• charles ve lutwidge'in latincelerini alip ters cevirerek lewis carroll takma adini elde etmis yazar/matematikci.
  • lewis caroll

    1891 yılında dostu anne symonds'a yazdığı bir mektupta gerçek ismiyle tanınmamaktan yakınmış, "bazen keşke alice in wonderland'i hiç yazmasaydım dediğim anlar oluyor" demiş. sanırım bu yüzden, ondan gerçek isminin başlığı altında bahsedeceğim.

    ingiliz yazar, mantıkçı, matematikçi, yazar ve fotografçıdır.

    sembolik mantık üzerine yazdığı önemli eserleri bulunsa da asıl ününü alice harikalar diyarında, aynanın içinden, köpan avı gibi önemli edebi eserleri ile kazanmıştır.

    27 ocak 1832 tarihinde, daresbury, ingiltere’de dünyaya geldi. onbir çocuklu kalabalık bir ailenin üçüncü çocuğu olan caroll, ilk eğitimini evde, ailesinin yanında aldı.

    1851 yılında oxford üniversitesi'ne yazıldı. okulda çalışkan bir öğrenci olmamasına karşılık matematik dalında gösterdiği olağanüstü başarılar sayesinde eğitimini sürdürmek için gereken bursu almaya hak kazandı ve christ church okulunda matematik doçenti olarak çalışmaya başladı.

    genç yaşta kısa hikayelere ilgi duyan carroll, ilk olarak mischmasch adlı dergide yayınlattığı eserlerini, 1854–1856 yılları arasında the comic times ve oxford critic gibi daha geniş kitlelere ulaşabilen dergilerde yayınlatarak edebiyat çevresinde adını duyurmaya başladı. 1986 yılında, solitude adlı kısa hikayesinde kullandığı lewis carroll takma adını, daha sonra bütün eserlerinde kullanmaya başladı.

    alice harikalar diyarında

    lewis carroll'un sihirli kekler, gizli kapılar, sırıtan kediler, şakıyan kaplumbağalarla ilgili fantastik hikayesi ilk yayımlandığı günden beri hiç raflardan inmedi. 150 yıl boyunca filmlere, resimlere, balelere, hatta bilgisayar oyunlarına konu oldu.

    öyle ki bir nöroloji hastalığı bile onun adıyla anılıyor. fakat bu başucu kitabı hakkında yazılanlar çok daha fazlaydı. kimi eleştirmenler, akademisyenler bu hikayenin aslında uyuşturucu kültürüne ya da ingiliz sömürgeciliğine dair bir alegori olduğunu söylüyor.

    hikaye, 10 yaşındaki alice liddell'in kız kardeşiyle birlikte londra'daki thames nehri’nde charles dodgson ile kayık gezisinde eğlence olsun diye başlamıştı. öyle etkili olmuştu ki alice, dodgson’dan hikayeyi yazıya dökmesini istemiş, o da lewis carroll mahlasıyla yapmıştı bunu.

    alice, oxford üniversitesi'ndeki bir fakülte dekanının kızı, dodgson ise aynı fakültede matematik öğretmeniydi. arkadaşlık ettiği küçük kız sadece alice de değildi. 21. yüzyıldan baktığımızda burada rahatsız edici bir şeyler hissediyoruz.

    dodgson'un ilişkilerinde uygunsuz bir şey olduğuna dair herhangi bir veri olmasa da yetişkin bir insanın küçük çocukları yanında gezdirip kucağına oturtarak fotoğraf çektirmesinde bu rahatsızlık hissine kapılıp şüphelenmemek elde değil.

    dodgson'un ilişkilerinde uygunsuz bir şey olduğuna dair herhangi bir veri olmasa da yetişkin bir insanın küçük çocukları yanında gezdirip kucağına oturtarak fotoğraf çektirmesinde bu rahatsızlık hissine kapılıp şüphelenmemek elde değil.

    daha ince ve ayrıntılı okumalarda alice’in yolculukları cinsellikten ziyade bir çocuğun ergenliğe adım atması olarak da görülebilir. kahramanımız, büyük değişime uğrayan vücudunda kendisini rahat hissetmemektedir; benliği istikrarını yitirmiş, kimliğine dair şüphe duymaya başlamıştır. otoriteye karşı mücadele etmekte, rastgele olduğunu düşündüğü kuralları, etrafındaki insanların tavırlarını, hatta ölümü anlamaya çalışmaktadır.

