64 entry daha
  • çağrışımlar yapan bir arti film/cemal alpan reklamı:
    peki, istanbul neresi? ya da hangi istanbul?
    nişantaşı ve şişli’nin büyük alışveriş merkezlerindan, etiler ve tarabya’nın eğlence mekanlarından, eminönü’ndeki alışverişe hakim şark uyanıklığından, tarihi mısır çarşısı ve diğer tarihi nitelikteki hanlardan,yeni cami’nin seyyar satıcıları ve yabancı turistlerden, dolmabahçe’den, adalar’dan, beyoğlu’nun arka sokakları'ndan, kasımpaşa, dolapdere, tarlabaşı, beyoğlu, çukurcuma, fener, balat veya fatih’teki bambaşka yaşamlardan, anadolu yakası’ndan, etnik, kültürel, tarihi vb. katmanlardan falan söz edecek değilim. düşsel bir istanbul var. artık sanal olanın gerçek olduğu bir çağda istanbul’dan daha gerçek bir istanbul. yaşamı bürolardan toplu taşıma araçlarına oradan da televizyon başına yaşayan milyonların hissettiği istanbul. “hyperreal” istanbul (bir üstgerçeklik).

    türkçe’ye “üstgerçeklik olarak çevirebileceğimiz postmodern bir kavram hypereality. sanalın gerçekliğin yerine geçtiği, ve bireysel referansların bu gerçek ötesi platform üzerine kurulu olduğu yeni bir dünya anlayışını simgeliyor. umberto eco ve fransız sosyolog ve düşünürü jean baudrillard bu kavramı “hyper” ekini öne çıkartan bir anlam geliştirerek, kitle iletişim araçlarının ve teknolojinin baskın hale gelmesi sonucu “gerçeğin” kaybolması arasındaki bağlantıyı açıklamaya çalışmakta kullanıyorlar. bu artık öyle bir dünya ki kimse orijinali aramıyor. ya “mış gibi” yapıyor ya da mış gibi yapılanla, taklitle yetiniyor. las vegas’ın venedik, mısır, antik çağ taklidi kumar ve eğlence mekanları ve disneyland bu yeni algılayışın maddeleşmiş örnekleri. ama bu yeni gerçeklik algısı herşeyden önce kitle ilişim araçları vasıtasıyla yaratılıp dağıtıma giriyor.

    üstgerçeklik yanılsamasının bir kaç boyutu var. bunlardan ilki ve en populer yaklaşım bireyin “modern” olana tepkisidir. modernin, bilgi, kesinlik, düzen, kontrol , içerik, derinlik, gelişme, homojenlik, konsensüs, varoluş ve gerçekliği yücelten determinist yapısı vadettiklerini yerine getirmeyip ferdin tepkisi ile karşılaştığında sonuç düzensizlik , kaos, belirsizlik, kararsızlık, tarz , yüzeysellik, durağanlık, heterojenlik, taklit, parodi , eklektiklik ve şansın yüceltilmesi olmuştur. öyleyse postmodern, modern karşıtı bir manifesto, bir tepki, bir baş kaldırıştır. tarihi, destansı yorumlarla irdelemeyi seven bir kısım kuramcıların pek rağbet ettiği bu yaklaşım ne yazık ki “modern”i bıçak altına yatırdığımızda tutarlılıktan uzaklaşıyor. görüntüde her alanda ortaya çıkan bu zıtlık aslında temelde tek bir olguyla açıklanabilir durumdadır. bu da “modern”in yücelttiği ana kavram yani “bilgi”ye verilen değerin ortadan kalkmış olmasıdır.

    aydınlanma çağının hemen arkasından "batı"lı fikir önderleri halkları çağın “bilginin çağı” olduğuna inandırdılar. avrupa, “tanrı” merkezli bir çağdan yeni çıkmıştı. aydınlanma döneminden önce geçerli olan “tanrı merkezli” görüş ve ilahi güce olan inanç, modernizm ile yerini “bilgi”yi merkeze koyan görüşe bıraktı. bilginin merkeze konmasıyla birlikte her şeyin onun ilerlemesine yönelmesi eğilimi belirdi ve bunun da ancak akıl ve bilim yoluyla elde edilebileceğii inancı ortaya çıktı. artık modern toplum, bilim ve teknoloji aracılığıyla düzenlenmekte ve bilinçli insanlardan oluşmaktaydı. modernizm, kendi sınıflamaları, ayrımcılığı ve hiyerarşik değer sistemini kurarak merkeze tanrı yerine bilgiyi taşıma başarısını göstermişti.

