• thomas bernhard'ın otobiyografik beşlemesinin üçüncü kitabı.
  • der atem. eine entscheidung (nefes bir karar)

    az sonra öleceğini biliyorsun. tekrar ediyorsun, 'biliyorsun'. emareler bas bas bağırıyor, yanı başında. yanı başında biri ölüyor. bulunduğun yerde herkes herkesin oraya ölmek için geldiğini, getirildiğini biliyor. bu bilgi senin de öleceklerden biri olduğunu sana unutturuyor, yanılıyorsun. herkes yanılıyor. yaşadığın korkunun yanı sıra üzülüyorsun, diğerlerinin ölümüne. ağır bir yük bu ama üzüntünü yaşamayı beceriyorsun. sen farklısın çünkü sen ölmeye direnebilecek tek kişisin. seni çevreleyenler de bunu biliyor ama dile getiremiyor. nedeni basit, biri ölmeyecekse ve o sensen diğerlerinin ölme olasılıkları bir tür kesinliğe dönüşüyor. oraya giren kimse canlı çıkamamış çünkü orası ölümden önceki son durak, ölüm koğuşu. ölmek burada gerçekten bir eylem. kimsenin kendisi adına bir mucize beklediği yok ama insan zavallı, insan umut etmeden yapamıyor. sen ise umut etmiyorsun, mücadele ediyorsun. son bir nefes alman gerekiyor. aklına büyükbaban geliyor, aklına müzik geliyor, aklına çıraklığın geliyor, aklına edebiyat gelmiyor, aklına yine büyükbaban geliyor. alıyorsun o nefesi çünkü almaya karar veriyorsun. sedyede ölümü beklerken, herkes senin ölmeni beklerken sen inatla o son nefesi alıyorsun. ölmüyorsun.

    ölümü en içten bekleyen pascal'la tanışıyorsun sonra ve aldığın nefesi yazmaya oturunca ilk onun sözlerine yer veriyorsun: "insanlar ölümün, çaresizliğin ve belirsizliğin çözümünü bulamadıklarından, mutlu olabilmek için bunlar hakkında düşünmemeye karar vermişlerdir."

    thomas bernhard,, acıların çocuğusun.
  • thomas bernhard ağır bir hastalıktan dolayı hastaneye düşer. çok sevdiği dedesi de aynı hastanededir.
    yoğun bakım bölümünde kalır bir süre ve bu süre zarfında da etrafı inceler.
    bizi doktorlar, ölüm koğuşu, çaresiz vakalar, yaşlı insanlar, ölümler ve gözlemlediği diğer noktalarla alakalı olan hatıralarıyla başbaşa bırakır.

    - "yaşını tahmin etmek ise olanaksızdı, tahmin edilebilir bir yaş sınırını çoktan geçmiş gibiydi."

    - "koğuşta biri öldüğünde yaşanan üzüntü beş dakikadan fazla sürmezdi."

    - "seruma bağlı hastalar belli bir uzaklıktan bakılınca, iplerle bağlanmış gibi görünüyordu; bu da bende onların iplerle bağlı, güçlükle ve zaman zaman hareket edebilen kuklalar olduğu izlenimi yaratıyordu. ama aslında bu ipler, onların yaşamla olan tek bağlantısıydı. biri gelip o ipleri kesecek olsa, anında ölürler, diye düşünürdüm. bu kuklalar elbette ki yaşlıydı, hatta bazıları aşırı derecede ihtiyardı, modası geçmiş ve değersizlerdi; hatta acımasızca yıpratılmışlardı. kullanıldıktan sonra ise çöpe atılıp yakılıyorlardı."

    - "ölüm koğuşundaki hastaların çirkinlikleri ve acınası halleri, ziyaret saatinde gizleniyordu, ama her şeyi saklamak da imkânsızdı. sağda solda görülebilen şeyler de ziyaretçileri dehşete düşürmeye yetiyordu. içeriye girenler, daha önce hiç karşılaşmadıkları bir sefalet ve perişanlıkla karşılaşıyorlardı. bu ziyaretleri müthiş bir tahammül sınavı ve yakınları için gösterdikleri büyük fedakârlıklar olarak görüyorlardı.
    ziyaret ettikleri kişi uzun süredir orada yatıyor olsa da birçoğu sadece bir kez ölüm koğuşuna gelme cesareti göstermişti. tek bir ziyaret yetiyordu, birkere gelmek görevlerini tamamlamak için yeterli oluyordu.
    ölüm koğuşunu ziyaret edenlerin bu tecrübeyi ömür boyu unutmadıklarına eminim. oysa gördükleri şeyler, ziyaret saati dışında görebilecekleri dehşet verici şeylerin sadece ufak bir parçasıydı."
  • thomas bernhard'ın otobiyografik beşlemesinin üçüncüsü. (diğerleri yine sel yayınları'ndan sezer duru çevirisiyle çıkan: neden, kiler, nefes, soğuk, çocuk)

    roman ve hikâyelerinden fazlaca alışık olduğumuz akciğer hastalığını bu kez hastane odasında kaldığı süre içinde okurlarına aktarıyor. sürekli ölenlerin resmedildiği kitabı okuyacak ruh halinden çok uzak olduğum bu dönemde doktorların ve hemşirelerin ölümü normal sayan, tesirini beş dakika yaşayan bakış açılarıyla kendisinin 18 yaşında bir genç olarak yaşama tutunuşunu anlatıyor. ölüm koğuşu olarak adlandırılan bekleme/hastane odasında fiziksel ağrılardan varoluşsal düşüncelere uzanan ve okurunu da düşündüren leziz bir kitap.

    ilk sayfada yer alan “hayatta sevdiğim tek insan” sözü kitabın şifresi. büyükbabasına olan sevgisi bernhard okurlarının malumu, onu yitirişi ise hem fiziksel hem de psikolojik nefessiz kalış süreci.

    bernhard'ın samimiyetinin hastasıyım.

    “insanlar ölümün, çaresizliğin ve belirsizliğin çözümünü bulamadıklarından, mutlu olabilmek için bunlar hakkında düşünmemeye karar vermişlerdir” pascal'ın bu sözüyle açılan kitap mutsuz da etse düşünmemiz gerekenler üzerine…
hesabın var mı? giriş yap