• barındırdığı kültürel, dini, mistik kodlar nedeniyle seyri epey zor hale gelen glauber rocha filmi. zaman zaman özellikle girişteki iş sahnesi, sonra azizlere sığınma mevzuları nedeniyle aklıma sık sık yılmaz güney'in umut filmi geldi.

    patronundan kazığı yiyince patronu öldüren ve 'eşkiya' konumuna düşen manuel'in öyküsü söz konusu. bu yolculukta azizlerin peşinden giden, din boyunduruğundaki yoksulları görüyoruz. daha sonra rocha'nın başka bir filmine daha konu olacak antonio das mortes ve corisco arasındaki mücadeleyi görüyoruz. din sömürüsü üzerine de epey gönderme mevcut.

    aka: black god, white devil
  • glauber rocha tarafından 1964 yılında portekizce ve siyah beyaz olarak çekilmiş filmdir.

    konu ve en önemli örneklerinden biri olduğu akım -cinema novo- itibariyle sosyo politik bir yaklaşımla, günlük yaşamı, zorlukları ve sefaleti anlatmaktadır.

    cinema novo, italyan yeni gerçekçiliği ve fransız yeni dalga akımlarından etkilenilerek oluşmuş bir dal olup, gluaber rocha da en önemli yönetmenlerinden biridir.

    ayrıca bu akımın manifestosunu da glauber rocha yazmıştır, ismi ise aestethic of hungerdır.
  • filmi yorumlamaya geçmeden; filmin yönetmeninin, başlattığı akımın ve yazdığı manifestodan bahsetmek isterim. glauber rocha 1938 doğumlu brezilyalı yönetmen politik, muhalif bir sinema yapma düşüncesiyle film çeker. rocha: ‘’sinemanın ve her türlü zihinsel çabanın propaganda ve düzeni sarsma aracı olarak kullanılmasının zamanı gelmiştir’’ diyerek sinemadaki amacını da belirtir. brezilyada 1960 -64 yılları arasında devrimci ilerici hükümetin desteği ve ifade özgürlüğünün olmasıyla rocha, ruy guerra ve nelson pereira do santos ile beraber cinema novo(yeni cinema) akımını başlatır. bu sinema akımı italyan yeni gerçekçilik içeriğini ve fransız yeni dalgası biçimciliğini birleştirip ulusal kültür-mit içinde eriterek filme çevirir. bu sinema akımından rocha sürrealist bir çizgi izler, nelson ise daha gerçekçi bir çizgidedir. akım brezilyanın serto bölgesindeki yoksulluk, açık gibi sosyolojik politik ve ekonomik konuları işler. 1968’de rocha sinemasını bir teori üzerine oturtarak açlığın estetiği –şiddetin estetiği adında bir manifesto yayımlar. rocha bu manifestoyu sinemasını anlatmak için yazar; manifestoyu kısaca rocha’nın şu cümlesiyle açıklayabiliriz. “latin amerika sinemasının en temel özelliği açlık. açlığında en soylu kültürel belirgisi de şiddet. bu nedenle filmler açlığa ve şiddete yer vermelidir. açların normal davranışı şiddettir. şiddet anı sömürgecinin sömürgeleştirildiğinin farkına vardığı andır.” yani filmlerde işlenmesi gereken temel konu açlıktır ve bunun insani dışavurumu olan şiddettir. film ulusal kültürün mitlerini, hristiyanlık ve açlık çerçevesinde formüle ederek özgün bir sinema diliyle anlatır. rocha filmde sürrealist sahneler kullanır. bunun yanında hayal ile gerçeğin iç içe geçtiği sahneler de görürüz. yönetmen filmde italyan yeni gerçekçiliğin önemli saydığı yoksulluk, el kamerası, gerçek mekan gibi noktaları önemserken aynı zamanda fransız yeni dalgasının da dönüşlülük-yabancılaştırma tekniklerini kullanır. filmin anlatılacak net hikayesi yoktur, tepeden baktığımızda ortaya çıkabilecek hikaye ise; manuel adındaki bir gencin etrafında dönen sıradışı olayları anlatır. başkahramanımızı film sonuna kadar görürüz ama sürekli olaylar değişir. çünkü hikaye çok esnektir. manuel sığır bakan bir çobandır. üst sınıftan mores’in hilesiyle iki ineğini kaybeder bu yüzden mores’e saldırır. daha sonra manuel evine döner, mores’in iki tetikçisi manuel’in annesini öldürür. annesini ve ineklerini kaybettikten manuel, eşi rosayla bilikte (‘’kaderini’’) yanına alarak yola düşer. acı dolu günler geçirel mauel kendisini aziz sebestian’a özerk bir hristiyan rahibine adar. bundan sonra tesadüfilerle film devam eder. rocha’nın luis bunuel’den etkilendiğini söyleyebiliriz. zira hristiyanlık üzerine eleştirel sürrealist sahneleri vardır. rocha kendi sinemasıyla dini, sosyal adaletsizliği, sınıf mücadelesini, sömürgeciliği, özel mülkiyeti eleştirir. filmin isminden de anlaşıldığı gibi tanrı ile şeytan (ak ile kara) karışmıştır, iyiliğin ve kötülüğün keskin yanı kalmamıştır birbiri üzerine silikleşmişlerdir. filmin başında gördüğümüz sıradan bir hayat yaşayan manuel filmin ilerleyen dakikalarına doğru kötü bir karaktere dönüşür yönetmen bu durumu captan adlı karakterin manuel’ satanist ismini vermesiyle gösterir. film’de hristiyanlığın, aç olan insanlardan beslendiğini ve boş umut vaatleriyle insanları kandırdığını göstererek eleştirir. hristiyanlığın bir ticari kurum olduğunu görürüz. kilise tetikçi antonio de mortes’i congceuların katilini sırf kendini aziz diye gösteren sebastianı öldürmek için tutar. dinin nasıl beyin yıkadığını gösterir.(manuel eşine saldırır, bebek kanı akıtır) rosa manuel’in inancını öldürmek için sebestianı öldürür. filmin sonundaki sahneyi çok beğendim. tetikçi antonio mevzilenerek captain, rosa ve manuele ateş açar. manuel ile eşi rosa kaçarak kurtulmaya çalışır. manuel hayatta kalma dürtüsüyle o kadar hızlı kuşarki elini tutuğu karısı düştüğünde bile farketmez, belki de farkeder ama canı düşünerek kaçmaya devam eder. kıssadan hisse hayatta kalma dürtüsü maneviyat dinlemez filmin alt metnine genel olarak baktığımızda film özel de emperyalizmi eleştirir. sömüren ile sömürülen arası ilişkiyi anlatır. sömürgeci geçmişi olan avrupa hristiyan dinini amerika’nın yerli halkına satarak, yerli halkın toprak ve madenlerine sahip olur. böylece film avrupalı işgalci emperyalist ülkeleri eleştirir. yönetmen bu sömürgeciliğin eleştirisini sürrealist sahneler üzerinden yapar. filmin en önemli unsurlarından bir tanesi şarkıdır. şarkı izlediğimizin bir film olduğunu bize hatırlatırken aynı zamanda hikaye için biraz devamlılık sağlar.
  • "kaderimizden başka yanımıza alabileceğimiz bir şeyimiz yok."
hesabın var mı? giriş yap