    ancak insanlık aldatıldığını farketmekte gecikmedi. farkedildi ki "modern" kavramı kendi içinde bir takım gerilimleri birlikte getirerek bir takım çelişkiler yaratmaktadır. bilimin yüceltilmesi ile her alanda elde edilen gelişmelerin aynı derecede insanlığın kötülüğüne kullanılabileceği, teknolojinin insanın yaşam kalitesine katkısı kadar savaşların, terörün ve çevresel* yıkımın da amaçlarına hizmet edebileceği anlaşılmıştır. aslında farkedilebileceği gibi aslında bu, evrendeki her şeyde olduğu gibi modern kavramının da kendi içinde fayda kadar zarar, iyi kadar kötüyü de üretebildiğinden fazla birşey değildir:
    - demokratik ulus devletinin bireyler arası eşitliği öngören niteliği, “modern” kavramının kaçınılmaz ekonomik düzeni olan kapitalizmin eşitsizliği sürekli yeniden üreten dinamiği ile çelişki içindedir.
    - yine kapitalizmin ulus devlet sınırlarına sığmayışı ve tüm dünyaya yayılma eğilimi bilginin kötüye kullanımı ile sonuçlanmıştır.

    ancak görünenin aksine postmodern denen şey “modern”e bir karşı duruş, bir başkaldırının aksine “modern”in evrimsel sonucudur. modern öncesi batı toplumu “cennet”i “isa”nın bacakları arasından geçilerek ulaşılan göksel bir erek olarak tanımlyordu. oysa “aydınlanma çağı”, batı toplumunu cennet’in dünyada olduğuna ve bilgiye yönelmekle, bilim ve teknolojiyle dünya üzerinde bir cennet kurulabileceğine inandırmıştı. bunun böyle olmadığı anlaşıldığında ise bir devrin yükselen değeri “bilgi”nin tahttan indirildiğine şahit olduk. işte “postmodern” bu sürecin doğal sonucudur. burada artık gerçeklik ne tanrısaldır, ne de homojen bilinçli bir toplum yapısının kollektif ürünüdür, hatta artık mutlak anlamda bir gerçekten bile bahsetmek mantıksızdır. gerçek kendini bambaşka bir platformda, şizoid ve sanal bir dünyada her an yeniden oluşturmaktadır.

    oysa, modern’in sunduğu diğer bütün değerler aslında yerli yerindedir. batı toplumu hala cennet’in bu yaşamda dünya üzerinde bulunabileceğine inancını sürdürmektedir. çünkü kapitalist düzenin araçlarını elde tutanlar belli bir refah düzeyi ve iletişim araçları yoluyla bunun böyle olduğuna inancını pompalamayı sürdürebilmektedirler. bu yönetsel başarı artık insanoğlunu kendi bireysel kararlarını ve değerlerini ürettiğine inandırmayı başaran bir kitle iletişim ağı ile mümkün olabilmektedir. hemen bunları yazarken ekrana gelen “samsung led tv” reklamındaki çarpıcı slogan gibi artık ekranda “gördükleriniz gerçek”tir.

    bu sanal gerçeklik, başta, modern topluma ve dolayısıyla onun kardeş kavramlarına, kapitalizme, evrensel barışın önündeki en güçlü engellerden biri olan ulusalcılığa, endüstri ve teknolojiye karşıtmış gibi görünmektedir. oysa dikkatli bir bakış, onun aslında kaynakları elinde tutanların elinde bir araç olduğunu gözden kaçırmayacaktır. böylece yeni bir dünya düzeni oluşmuştur. bu postmodern düzende artık hayal ve gerçeğin birbirine karıştığını, gerçeğin beyaz ekranda yeniden yaratıldığını görüyoruz. artık savaşların bile gerçekliği, kitle iletişim araçlarına yansıtıldığı bağlamdadır. 93,571 ila 102,096 sivilin katledildiği bir savaş bile ekrana yansıtıdığı kadarıyla gerçek olmaktadır. tabii böyle olunca batılı insanın zihninde, gerçek savaşın video oyunları kadar bile şiddet içermediği inancını yaymak ve oluşturmak kolaydır. “gündem” artık batılı birey adına medyanın belirlediği bir kavramdır.

