• insan neden mutsuz olduğu bir ilişkiyi ısrarla devam ettirir?

    akıllıca bir karar neye göre alınır? geçmişte verdiğin kararlara göre mi yoksa gelecekte edinmeyi umduğun kazanca göre mi?

    bir ton para verdiğin her şey dahil bir otele gittin. tatilin ortalarında bir lokma bir şey yiyemeyecek kadar doymuş hissediyorsun.hangi davranışın seni mutlu edeceğini düşünüyorsun? bir ton para verdiğin için yemeye devam edersen mi mutlu olacaksın, yoksa daha fazla yemek senin için iyi olmayacağından yemeyi bırakacak mısın? peki dört gün tatile gidip beş kilo alan insanların hepsi görgüsüzlüğünden mi bu kadar yiyor?

    düşmana göre çok fazla kayıp verdiğin bir savaşta artık üstün durumdasın ve sonsuza kadar barış yapma şansın var. barışı sağlayacak mısın yoksa çok kayıp verdiğin için düşmanı yok etmeyi mi düşünüyorsun? kuzey irlanda'nın ira ile olan mücadelesinin sonuna gelindiğinde bazı milletvekilleri "çok kayıp vedikleri gerekçesiyle" barış referandumunda "hayır" oyu kullandı. bu milletvekilleri 25 yılllık savaşı bitirmeye "evet" demek varken daha çok kayıp anlamına gelen "hayır" oyunu neden kullandı?

    bu gibi mantık dışı, bir bakıma takıntılı davranışları açıklamak için üretilen teorilerden birinin adı parayı batırma yanılımı (sunk cost fallacy). elindeki seçenekleri gelecekte elde edeceği kazançlara göre değil de geçmişteki kararlarına göre değerlendiren kişilerin bu düşünme biçimine mağlup olduğunu söyleyebiliriz.

    parayı batırma yanılımı üzerine bugüne dek pekçok araştırma yapıldı. bu araştırmaların birinde üç grup deneğe, üç farklı fiyattan sezonluk sinema bileti satıldı. birinci gruba satılan kombine biletin fiyatı 15 dolarken, ikinci grubunki 2 dolar, üçüncü grubunki ise 7 dolardı. sezon sonunda deneklerin kaç film izlediği araştırıldı. ucuz bilet alan denekler, pahalı bilet alanlara oranla daha az sayıda filme gitmişlerdi. en fazla sayıda filmi 15 dolar ödeyen grup izlemişti.

    diğer bir araştırmada kaliforniya üniversitesi'nden ha hoang ve barry staw'ın antrenörler üzerinde yürüttüğü bir çalışmada oyuncuların, performanslarına göre değil aldıkları ücretlere göre değerlendirildikleri ortaya çıktı. pahalı oyuncuların daha fazla oyunda oynatıldığı ve takımda daha uzun süre tutulduğu izlendi.

    ındiana üniversitesi'nden anne mccarthy ve araştırma ekibinin yürüttüğü başka bir araştırmada, yeni iş kuran girişimcilerin işleri yolunda gitmese de yatırımları kısmayıp büyük bir inatla işi sürdürdükleri görüldü.

    parayı batırma yanılımına benzeyen diğer bir teori ortaya 1996 yılında atıldı. concorde yanılımı teorisi (diğer adıyla umut teorisi) adı verilen bu teori, aklı başında pek çok insanın parayı batırma yanılımına nasıl düştüğünü açıklayıcı nitelikteydi. concorde isimli uçağın ilk deneme uçuşlarında başarısız olmasına rağmen, uçağa yapılan yatırımlara devam edilmesi, yatırımcıların geçmişteki yatırımlarını düşünerek "yeter" diyememesi uçağın, concorde teorisinin isim babası olmasına vesile oldu.

    concorde yanılımı, evrim teorisi kapsamında zoologlar tarafından ortaya atılan bir kavram. hayvanlar eş bulmak, yuva kurmak gibi birçok sorumluluğun altına girer. eş bulurken pekçok özveride bulunur. karşısına engeller çıktığında şimdiki durumunu değerlendirerek sorumluluğunu devam ettirip ettirmeme kararı verir. 1972 yılında newark'taki rutgers üniversitesi evrim teorisyeni robert trivers, çift oluşturan hayvanlarda eşlerden birinin yuvayı terkederek yavruların büyütülmesi sorumluluğunu diğer çiftin sırtına yüklediğini fark etti. trivers'e göre yuvayı terkeden genellikle daha az yatırımda bulunan taraf (çoğunlukla erkek) oluyordu.

    oxford üniversitesi'nden richard dawkins ve öğrencisi tamsin carlisle, hayvanların önlerindeki seçenekleri değerlendirirken gelecekteki kazançtan çok ilk yatırımları göz önünde bulundurduğunu iddia eden trivers'e karşı çıktılar. dawkins'e göre doğal ayıklama sürecinde yuvayı terk eden taraf, yalnızca bu işten avantaj sağladığı için çeker gider; yaptığı ön yatırımları düşündüğü için değil. ne var ki dawkins araştırmalarını derinleştirdikçe hayvanlarda concorde yanılımı adı verilen takıntının mümkün olabileceğini fark etti.

