• amerikan ordusunun kiralık katil taşeronu blackwater'ın ipliğini pazara çıkaran gazeteci jeremy scahill'in 2013 yılında çektiği belgesel (86 dk).

    belgesel, terörle mücadele kisvesi altında dünyanın unutulmuş coğrafyalarında işlenen cinayetleri ele alıyor. afganistan'dan somali'ye, yemen'den kenya'ya uzanan tiranlığa ışık tutuyor.

    izlemek isteyenler için link
  • usa'nın direkt başkana bağlı özel kuvvetlerinin dünyanın çeşitli yerlerinde yaptığı kanunsuz operasyonları konu alan belgesel. homeland'da izlediğimiz iha saldırılarına benzer operasyonların ne kadar gerçek olduğunu da çarpıcı bir şekilde anlatmış. hatta bu özel kuvetlerin bush zamanında kurulduğu ama asıl etkin güce obama zamanında geldiğine de dikkat çekmiş. usame bin ladin ölene kadar gizli kalan bu özel birim jsoc daha sonra kahraman ilan edilmiş ve gizlenmeye gerek görülmemiş.

    belgesel birleşik devletlerin 11 eylülden sonra hazırladığı ölüm listesindeki insanları öldürürken yeni düşmanlar edindiğini de ispatlar nitelikte. bu ölüm mangaları belki de 50 yıl sonra radikal terörün bu hale gelmesine neden olarak gösterilecek.
  • her fırsatta hukuk devleti, insan hakları, işkence karşıtlığı, basın özgürlüğü vs. kavramlarını diline pelesenk eden abd'nin gerçek yüzünü, bu kavramlarla uzaktan yakından alakası olmadığını başarılı bir şekilde gösteren, gerçek bir gazetecilik örneği belgesel. jsoc adlı, usame bin ladin'in öldürülmesi operasyonunu da gerçekleştiren ve o tarihe kadar adını kimsenin duymadığı bir özel kuvvetler birimiyle, abd'nin dünyanın her yerinde sorgusuz, sualsiz, tamamen kafasına göre insanları katlettiğini, katledilen insanların içerisinde masum çocuklar ve kadınların da büyük bir çoğunluk oluşturduğunu gayet güzel sunuyor. sözde terörle mücadele adı altında dünyayı nasıl dizayn ettiklerini, neredeyse el atmadıkları yer kalmadığını, ülkeleri nasıl karıştırdıklarını çok net görüyoruz. bunlar için her zaman bu suikastleri de kullanmıyorlar elbette, iç savaş çıkart, tarafları silahlandır ve kendi hallerine bırak. bir ülkenin yıkımı için bundan güzel taktik olamaz.

    ve hatta belgeselde şunu da görüyoruz ki; abd kültürüyle yetişmiş, abd'ye bağlı müslümanların zamanla cihat anlayışına bürünebildikleri, sebep ve sonuçlar, abd'nin kendi vatandaşlarına bile kanıtsız suikastler düzenleyebilmesi, 16 yaşında bir çocuğu sırf ileride terörist olma potansiyeli var diye bedeni tanınmayacak şekilde öldürmeleri...

    ve aynı abd, bugünlerde türkiye'yi yönetmek için kullandığı maşasının iadesi istenildiğinde komik bir şekilde kanıt istiyor. evet. kendilerinin zerre inanmadığı, uygulamadığı değerleri önümüze sürerek. sen terörle mücadele adı altında kendi vatandaşlarını bile öldürebilirken, dünyanın her yerinde katliamlar yaparken kanıtın neredeydi diye sorarlar adama.

