82 entry daha
  • 141 dakikalık, içinde salya sümük ağlatan bir aydede barındıran akira kurosawa filmi. rus edebiyatı'na aşırı bir ilgim olduğu için, sovyetler birliği ile ortak yapım olması ayrı bir heyecan kattı izlerken. zihin sarayımda gerçek bir kişilik olması dolayısıyla unutulmaz tatlar bıraktı. ilgimi çekmeyen bir kısım pek olmadı, o yüzden replikler ve filmin konusuyla ilgili ağır spoiler için şimdiden özür dilerim.

    --- spoiler ---

    1910 yılında bir mezar arayışıyla başlayan hikayemiz, başlangıca yani 1902 yılına geçiyor birden. yüzbaşı arsenev, nam-ı diğer kapitan (dersu'nun seslenişiyle) hikayemizin anlatıcısı...

    arsenev'in dersu hakkındaki ilk izlenimi:

    + bu goldi bende büyük bir hayranlık uyandırdı. ormanda geçen uzun hayatı boyunca elde ettiği çok ilginç önsezileri var. ayrıca çok da iyi kalpli. hiç tanımadığı birinin ihtiyaçlarını sağlıyor. ve belki de bir daha asla göremeyeceği.

    dersu'nun su kenarında ateş yaktığı ve ağaç dalı yonttuğu bir sahne var. diğerleri onun şarkı söylediğini sanırken aslında ailesine ihtiyacı olanı vermek için bir ağıt olduğunu, ailesinin başına gelenleri anlattığında anlıyorsunuz. başlıyor gözyaşlarınız akmaya.

    arsenev ile dersu'nun khanka gölü etrafında keşfe çıkıp kayboldukları sahnede, bu adamlar buzulların arasında nasıl hayatta kalacaklar diye düşünürken, çat pat rusça konuşan aydedemiz hayatta kalma bilgisiyle şaşırtıyor. neyse şükür bulunuyorlar.

    arsenev dersu'yu kasabaya davet ettiğinde, aydedemizin kendini kötü adam ilan etmesi çok duygulandırdı. hayatımda bu kadar naif bir insanla karşılaşmadım. askerlerle vedalaştığı sahne, hele ki kapitanın arkasını dönüp, dersu tepeye vardığında birbirlerine seslenmeleri artık hıçkırıklara boğulmanıza neden oluyor.

    5 senelik ayrılıktan sonra 1907 yılının ilkbaharında yine aynı bölgede karşılaşıyor bizim iki arkadaş. dersu çok samur vurmuş, çok para kazanmış ama parasını emanet ettiği tüccar sırra kadem basınca tekrar avlanmaya çıkmış. bunu gülerek anlatması içinizi ısıtıyor.

    nehirdeki aksiyon için tek diyebileceğim, dersu'nun can pazarı yaşarken bile askerlere kendisini nasıl kurtaracaklarını anlatmasıydı. gülerek izlediğim iki sahneden ilki.

    ikincisi ise fotoğraf çektirdikleri sahne. insanın anıları olması güzel şey. hele ki böyle eşine az rastlanır bir insana dair.

    kaplan olayına çok üzüldüm. hayatını bir yaprağa dahi saygıyla geçirmiş, hiçbir şeyi israf etmemeye ve kendinden sonrakileri de düşünmeye adamış birinin hata yaptığında yaşayacağı korku ve akıl tutulmasını benim canım aydedem de görmek yüreğimi parçaladı. ister yaşlılık deyin, ister dersu gibi ormanın ruhu. gözlerinin keskinliğini yitirmesinin kaplanla ilişkili olduğunu ben de düşünüyorum.

    kasabada geçirdiği süre boyunca kendine yabancılaşan bir bilge. aynı psikolojiyi size sırtında battaniyesiyle o sobanın karşısında hissettiriyor. hayatı boyunca yaptığı şeyden bir insanı mahrum bırakmak/olması onun ölümüyle eşdeğer olmalı sanırım.

    arsenev ile cenaze memuru arasındaki son konuşma ile hem dersu hem de kendiniz için üzülüyorsunuz. hangimizin hayatına böyle özel bir insan, kaç kere temas edebilir? ve sonu böyle mi olmalıydı? diye düşünüyorsunuz. en azından ormanda, evinde kavuştu ailesine diye teselli ediyorsunuz kendinizi. şu an bu satırları yazarken gözümü kapadığımda aydedemin yüzü beliriyor gözümde. film karakteri olarak tanımış olsam da bir şekilde yaşatıyorum seni içimde dersu.

    --- spoiler ---
88 entry daha
hesabın var mı? giriş yap