    kendi ayaklarımızın üstünde durma gücümüz, alternatif bir yaşam kuracak maddi koşullarımız olsa da ağır aksak ilerleyen, bize acı veren bir ilişkiyi bitirmemiz bazen yıllar alır. ilişki bittikten sonra neden bu kadar uzattığımızı düşünür dururuz. "ne kadar aptalmışım" der geçeriz. bazen bir ilişkide bir taraf daha kolay vazgeçer ilişkiden ve "nasıl bu kadar kolay vazgeçebildi" diye şaşırır kalırız. yanılım teorileri bize açıklıyor ki ilişkimizi bir kumara benzetecek olursak; çocuklarımız, geçen yıllarımız, ilişki için verdiğimiz mücadeleler, üstesinden geldiğimiz zorlukların hepsi bu kumar sırasında ödediğimiz bedeller. tek yapmamız gerekenin masadan kalkmak olduğunu biliyoruz, ama önceki kararlarımız buna engel oluyor ve kendi kendimize fısıldıyoruz: "son bir el daha"

    edit: yazıyı daha çok hoşuma gidecek şekilde yeniden düzenledim. yazınin orjinali reyhan oksay'a aittir.
  • insanlığın bugünlere gelmesinin başlıca sebeplerinden olan yanılgı.
    dost meclislerinde hede hödö diye yerin dibine sokarak anlatılan birtakım dertleri aslında nasıl da bayıla bayıla sırtlandığımızı açıklar.
    uzun vadede mantıklı, anlık durum değerlendirmesinde müthiş mantıksızdır. hedonizme ve pragmatizme terstir. ziyadesiyle
    dişildir.

    bir makalede kendisinden şöyle bahsedilmiştir:
    "başarıyı hayat gailesi haline getiren insanlar bir noktadan sonra içinde oldukları kötü durumları kabullenmek yerine düzeleceğini umut ederek sürdürmeye devam ediyorlar."
    bile bile lades yani.
  • bugünkü durumu açıklıyor.
  • hayatın her alanında geçerli olduğunu düşünmediğim teori. özellikle iktisadi konularda uygulama ve başarı olanı daha yüksektir. birçok buluş ve olayı açıklamada yetersiz kalmaktadır. eğer bu mantık doğru olsaydı ya da beethoven'ın annesi bu teoriyi bilip uygulasaydı sekiz engelli çocuğun üstüne bir çocuk daha yapmazdı ve beethoven dünyaya gelmezdi.
  • geçen arkadaşım 24y68 yıllık fakat bitmiş, toksik bir ilişkisine bir şans daha vermek istedi. concorde yanılımı dedim. anlamadı. anlatayım.
    en basit açıklamasıyla "bir yola baş koyup emek saçarsan, artık verilen o emekler boşa gitmesin diye bu faydasız oluşumları inatla ilerletme çabasına girersin" gibi bir mevzu. bir kere böyle bir yanılıma sapıp, psikolojik olarak çöken kişi, bir daha ilişki-bağ kurmaya veya büyük işlere kalkışmaya karşı alerji geliştirecek ve kendisine duvarlar örecektir. bu sebeple bugunü concorde yanılımına kurban verip, geleceği yakmamak için ayık olmak lazım. öleni gömmeyi bilin. bu naaş geçmişten gelen korkularımız da olabilir, bir insan da, keyif almadığımız bir meslek de. "şimdi bu kadar yol geldik, dönmek olmaz" diye yola devam edilmiş ne sağlıksız, verimsiz, mesnetsiz foseptik evlilikler, işler, oluşumlar var belli değil.
    o engebeli yolda kilometrelerce yürümeden evvel dönülmeli. daha ağaçlıklı, serin sahil yolları bulunacaktır.
    o engebeli yolun sonunu göreceğim diye ısrar eden kişi, kendisini bir daha hiçbir yola çıkmaya cesaret edemeyecek kadar çökmüş, vazgeçmiş bulur.
    aynaya bakın, ne kadar güzelsiniz. yapmayın kendinize böyle şeyler.
  • concorde ucakları devletin zarar eden projelerine tipik bir örnekti. iki ortak ingiltere ve fransa, sesten hızlı ucagin faaliyetinin hiçbir zaman kar getirmeyecegini kavradıktan sonra bile, sırf milli itibarı kaybetmemek için çok büyük meblağlar yatırmaya devam ettiler. vazgeçmek kapitulasyonla esdeger olurdu.

    ayrica
    (bkz: batik maliyet)
    (bkz: #85706494)
    (bkz: düşünce deneyi/#92649934)
  • okuduğumuz kitabı beğenmediğimiz zaman, ya o kadar okuduk bitirelim bari diyoruz ya, işte ondan.
  • sunk cost, concorde fallacy diye gecer..

    ingiliz ve fransiz hukumetlerinin concorde ucaklarini devamli ve kar etmeyecegini bildikleir halde finanse etmelerinden ismini alir.
  • kaybetmemek için daha çok kaybetmek.
    yanlış yoldayız ama o kadar da yürüdük şimdi gibi.
    onca emeğin heba olacağını düşünme fikri acılarla ve inkârla dolu bi yığın gibidir. bi tahıl ambarında üzerine dökülen hububatın altında kalmaya benzer bisey. çırpındıkca aşağı doğru kayarsın ama çırpındıkça çıkacağına inanırsın. yorulur ve yetmiyormuş gibi yanılırsın. gündelik hayatımızda bile bi yemeği çöpe dökerken radikal davranamıyoruz, önce bakıyor, sonra kokluyor ve sonra tadıyoruz. bi'emeği kurtarmanın peşindeyiz. ve bunun bedelini zehirlenmekle ödüyoruz. bi'şeyleri heba etmek, heba olmaktan iyiydir.

    "yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyiydir" diyordu behzat. fakat yanılıyordu. bu sözler filmlere, dizilere damgasını vuran tiradlarda iyi bi cümle olabiliyor sadece. gerçek hayatta hüsran.
    itibar sahibi olan adam veya kadinların, siyasetçilerin, ticaretle uğraşanların, üst düzey yöneticilerin ve aşıkların sendromu.

    acil şifalar diliyorum.

    bu yazıyı yazmamda emeği geçen, istek başlıkçı yazara teşekkürler.
hesabın var mı? giriş yap