    dodgson'un en sevdiği yazarlardan biri, confessions of an english opium eater (afyon yiyen adamın itirafları) adlı kitabın yazarı thomas de quincey idi. fakat dodgson'un gerçek uyuşturucular denediğine dair somut bir veri bulunmuyor.

    bazı eleştirmenler de alice'i siyasi bir alegori olarak görüyor. kahramanımız beyaz tavşan'ın arkasından zıplayıp çabuk sinirlenen bir kraliçenin yönettiği ve kaotik bir yargı sistemi olan tuhaf bir aleme düşüyor. burasının kraliçe victoria’nın yönettiği ingiltere'yi çağrıştırmak üzere tarif edildiğini söyleyenler var.

    peki bu garip ülkede alice nasıl davranır? yerlilerin davranışı karşısında şaşkındır ve kendi değer yargılarını dayatır, bunun sonuçları da ağır olur. bazıları bunları sömürgeciliğe dair alegori olarak görür.

    her çağda ele alınmış olması bu hikayenin ne kadar etkili olduğunun da bir göstergesi aynı zamanda. alice’te yeme bozukluklarını, cebir sembollerini, gül savaşları hicvini görenleri öğrendikçe biz de alice kadar şaşkına dönüyoruz.

    charles dodgson gündüzleri fakültede matematik dersleri verdiğinden, hikayedeki aritmetik ve geometrik çağrışımların şaşırtıcı olmaması gerekir.

    charles pedofili mi?

    daresbury'deki evlerinde carroll'a ait, yolumuzu alice'e götürecek birçok eşya sonradan gün yüzüne çıkıyor. alice harikalar diyarı'nda'da mad hatter'ın (şapkacı) kullandığı çaydanlık kapağı mı dersiniz, beyaz tavşanın birlikte resmedildiği ve şuursuzca kaybettiği beyaz eldiveni mi dersiniz? yoksa kurultay yarışındaki yüksük mü? ama alice harikalar diyarı'nda'yla başlayan -ilk adı alice's adventures underground (alice'in yeraltındaki maceraları) - alice hikaye serisi, carroll'ın christchurch'e (oxford’a) matematik öğretmeni olarak gidip liddell kardeşlerle tanışmasıyla sözde hayat bulup kâğıda dökülüyor.

    liddell kardeşler, christchurch başrahibi ve kraliçe ii. elizabeth'in uzaktan akrabası henry ve lorina liddell'ın çocukları. christchurch'e yolu 24 yaşındayken düşen carroll'ın baş rahibin evinin bahçesinde oynarken tanıştığı ve sonradan fotoğraflayarak ve onlara hikayeler anlatarak ilişkisini ilerlettiği liddell kardeşlerin isimleri edith, alice ve lorina idi. ebeveynleri, oxford sosyetesinin gözdesi olduğu için daha küçük yaşlarda partilere katılmaya başlayıp konuklarla nasıl içli dışlı olunacağının adabını öğrenen kardeşler, carroll'ın hayal gücü ve hikayeleriyle onlara sunduğu dünyayla, alışık oldukları yaşamdan bambaşka bir yerle tanışma fırsatını yakalarlar. oysa viktorya dönemi’nin onlara biçtiği sadece, vakti gelince uygun birileriyle evlenmeleridir.

    carroll büyük bir titizlikle tuttuğu günlüğüne kızlarla tanıştığı 25 nisan 1856 tarihini oldukça özel bir gün olarak not eder ve o ânı şu şekilde açıklar: "3 kız kardeş zamanlarının çoğunu bahçede geçiriyordu. sonrasında biz çok iyi arkadaş olduk. fotoğrafın ön planında bir araya gelmeleri için çalıştık, çekim sırasında yerlerinde sabırla oturduklarını söyleyemem. bugünü beyaz bir taşla işaretliyorum." carroll, fotoğraf çekmeyi, onlarla oynadığı bir oyun aracına dönüştürür ve aslında pek çok ödül kazandığı matematikte olduğu kadar sanatta ve fotoğrafçılıkta da iyidir. yeni bir sanat formunun öncüsü olur; yeteneği ve ilgisi profesyonelliğe ulaşır. yazarlardan sanatçılara, yakın çevresinden ünlülere kadar pek çok kişinin fotoğrafını çeker, çektiği yüzlerce fotoğraftan günümüze ulaşan çoğu eserinde başrolleri liddell kardeşler paylaşmaktadır. peki, liddell kardeşler carroll'ın ilgisini bu raddede çekmeyi nasıl başarabilmişlerdi? diğer modellerin yanında daha çok dikkat çeken ve carroll'ın çok daha fazla gözüne giren alice liddell'ın ikinci kuşaktan torunu vanessa tait, fotojenik, karizmatik ve üst sınıftan oldukları için başlangıçta carroll'ın dikkatini, kardeşlerinin hepsini çektiğini söyler. ve ayrıca tait'e göre alice, kardeşlerinden çok daha özgüvenli bir çocuktur ve diğerlerine nazaran fotoğraf çekilmeyi çok daha fazla sevmektedir. fotoğraf çekimleri, eğlendirmek için öğrettiği sihir numaraları, hikayeleri derken carroll, çocukların hayatına giderek daha fazla dahil olmaya başlar.

