• kapakta yer alan aile fotoğrafına bakmaktan kitaba giriş yapamazsınız, öyle güzel.
  • 11 ocak'ta çıkacağı söylendiği halde, bugün d and r'dan aldığım, sabahattin ali eseridir.

    edit: kitabı okudum, kitap hakkında yorumlarıma ve kitaptan alıntılara bakmak için; tık tık.
  • okumayanın bir şey kaybetmeyeceği aliye'nin ve filiz'in mektupları da olsa güzel olurmuş dediğim kitap.
  • evet aliyenin ve filizin mektupları da olsa güzel olurmuştu*. ama bu haliyle de çok güzel. okurken sabahattin ali, hem canınızı hem ruhunuzu hatırlatıyor size. onlara daha sıkı sarılmanızı, romantik bir adamın, saf bir aşığın ve heyecanlı bir yazarın/şairin dilinden öğütlüyor bir yerde.
  • bugün aldığım ve daha ilk sayfasında ruhumu okşamış kitaptır. kürk mantolu madonna' dan sonra zaten bir farklı bakar oldum ikili ilişkilere şimdi bu mektuplardan sonra ne olacak merak ediyorum. sabahattin ali' nin ince ruhu yine ele geçirecek sanırım beni ki bundan ancak memnun olurum.
  • sabahattin ali'nin eşi aliye'ye ve kızı filiz'e yazdığı mektupların derlemesi.

    keşke aliye ve filiz'in mektupları da olsaydı dediğim, ama sadece sabahattin ali'nin mektuplarıyla da o zamanı ve aliye'nin mektuplarını kestirebilmek mümkün.

    aliye'ye osmanlıca filiz'e türkçe yazması mektup asılları sayesinde anlaşılmaktadır. keşke osmanlıca bilsem dedirtti.

    hayatlarından bir parça, hayatımın bir parçası oldu. güzel kitap, okuyun derim.

    *
  • okudukça ağladığım, ağladıkça okuduğum sabahattin alinin karısı - nişanlısıykenden itibaren diyeyim - ve kızına yazdığı mektuplar derlemesi.
    herkes gibi keşke o mektupların öbür tarafı da olsaymış dedim ama yine de sadece sabahattin alinin yazdıkları bile o kadar etkiliyor ki beni... gerisi olsa ne olacaktım kim bilir?
    bu kadar sevgi dolu bir adamın, karısının hayatını güneşle donatmak isteyen bir adamın, yaşadıklarıyla ve ölümüyle - pek tabi elinde olmadan ama - ailesini o kadar çok üzmüş olması - aksinin mümkün olamayacağını düşünüyorum ben. ne kadar zordur, kocanın / babanın ideolojik sebeplerden ötürü hapislere düşmesi, yurt dışına çıkmaya çalışırken saçma bir şekilde öldürülmesi. insan buna üzülmez mi? kahrolur her halde üzüntüden - ne kadar da acı. ne kadar da yakıcı.
  • sabahattin ali'nin 1935-1948 yılları arasında kızı ve eşine gönderdiği mektuplardan oluşan kitaptır.

    “etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. insan muhittin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş oldu. fakat bu yetmiyor. şiirlerimde de gördün ki, kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. çünkü candan bir insanım yoktu. sen benim yarım kalan tarafımı ikmâl edeceksin.”
  • yapı kredi yayınları'nın 3. baskısından okuduğum kitap.

    sabahattin ali'nin karısı aliye hanım ile kızı filiz'e yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap.

    kitabın kapağındaki aile fotoğrafına baktıkça içim burkuluyor. ne kadar şirin, ne kadar naif.

    *

    kitabın sol sayfasında sabahattin ali'nin kendi el yazısından mektupların görüntüsü var, sağ sayfada ise kitap baskısı hali.

    *

    ilk olarak 15 şubat 1935 tarihli mektup var.

    13 mart 1948'deki son mektuba kadar sabahattin ali, karısına arap harfleriyle, kızına latin harfleriyle yazmış mektupları.

    kızına yazdığı mektuplar, karısına yazdığı mektupların yanında küçük birer ek niteliğinde.

    esasen karısına yazıyor mektupları.

    henüz evlenmeden önce başlıyor mektuplaşmaları. bu ilk mektuplar iltifatlar, aşk ve sevgi sözcükleri, beraber yaşanacak mutlu bir geleceğe dair umut besleyen nitelikte.

    sabahattin ali, aliye hanım'a aşk dolu, sevgi dolu satırlarla sesleniyor:

    "bu kalp bundan böyle benimki ile beraber çarpacağı için dünyanın en bahtiyar insanıyım." (sf. 13)

    "mektubundaki 'beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm' cümlesini belki elli defa okudum. ah aliye, seni isteyebileceğinden çok seveceğim. benim nasıl sevebileceğimi göreceksin..." (sf. 17)

    "etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz." (sf. 17)

    "sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin." (sf. 17)

    "sen en fena resimde bile güzelsin aliye. sen her zaman herkesten güzelsin." (sf. 21)

    "geldiğim zaman göreceksin, seni neşelendirmeye, sana tatlı günler yaşatmaya ne kadar çalışacağım. bütün hayatım müddetince senin yüzünde en ufak bir keder buruşuğu olmasını bile istemem." (sf. 27)

    "gözlerimi kapadığım zaman senin hayalini görüyorum." diyorsun. ah aliye, ben gözlerim açıkken bile hep seni görüyorum. (sf. 35)

    bu mektuplar hep bol bol öpücükle sonlanıyor.

