• birden özleyiveriyorsunuz... çoktan unuttuğunuzu sandığınız ya da yalnızca bir kere
    karşılaştığınız ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini, bir sabah çılgınca
    özleyerek uyanıyorsunuz. rüyalarınız, içinizdeki o gizli, esrarını ele vermez büyücü,
    siz çarsaflarınızın arasında bütün tehlikelerden uzak, güvenle yattığınızı sandığınız
    bir anda usulca ruhunuza sokulup, sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri
    birer birer ateşleleyiveriyor. infilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz. hayatınızda
    olmayan birini hayatınıza almak, ona dokunmak, onun sesini duymak icin kıvranırken
    buluyorsunuz kendinizi. ve, venedik'teki o ünlü cam atölyelere dönüyorsunuz birdenbire,
    kristal kanatlı camdan kuşlar kızgın alevlerde eriyerek çesit çesit şekillere bürünüyor,
    yattığınızda kuş olduğuna emin olduğunuz bir biblo sabaha uyandığınızda bir bakıyorsunuz
    bir peri kızına dönüşmüş, bir ejderha bir "kanatlı karınca" olmuş. özlemek, o yakıcı istek,
    bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.herkese yabancı oluyorsunuz, onların
    kuşları sizin peri kızlarınız, onların ejderhası artık sizin için bir kanatlı karınca.
    bunları paylaşacak kimseniz de yok. özlediğiniz ise çok uzaklarda. yanınızda olmasını
    istediğiniz halde yanınızda olmayan bir tek kişi, yanınıza bile yaklaşmadan, hatta onu
    özlediğinizden ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan, bütün hayatı, bütün görüntüleri
    eritip, başka başka kılıklara sokuyor. kıpkızıl bir alev gibi içinizde beliriveren o insan,
    venedikli camcıların, kızgın cama daldırıp üfledikleri ince borular gibi, kendi soluğuyla
    bütün hayatınızın bilinen heykellerini alıp başka başka heykeller yapıyor. kimilerine göre
    yeterince iradesizseniz, kimine göre de yeterince cesursanız, özleminizin peşinden koşuyor,
    ona ulaşmak için bütün şekilleri değistirmeye razı oluyorsunuz. savaşlar savaş gibi görünmüyor
    size, ölümler ölüm gibi gözükmüyor. bir gece önceki endişeler, öfkeler,sevinçler artık
    yerinde değiller. güneş ışıkları gibi yedi renk gene orada duruyor, ama hepsi de büyük ve
    yakıcı bir beyazlığın içinde solup kayboluyor.tek bir görüntünün parıltısı başka bütün
    ışıkları sönükleştiriyor. insanlarin hayatlarında gizli olan herşeyi merak edip sevdiğim gibi
    casusların hayatlarını da severim, olmadıkları gibi görünüp sonunda ne olduklarını unutan o
    insanların hayatlarındaki o buyuk çarpılma, o çarpılmanın yarattığı tuhaflıklar, korkular,
    pişmanlıklar ve kendini saklamanın insana verdiği o sapık gurur hep ilgimi çeker. hepimiz
    kendimizi gizleriz, casuslar yalnızca kendilerini gizlemekle yetinmez, bir de kendilerini
    inkar ederler. aslında var olmayan bir adamın kılığına girerken, aslında var olan birini de
    silip atarlar hayattan. biz kendi hayatlarimizin bazi parcalarini gizlemek icin kucuk kucuk
    yaralarken, onlar hayatlarının bütününü bıçaklayıp öldürerek esaslı bir cinayet işlerler.
    daha yaşarken kendini öldürüp, bir ölü olarak hayatlarını devam edenleri konu alan kitapları
    bu yüzden merakla okurum.*
hesabın var mı? giriş yap