    çocuklar evi çevreleyen sınırların dışına geçiş yapabilecek yaşa geldiklerinde onlarla tekne gezisine de çıkmaya başlar. ve bir gün arkadaşı robinson duckworth'ü de alıp kızlarla tekneye biner, thames nehri semalarında günün keyfini çıkarırlar. carroll, kızların hikaye anlatması için yaptıkları ısrara karşı gelemez ve bugün bizim alice harikalar diyarı'nda olarak okuduğumuz hikayeyi anlatır onlara. aralarından da bir tek alice hikayeyi kağıda dökmesini ister. carroll, o günkü tekne gezisiyle ilgili şöyle bir anekdot paylaşıyor: "duckworth ile birlikte liddell kardeşleri de yanımıza alıp tekneyle godstow'a gittik... onlara alice'in yer altındaki maceraları ismindeki masalı anlattığım bu yolculukta, alice için hikayeyi kağıda dökme sorumluluğunu üstlendim."

    alice'in ve carroll'ın "arkadaşlığı" edebiyat dünyasına harika bir kitap kazandırmış olsa da, kitap ilk kez yayımlandığında ikilinin arkadaşlığı sona ermişti bile. peki bunun sebebi neydi? bunun üzerine üretilen türlü türlü spekülasyonlar olsa da bilinen, carroll'ın godstow'da yapılan tekne turundan yaklaşık bir yıl sonra, 1863 yılının haziran ayında başrahibin evinden sürülmüş olduğu. başrahibin evinden neden ayrıldığına dair kendisinden gerçekleri duyma ümidimiz ise günlüğünden tam o olayların kaleme alındığı sayfaların yırtılmış olması sebebiyle suya düşüyor. bilinen o ki; olayların öğrenilmesini istemeyen carroll değil, sayfaları koparan yeğenleri ve diğer aile fertleri. carroll'ın günlüğünde 5 ay boyunca liddell ailesinden bahsettiği tek bir satır dahi yok. ta ki 5 aralık akşamı, bir tiyatro gösterisine katıldığı ana kadar. o andan şu şekilde bahsediyor: "bayan liddell ve çocukları da oradaydı. fakat bu süre zarfında olduğum gibi onlara karşı çekingen kaldım."

    peki bu çekingenliğin ve soğukluğun sebebi neydi? tait, bunun sebebinin carroll'ın alice'e olan ilgisine karşı alice'in annesinin aldığı tavır olduğunu söylüyor. hatta büyükbabasının anlattığına göre, kibrinden ve kızlarını daha nüfuzlu insanlara layık gördüğünden carroll'dan alice'e gönderilen tüm mektupları yaktığını anlatıyor. woking arşivindeki kaynaklara göre ise; carroll, alice'le değil, ablası lorina'yla evlenmek istemiş. lorina'nın alice'e gönderdiği bir mektupta ise lorina, kendisiyle röportaj yapmak isteyen birine, yaşanan soğukluk üzerine ne tür bir açıklama yapması gerektiği hakkında alice'e danışması gerektiğini söyleyerek şu kelimeleri sarf ediyor: "onlara, sana karşı ilgisinin sen büyüdükçe giderek arttığını, bunun üzerine annemin kendisiyle konuştuğunu ve bu konuşmanın da kendisini gücendirdiğini, bize yaptığı ziyaretleri kestiğine neden olduğunu söyledim. ilişkinin neden bittiğine dair birisinin açıklama yapması gerekiyordu." fakat carroll, yaşananlara yaratıcılık ve titizliğini en üst seviyede kullanarak el yazısıyla yazdığı ve tüm çizimlerini kendisinin yaptığı kitabının ilk örneğini alice'e yılbaşı hediyesi olarak göndermekten çekinmez. üstelik kitabın son sayfasında alice'in fotoğrafı yer almaktadır.