    "binlerce defa bütün yüzünden, dudaklarından öperim aliye'm" (sf. 47)

    25 mart 1935 tarihli mektubunda;

    "ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!" diyorsun. aliye, bana böyle şeyler yazma... sonra ben sana deli gibi aşık olurum." (sf. 17) yazıyor.

    sonraki mektuplarından birinde de bunu hatırlatıp;

    "biliyor musun, ilk mektuplarımda 'bana böyle şeyler yazma, sonra sana deli gibi aşık olurum.' demiştim, oldum işte... sana bugün çılgın gibi aşığım." (sf. 55) yazıyor.

    ya yazdığı mektupları çok iyi hatırlıyor ya da bir örneğini kendine saklıyor.

    *

    yazdığı öykü ve şiirlerden de bahsediyor mektuplarında. aliye hanım'ın görüşünü soruyor.

    *

    birbirlerine fotoğraflarını gönderiyorlar. aliye hanım, sık sık fotoğrafta güzel çıkmadığını yazıyor, sabahattin ali de gayet güzel gözüktüğünü. sabahattin ali, kendisinin fotoğrafı ile ilgili de şunları yazıyor:

    "hem ben de öyle resimde göründüğü gibi kerli ferli bir adam değilim, kısacık boylu, ak saçlı bir yarı ihtiyarım. yaşımın yirmi sekiz olması bir şey ifade etmez, dertli seneler beni belki kırk yaşına gelmiş kadar ihtiyarlattılar." (sf. 27)

    keşke birbirlerine gönderdikleri bu fotoğraflara da yer verilebilseydi kitapta.

    *

    mektuplardan anlaşılıyor ki evlenme sürecinde tipik problemler mesele olmuş. yüz görümlüğü, gelinlik, eşyalar, oturulacak ev... bu konularda sabahattin ali de aliye hanım da epey mütevazi davranmış. zaten de şartlar gereği mecburen öyle davranmak zorunda kalmışlar. aliye hanım'ın bu kısıtlı bütçeyi sorun etmediği seziliyor.

    gençlerin evlilik sürecinde sabahattin ali'nin yengesi epey müdahil olmuş. zaman zaman sürtüşmeler olsa da hallolmuş gibi gözüküyor.

    *

    yıllar sonra mektupların niteliği değişiyor. geçim sıkıntıları baş gösteriyor. sabahattin ali, ailesine para gönderiyor, kısıtlı miktarda para olduğu için karısından tasarruflu davranmasını rica ediyor. öyle davranacağını ve anlayış göstereceğini de biliyor.("çünkü benim idareli, sevgili karıcığımsın." sf. 125)

    *

    hapse girdiği dönemde yazdığı mektuplarda adresi "sabahattin ali, paşakapısı cezaevi, üsküdar", "sabahattin ali, sultanahmet cezaevi / istanbul"

    yaşadığı sıkıntıları "dostlar üzülmesin, düşmanlar sevinmesin" diye herkese anlatmamasını salık veriyor karısına.

    hapisteyken ya gerçekten öyle düşündüğü ya da karısını teskin etmek için umutvari yazdığı oluyor.

    "kurtulacağım hakkında ümidim kuvvetlidir. ne ise, aldırma! sonu iyi olacak. hem çok iyi olacağına kuvvetle kanaatim var. yeter ki biz azmimizi ve imanımızı ve bu millete itimadımızı kaybetmeyelim." (sf. 119)

    ancak, ilk zamanlardaki umutlu halinin son mektuplarda yerini karamsarlığa ve pes edişe bıraktığını görüyoruz. özellikle dergi/gazete çıkarma ve haksızları yazma konusunda.

    "bundan sonra biraz da dostlar kahramanlık etsin. ben elimden geleni yaptım ve bu hale geldim. dünkü takdirkarlarımız şimdi yüzümüze bakmıyor. artık pes dedim." (sf. 145)

    hele ki 24 ocak 1948 tarihli mektubunda bu yorulmuşluğu ve yıpranmışlığı iyice hissettiriyor:

    "hayatımda hiç bu günlerdeki kadar sıkılmamış ve imkansızlıklar içinde çırpınmamıştım. sizi düşündükçe geceleri gözüme uyku girmiyor... sabahtan akşama kadar dört tarafa koştuğum halde bir netice elde edilemiyor. kendi paramızı kurtarmak için bu kadar kepaze olacağım aklıma bile gelmezdi. herhalde bu kadar sıkıntının bir hayırlı sonu olacak... bir daha mahkemelik işlere burnumu sokmak niyetinde değilim... filiz yaşında yahut ona yakın bir çocuk görünce elimde olmadan gözlerim yaşarıyor... başka ne yazayım? yazacak müspet bir şey olmadıktan sonra." (sf. 149)