    abd'nin vahşi politikalarını, ırak ve afganistan'da yaptıklarını, ortadoğu projesini daha net anlayabilmek için mutlaka izlenmesi gerekli. türkiye'de de yıllardır toplum bir iç savaş potansiyeli için ayrıştırıldı, olay bir kıvılcıma bakar hale geldi fakat gerçekten birlik olmazsak sonumuz diğerlerinden farklı olmaz. bu konvansiyonel bir savaş değil, geçmiştekiler gibi cesaret, fedakarlık falan da sökmez. dış güçler, üst akıl paranoyasına bağlamadan, kaderciliğe kaçmadan, gerçek düşmanlarımızı iyi tanımalı ve amaçlarını anlamalıyız. bir gün hukuk ve demokrasinin ışığında, bilimin öncülüğünde, tam bağımsız türkiye dileğiyle.
  • amerikanın çok da özgürlükçü, demokrat, insan haklarını koruyan free world ün lideri olmadığını gözler önüne seren ve şu an da intercept isimli web sitesinde bağımsız haberciliğine devam eden jeremy scahill film tadındaki belgeseli.

    ezberden konuşmak yerine, ortamlarda hava atacak bilginiz olsun diye izleyebilirsiniz.
    izledikten sonra, neden o gece darbe karşısında şiddetle durduğumuzu anlarsınız.

    amerika denilen lanet olası ülkenin, özellikle bu coğrafyaya ne yaptığını gözler önüne serdiği için jeremy scahill e teşekkürü bir borç bilirim.
  • devletler, gayrı nizami harp, psikolojik savaş, ezenler, ezilenler, çıkarlar, cesur gazeteciler, satılık medya, yalancı idareciler dünyanın her yerinde aynı işte.

    batı ve amerika küresel çapta hareket ettiği için yukarıda saydığım şeylerin hacmi büyük oluyor haliyle. özetle; blackwater benzeri yapılanmaların ne tür günahlar işlediğini, devleti yönetenlerle olan ilişkilerini, bu yapıların vahşeti sayesinde nasıl sıradan insanlardan "terörist" yaratılıp, o teröristlere vurarak içeride ve dışarıda meşruluk ve maddi-siyasi kazanımlar edinildiği, buradan hareket ile küresel terörün aslında kontrollü "kazançlı" bir döngü olduğunu kolay kolay bitmeyeceğini, bunları ortaya çıkaran gazetecinin tv'lerde nasıl itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını ve mağdurların çaresizliğini vermiş bir yapım. bana çok tanıdık geldi. küçük amerikalarla dolu coğrafyalarda yerelde de benzer şeyler görebilirsiniz. tabii çapı daha küçük oluyor. abiden ne öğrendilerse o.

    bir de rica edeceğim, amerikan projesi olan partinin yandaşları insanı salak yerine koymasınlar, bırakın şu anti-amerikancı ağızları. onlar sayesinde bugünkü güce ve zenginliğe ulaştınız. amerikan emperyalizminin maşası olarak onu eleştirmeye hakkınız yok.
  • abd'nin diktatörlük ve zulüm altında inim inim inleyen dünya'ya özgürlük ve demokrasi getirmek adına....

    yok tam tersi.

    abd'nin tüm dünya'da potansiyel düşmanlar yaratarak, terörü nasılda beslediğini ve birkaç kişilik ölüm listelerinin nasıl da binlerce kişilik ölüm fermanlarına dönüştüğünü anlatan muhteşem yapım. ayrıca bu listelerdeki kişileri öldüren idam mangasının tamamen beyaz saraya bağlı ve yasa tanımaz bir suç örgütüne dönüştüğünü, hatta hakkında konuşmanın bile adeta yasaklandığını gözümüze tüm kanıtlarıyla sokuyor bu belgesel.

    şahsım adına son derece ironik 2 vurucu an vardı bu yapımda.

    1- söz konusu cinayet timinin içinden bir askerin verdiği gizli röportajda verdiği cevap: örgüt obama döneminde daha güçlü, daha hızlı ve daha etkin oldu.
    evet, nobel barış ödülü alan obama'dan bahsediyor bu kişi.