    peki bu esere ilham veren alice'e bu süre zarfında ne olmuştu? küçüklüğünde büyümüş de küçülmüş, zeki, enerjik ve oyun oynamayı seven biri olarak anlatılan alice'in yetişkinlik hayatı üzerine, pek bilgimiz yok. geleneksel viktorya dönemi’ne uyumlu bir hayat yaşar. 1880 yılında ise reginald hargreaves ile evlenir. carroll'ın alice evlendikten sonra kendisine bir mektup yazdığı ve bu mektupta şu ifadelere yer verdiği biliniyor: "senden bu yana birçok çocuk arkadaşım oldu fakat onlar oldukça farklıydı." alice'in evliliğinden üç çocuğu olur ama ne yazık ki ikisini 2. dünya savaşı'nda kaybeder. kocası ölene kadar carroll'ın kendisine hediye ettiği kitabını saklayan alice, kocasının ölümünün ardından paraya ihtiyacı olduğu için kitabı açık artırmayla satar. ama carroll ve kurgu alice ile olan bağı yine de sona ermez ve 1932 yılında lewis carroll'ın doğumunun 100. yıl dönümü sebebiyle new york'a gelir. gelişini "amerika'ya gelerek harikalar diyarı'nı tekrar ziyaret ediyormuşum gibi hissediyorum." diye tanımlayan alice, kameraların karşısına çıkarak "buraya gelmek büyük bir onur ve zevk benim için. şimdiki deniz aşırı maceramın, yeraltında yaşadıklarım kadar ilgi çekici olacağını düşünüyorum." der. ve bu maceradan iki yıl sonra 1934 yılında 82 yaşındayken hayata gözlerini yumar.

    carroll, hikayeyi tamamen doğaçlama olarak oluşturmasına rağmen, hikaye mekanlarının gerçekten ve gözlemlerinden kopmadığına şahit oluyoruz. alice'in tavşanı takip ettiği godstow'dan, çay partisinin yapıldığı treacle well'e kadar her birinin gerçek dünyadan izleri mevcut. ayrıca hikayede geçen karakter isimleri de yine gerçek dünyadan hatıra taşıyor. çay partisinde farenin (the dormouse) anlattığı hikayedeki üç kız kardeş, carroll'ın o zamanlar aralarından su sızmadığı liddell kardeşlerden başkaları değil. gerçek yaşamı kodlayıp bundan farklı karakterlerin yaratıldığı hikâyede lacie, alice'in bir anagramı; elsie'nin ingilizcedeki okunuşu ise lorina charlotte'ın baş harflerini oluşturuyor. (lc "el-si" diye okunuyor.) tillie de edith için aile içinde kullanılan bir takma ad. peki neden alice bir tavşanı takip ediyor ve tüm macera böyle başlıyor derseniz, godstow'un nehir kıyısında hala tavşanlarla karşılaşmak mümkün olduğu için tabii ki.

    bu hikaye her ne kadar "masum", "çocuk dostu", "yaratıcı" tınlıyor olsa da gerçeklikten başka bir hayat yaratma becerisinin arkasında tartışmalı bir durumun olduğu açık. lewis carroll'la ilgili günümüzden o zamana bakıp birtakım yargılamalarda bulunmamıza neden oluyor kuşkusuz. dört yaşında bir çocukla, 24 yaşında genç bir adamın arasında başlayan ve yaklaşık 7 yıl süren "arkadaşlık"tan bahsediyoruz. konuyla ilgili birtakım bilgileri, alice'in ağzından değil carroll'ın günlüğünden ve birtakım aktarımlardan alıyoruz. yaş anlamında eşitlik içermeyen, kuşaklar arası, yaş, ehliyet ve cinsiyet anlamında iktidar yaratıcı ve bu alanı kendi lehine kullanıcı bir durumun olduğu gerçeği, lewis carroll ve kendisinin alice'le ilişkisi üzerine birtakım ipuçları veriyor. zira kendisiyle ilgili edebiyat dünyasında (kendisini bastıran) pedofil olduğuna dair söylentiler mevcut. hatta ismini google'a yazıp biraz araştırma yaptıktan sonra yazdığı kitapla birlikte bu etiketin konuşulduğunu görebiliyoruz. hakkında izlediğim belgeselde, konuşmacıların bu konuya verdiği cevaplar ise bir hayli genel ahlaktan beslenen tepkileri içeriyordu, tıpkı etiketin yapıştırılmasının son derece basit olması gibi. bu tepkilerin birincisi, lewis carroll gibi bir yazarın, "pedofil" olmasının imkanı yoktu, bundan söz etmek dahi bir o kadar absürttü, hayır, hayır ve hayır, böyle bir şey kabul edilemezdi. ikincisi, lewis carroll gibi "iyi" bir yazar da "kötü bir insan" olabilirdi. ve üçüncüsü; carroll'ın alice'e karşı hisleri romantize ediliyordu.

