer dr. darwin. hatta inanılmaz doktor darwin. frankensteinın ilham kaynağı.

    şöyle ki lord byron, mary shelley, percy bysshe shelley ve de bir başka dostları korku hikayeleri yazmaya karar verirler. yağmurlu yaz günlerini geçirmek için. kocasının anne babasınından aldıklarını ortaya çıkarması teşvikleriyle falan birazcık gaza gelmiş olsa da, aklına bişi gelmez mary shelleynin bi süre. bu arada shelley tabir ettiği kocasıyla lordun dr. darwinin uçuk deneyleri konusundaki konuşmalarını falan da dinlemektedir -ki bunlar bi parça etin nası kendi kendine hareket edebildiğiyle falan ilgili şeyler, artı elektriğin nelere kadir olabileceğine ilişkin fikir yürütmelerdir. bir gece bir rüya görür. orada hikayenin anafikri ortaya çıkar. insanoğlunun yapay yoldan yaratabileceği şeyin ancak bi canavar olduğu yani. ayşe kadıoğlu bi radikaliki yazısında bi erkeğin diyodu da hadi oraya girmeyelim. neyse yani, dr.darwinin pasıyla golü atan torunu darwin gibi görülse de mary shelley çoktan atmıştır söz konusu golü.

    nedense kendisine genelde rüyada herşey dank etmiş gibi düşünülür, (mary shelley/@trol mesela) ama işler bir rüyadan ibaret değildir yani... kitabın kahramanı frankensteinın gepettosunun eğlenceli düşünsel gelişimi öyle rüyada dank edecek bir anlatı değildir zaten hani...
  • lamarck'tan (4 yıl) önce, zoönomia isimli bir kitap yazarak organizmaların ve tüm canlı türlerinin "gereksinim baskısı" altında gitgide dönüşüm geçirdiğini söyler. yaratılış dogmalarına karşıdır bu yüzden ateist atfedilmiştir. fransız ve amerikan devrimleri destekçisi, köleliğin kaldırılması için uğraşmış, oy hakkının herkese tanınması gerektiğini savunmuş ultra aydın kişilik.

    zoönomia'da "bütün sıcak kanlı memelilerin, milyonlarca yıl önce tek bir canlıdan çeşitlendiğini düşünmek çok mu zordur?" tadında şeyler demiştir. buradan yola çıkıp, 21. yüzyılda hala "insanlık tarihi 6000 yıllık, daha öncesinde birşeye rastlamıyoruz. bu apaçık canlıların 6000 yıl önce, incil'in öngördüğü gibi yaratıldığına işaret eder. dünya'nın yaşı sizin saçma sapan karbon testlerinizle elde ettiğiniz şekliyle değildir." diyen bağnazlardan birkaç yüzyıl önde, ışık tuttuğu rahatlıkla görülebilir. (bağnaz yazı için kaynak : http://www.jesus-is-savior.com/…ution hoax/4000.htm)

    ayrıca; (bkz: william erasmus)
  • robert darwin'in babası, charles darwin'in dedesi olup; meşhur "türlerin kökeni" teoremine de temelden katkı sağlamıştır. şöyle ki erasmus darwin "doğa tapınağı" adlı şiirinde torunundan yıllar yıllar önce gövdeye at niteliklerin; organizmaların istekleri, arzuları ve nefretleri doğrultusunda ürediklerini iddia etmiş ve bu görüşüyle her canlının kendini üretttiği tezini ortaya atmıştır. tabi ki charles darwin'in dedesinin bu tezine karşı tıp fakültesini bırakıp papaz olması ve yaratılış kuramını kanıtlamak amacıyla (!) beagles adlı gemiyle bütün amerika kıtasını dolaşıp hüsrana uğraması da ayrı bir tezattır.
  • torunu charles darwin'den önce de evrim üzerinde çalışma yapan bilim adamı. boxer beattle isimli kitaptaki karakterin dedesinin adının da erasmus olması güzel bir gönderme olsa gerek.
  • kurduğu düşünürler kulübünün adının lunar society olması; geceleri ay ışığında evlerine dönmeleri kolay olduğu için üyelerinin dolunay olan gecelerde toplanmasından gelen bilim adamı.
  • "kadınlar delilerin arkasında koşarlar, zehirli hayvanlardan kaçar gibi kaçarlar bilgelerden” sözüne denk geldim bugün. 250 yıldır değişen pek bir şey yok.
  • charles darwin'in dedesi, çok yönlü insan: şair, doğa filozofu ve hekim.

    erasmus darwin, kanaat olarak yeryüzündeki yaşamın tek bir kaynaktan çıkmış olması gerektiğini savunan tarafta yer almaktadır. bu kaynak da ona göre tanrı olmalıydı fakat bu tanrı, deus otiosus, yani evreni düzenleyen, harekete geçiren ancak tüm bunları yaptıktan sonra onu kendi hâline bırakan bir tanrıdır.

    yasalar tanrı tarafından konmuşsa da daha sonra onun müdahalesi olmadan kendi başına işler hâle gelmişlerdi. türler ya bu yasalara uyum sağlıyorlardı ya da uyum sağlayamayıp yok olup gidiyorlardı. bu uyum sağlama çevrenin baskısıyla gerçekleşiyordu. örneğin kuyruklu bir hayvan kuyruğunun bir işlev görmeyeceği (yırtıcı hayvanların olmadığı, kovması gereken sineklerin olmadığı) bir yere göç etmişse kuyruğu zamanla yok oluyordu. erasmus darwin, bu tür bir değişimin binlerce kuşakta, yavaş yavaş değil tek bir kuşak içerisinde gerçekleştiğini savunuyordu.

    torunu charles, ''en uygun olanın hayatta kalması'' düşüncesini geliştirerek dedesinin kuramını bir hayli geliştirmiştir.
hesabın var mı? giriş yap