    2- jeremy scahill, bir senatörle röportaj yaparken, bu yasa tanımaz örgütle ilgili bir soru sorar. senatör yardımcısına döner ve "buna cevap vermek yasal mı" der.
    tam bir komedidir cevap.
  • objektif bi yapim olmamis bence. belgeselcinin muslumanlari cihada çağıran imam enver'i aklama çabasına girdigini düşünüyorum. enver'in ölümüne karşı çıkma nedeni olarak sadece abd vatandaşı olmasını sunmuslar olay boka saplanmış. vaazlarinda amerika'ya cihat yapacaz batiya saldiracaz hobarey diyene kinama yazisi mi gonderilsin napilsin yani? layigini bulmuş işte. ısrarla tam bi amerikaliydi diye anlatılması belgeselde geçen diğer şeylerin dogrulugu konusunda şüpheye düşürüyor.
    "abdulrehman ne yaptigi icin degil bir gun donusebilecegi sey yuzunden olduruldu" fikrine ise tamamen katılıyorum. masum sivillerin ölme nedeni bundan iyi aciklanamaz.
  • belgeselin tek sorunu hemen yukarıda belirtildiği şey; yani imam enver'i sırf amerikan kimliği yüzünden birazcık aklamaya yeltenmiş olması ama bu anlaşılabilir bir durum. amerikalılar onca propagandayla, filmle, diziyle vs beyinleri öyle bir yıkanmış ki amerika bir amerikalı için vur emrini çıkartınca "yahu amerika nasıl bir amerikalıyı öldürmeye kalkar?" diye şaşırıp kalıyorlar. nesine şaşırıyorsun lan diyesim geldi. afro-amerikalıları öldürmedi mi, öldürmüyor mu ülken? adam sırf ten rengi yüzünden, siyah olduğu için öldürülüyor. gazeteci de enver olayına şaşırıyor. enver masum birisi değil bir de. adam amerika nefretiyle cihadist tarafa kaymış, "tüm amerikayı yakalım," noktasına ulaşmış. yani adamın aklanacak bir tarafı yok ama gazetecinin amerika'nın kendi düşmanlarını yarattığını söylemesi dikkate değer. enver 2001'den önce cihadizme karşıyken amerika'nın işgalleri ve hukuksuzluklarından sonra cihadist tarafa kaymaya başlıyor; yani amerika kendi düşmanını yaratmış oluyor.

    belgesel önemli. enver konusundaki bazı tutumları dışında doğru cümleler kurulmuş. mesela enver'in 16 yaşındaki oğlunun amerika tarafından paramparça edildikten sonra "abdulrehman bir gün dönüşebileceği şey yüzünden öldürüldü. bu sapkın bir şey," diyor. aklıma pkd'nin romanı, spielberg'in minority report filmini getirdi. film bu sapkın düşünceye odaklanıyor. suç işlenmeden, sadece akıldan geçtiğinde engellenebilecek bir geleceği anlatıp bunun meşruluğunu sorguluyordu. tabii ki 16 yaşındaki bir çocuk "ileride bizden intikam almak isteyebilir," deyip öldürülemez. bu sapkınlıktır ama amerika'nın dış politikası zaten bu sapkınlıklardan oluşuyor. belgesel de bu sapkınlıkların bir kısmını (savaş ilan edilmemiş yemen'e gidip masumları öldürmek, obama'nın masum gazeteciyi hapsettirmesi, ortadoğu'da istenilen yerlerde istenilen kişilerin -masum ya da değil- öldürülmeleri, hesap vermemek, bunu soruşturanı tehdit etmek vs) anlatıyor. iyi ediyor. bir amerikalının gerçek amerikayı tanıması açısından önemli, iyi bir belgesel ama amerika'nın dış politikasını biz bildiğimiz için amerika'nın dünyadaki gizli operasyonları, eli kanlı sayko diktatörlere para ve silah yığması, askerleri desteklemesi vs bizleri gazeteci kadar şaşırtmıyor. ama adamın iyi bir gazeteci olduğunu da belirtmek gerek, sorguluyor, öğreniyor, gözünü açıyor.
hesabın var mı? giriş yap