    pekala bir çocuk yazarı, bir yazar, entelektüel biri, bir "adam", çocuklara ilgi duyan, onları arzulayan biri olabilir.

    ayrıca çocukluktaki bilinmeyeni keşfetmeye dair merak ve bunun cinsellikle ilişkisi üzerinden alice'in diyarı'nın yani kaleme alınan hikayenin kendisinin, çocukluğa cinsellikle bağlantılı olarak baktığı söylenebilir.

    alice harikalar diyarı’nda, kız kardeşiyle bir bankta otururken aniden yakınından koşarak geçen pembe gözlü beyaz bir tavşan gören alice'in, tavşanın peşinden gittikten sonra bir tavşan deliğinden düşmesiyle yaşadığı sıra dışı ve "tuhaf" olayları merkezine alır.

    alice: "... sanırım iyi ifade edemedim. daha kendim durumu anlayamadığım için. günü pek çok farklı vücut ve boy ölçülerine dönüşerek geçirmek çok karmaşık."

    tırtıl: "hayır, değil."

    alice: "... fakat bir kozaya dönüşmek zorunda kaldığında -ki bir gün dönüşeceksin, bunu biliyorsun- ve sonrasında kelebek olduğunda kendini biraz tuhaf hissedersin diye düşünüyorum, öyle değil mi?"

    tırtıl: "hiç de bile"

    alice: "tabii senin hislerin farklı olabilir. bildiğim tek bir şey var, bunun da bana çok tuhaf geldiği."

    beni en çok etkileyen sahneler ise;

    humpty dumpty diyalogları olmuştu.

    "sözcüklerin bazıları epey sinirlidir. özellikle fiiller böyledirler. onlar kadar kibirlileri bulunamaz... halbuki sıfatlarla istediğini yapabilirsin... fakat fiillere böyle ilişilmez... bununla beraber ben onların hepsini de idare ederim. anlaşılamaz! işte benim söyleyeceğim bu!"

    alice, merak etmişti.

    "lütfen," dedi. "bana o sözün ne anlama geldiğini söyler misiniz?"

    yumurta adam, bu sefer pek memnun olmuşa benziyordu.

    "hah!" diye bağırdı. "sen makul bir çocuk gibi konuşuyorsun. ben 'anlaşılamaz,' derken bu konuyu gerektiği kadar tartıştık demek istedim. bu arada bundan sonra ne yapacağını da anlatman yerinde olur sanırım? her halde bütün ömrün boyunca burada durmak niyetinde değilsin zannedersem. işte bu söz bunları içine alıyor."

    alice, düşünceli düşünceli mırıldandı.

    "bir söze bu kadar çok anlam verebilmek büyük bir mesele."

    humpty dumpty,

    "ben bir sözcüğe bu kadar çok iş yaptırdığım zaman," diye anlattı. "o zaman kendisine fazla ücret öderim."

    14 ocak 1898 yılında, guildford, surrey, ingiltere'de bulunan kızkardeşinin evinde, pnömöniden vefat etti. naaşı, guildford'da bulunan mounth mezarlığı'na gömüldü.

    charles lutwidge dodgson 15 yaşımdayken, kitabının içindeki küçük bir kapıdan, başka bir dünyaya giren meraklı bir kızın öyküsünü yazmamda esin kaynağı olmuştur. kim bilir, belki bir gün paylaşırım.

    alıntı yaptığım kaynaklar;

    1
    2
  • (bkz: lewis carroll)
hesabın var mı? giriş yap