    *

    markopaşa ve sonraki dergileri çıkardığı süreçteki sıkıntıları da yazıyor.

    markopaşa ve sonrasındaki dergileri, aziz nesin'le beraber çıkartıyorlar. aziz nesin henüz adı bilinmeyen bir yazar. markopaşa ile birlikte adı duyuluyor. sabahattin ali ile sık sık münakaşa yaşıyorlar. sabahattin ali onun hakkında "şimdilik işleri tek başına aziz nesin'in üzerine bırakmama imkan yok. henüz siyasi bakımdan da, mizah seviyesi bakımından da kontrole muhtaç" (sf. 107) diye yazıyor.

    *

    uzun mektuplar istiyor sabahattin ali. neredeyse her mektubunu bu istekle bitiriyor.

    "bana kendinden, her günkü hayatından, hislerinden bahseden uzun mektuplar yaz. hemen yaz." (sf. 15)

    "derhal yaz. uzun, çok uzun şeyler yaz..." (sf. 19)

    "bana yaz aliye'ciğim. sayfalarca mektuplar yaz." (sf. 25)

    "bana uzun mektup yaz." (sf. 39)

    *

    genel konulardan, dünyaya ve hayata ilişkin meselelerden de bahsediyor mektuplarında;

    "dünyada rahat yaşamak için aptal olmak lazım. fakat aptal olmaktansa biraz daha rahatsız yaşamak daha iyidir." (sf. 21)

    "hayat ve felaketler beni o kadar gülmekten ve neşeden uzaklaştırdı ki kendimi, senin getirdiğin bu saadet dünyası içinde bile şaşkınlıktan kurtaramıyorum. o kadar talihin kahrına uğramışım ki hayatta bana da mesut olmak nasip olabileceğine inanamayacağım geliyor." (sf. 25)

    "neşe insanın içinde bulunduktan sonra, hayat onu ne kadar meydana çıkmaktan men etse, ne kadar boğmaya çalışsa yine ilk fırsatta kendini gösterir." (sf. 29)

    "herkes beni keyfi yerinde, daima gülen biri sanır. işte bunun için yazılarım çok dertlidir. hayatımda gösteremediğim teessürü yazılarımda gösteriyorum." (sf. 53)

    "pek az misafirliğe gitmek ve pek az misafir çağırmak istiyorum. bir sürü fesat ve dedikoducu insanlarla ahbaplık edip ne olacak sanki?" (sf.55)
    gerçi böyle demesine rağmen bir sürü insanla ahbaplık ediyor. çeşit çeşit, her telden insanla tanışıklığı oluyor.

    *

    sabahattin ali, bir mektubunda;

    "ihtiyarlığımda çekilmez bir adam olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür ederim. ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi? hep genç kalacağım." (sf. 129) yazmış.

    bu sözden hareketle sabahattin ali'nin sadece karısı ve kızına yazdığı mektuplar değil, arkadaşlarına da yazdığı ve onların kendisine yazdığı bütün mektuplar "hep genç kalacağım" adlı kitapta toplanmış. (yapı kredi yayınları)

    *

    bu kitapta aliye hanım'ın yazdığı mektuplar da olsaydı, karşılıklı mektuplaşmalarını okuyabilseydik harikulade olurdu.

    *

    önsözde de yazdığı üzere;

    "canım aliye, ruhum filiz'de yayımlanan bu mektup ve kartlar sabahattin ali'yi nişanlı, eş ve baba olarak tanımamızı sağladığı gibi, onun aşkı, evliliği ve aile hayatını nasıl yaşadığını da gösteriyor: coşkulu bir aşık, sorumlu bir eş, sevecen bir baba."

    http://birazkitap.blogspot.com.tr/…ruhum-filiz.html
  • sabahattin ali en zor dönemlerinde bile, aile babası olduğunu hissettiriyor.
    hapishane olduğu dönemlerde bile ailesini gözetiyor.

    kızı filiz'e yazdığı mektubunda, "yanaklarından defalarca ısırırım," diyor.

    diğer bir mektubunda, "kızım istediğin bir kitap var mı," diye soruyor. allah herkese böyle baba nasip etsin. amin.

    asıl dikkat çekmek istediğim nokta kızına yazdığı mektupları latin, karısı aliye'ye yazdığı mektupları arabi harflerle kaleme almış olması. beni biraz düşündürdü ama cevabı da çok basit.

    ali, 1935'te aliye hanımla evleniyor, 1937'de kızı filiz dünyaya geliyor. e haliyle latin alfabesini daha iyi biliyor. e, haliyle ona da latin alfabesi ile yazıyor. küçük ama mühim bir ayrıntı. sabahattin ali'yi osmanlıca okumak isterseniz bu kitap derim.
hesabın var mı? giriş yap