    sanalın gerçek olanın yerine geçmesi ve giderek toplumun ve bireyin yaşamsal gerçeği ve önceliği haline gelmesi her alanda kendini gösterir. tüketim tercihlerinin belirlenmesi alanının bunun dışında kalması imkansızdır. hatta aslında bu öngörülen “postmodern pazarlama” tekniklerinin uygulanabilmesi açısından bir zorunluluktur. kapitalist düzen, iletişim kurumlarının yoğun biçimde imaj üretimi sonucu, üst-gerçeklik ile gerçek arasındaki sınırı ortadan kaldırmayı ve üst-gerçekliği gerçeğin yerine koymayı başarmıştır:
    yeniden üretilen şey gerçekliğin yerini alıyor ya da üst gerçekliği getiriyor. benzetim yoluyla yaratılan modelin temsil ettiği, gerçekten daha gerçek olmayı becerebiliyor. artık sunulan yapay, sahte şeyleri “gerçek” olarak kabul edip bunun dışında kalan her şeyi yok saymaya başlayan bir gençlik ve toplum oluşmuş durumdadır. birey sunulanlarla, kendisini ve dünyayı yeniden tanımlıyor ve gerçekle hayal yer değiştiriyor . neyin gerçek, neyin hayal olduğu karıştırılmaya ve bunun da normal ve istenen bir durum olduğu kabullenmeye başlanıyor. kot pantolonların taşıdığı anlam iletişim çalışmaları ile orijinal olandan (rahatlık, kolaylık, dayanıklılık gibi) ayrıldığında, bunların yerine sembolik anlamlar, imajlar (çekicilik, aktiflik, gençlik, şekilcilik) konabiliyor. yeni yaratılan gerçek, tüketiciler tarafından kabul edilip, ürünler bu yönleriyle tercih ediliyor. kültürün üyelerinin gerçek yerine sanal benzetimde yaşama eğilimi ve arzusu üst gerçekliğin önemli bir boyutu olarak öne çıkıyor. işte “mavi jeans”in reklamının çağrıştırdıkları bunlar olmalıdır.

    ancak buraya kadar yaptığımız tespitlerin tamamı skolastik ortaçağı yaşamış, oradan aydınlanma çağı’na ulaşmış, derken endüstri devrimi ile modern çağa adım atmış ve giderek postmodern’e evrilmiş batı toplumunun “gerçekleri”dir. burada yapılacak etüd bu gerçeklerin bizim toplumumuza nasıl uyarlandığını araştırmadan tamamlanmayacaktır ki zaten benim için de zihnimde türbülanslar yaratan en ilginç alan budur.
    üst-gerçekliğin oluşma platformu istanbul olunca, batı toplumunun fonksiyonlarına özgü ezber bozulmaktadır. batılı gencin, iki dünya savaşı, ardından gelen soğuk savaş, nükleer silahlanma ve giderek günümüzün postmodern savaş yöntemi terorizmi tecrübe eden ve modern çağın getirisine bütün inancı sarsılan ebeveyniyle dalga geçerken bir mesnedi vardır. ama yine batıya özgü bir ikiyüzlülükle geleceğe inancını yitirdiğini haykırsa da bütün bu refahı ona sağlayan bilgi ve teknoloji birikimi de, yarattığı tehditler de hala oradadır. dolayısı ile batı toplumu şımarsa da buna hakkı vardır. ikiyüzlü bir tavırla modern’in değerlerini küçümsediği kadar getirisinin de tüm olanaklarını kullanmaktadır.

    peki bizim elimizde ne var?
    ülkemiz açısından modern-postmodern durumun incelenmesi şu açıdan önem kazanmalıdır. "postmodernlik"ten söz edebilmek için öncelikle "modernlik" durumunun olması ve aşılması gerekir. bizzat baudrillard’ın tanımladığı gibi "istanbul, jeolojik olarak da pek çok uygarlığın, kültürün dibe çökmesiyle oluşmuş bir tortu kenti. amerikan kentlerinde yukarı, istanbul'da ise derine doğru bir dikeylik söz konusu. aynı şey roma için de söylenebilir. ama rio ya da new york gibi kentler için geçerli değil. istanbul, new york'un aynadaki yansıması gibi. belki psikolojik, bilinçaltı değil ama, bir tür derin zamansallık anlamında, düşler biçiminde de olsa kendini hissettiren tüm o fosil kültürlerden yayılan bir sızıntı söz konusu."

    reklamdaki istanbul gerçeği ise yakın geçmişi kırsala dayalı, feodal kalıntısı, erkek hakim bir toplum yapısının örneklerini vermektedir. bu tespit doğru olduğu oranda, baudrillard’ın tanımladığı istanbul ile bağlarını yitirmiş kendi kimlik ve yaşam anlayışını kente taşımış bir istanbul insanıyla karşı karşıyayız demektir. bu ne denli doğruysa bunun yerine konmaya çalışılan şekilden ibaret istanbul’lu imajı da o denli niteliksizleşmektedir. dolayısıyla bu istanbul tanımı postmoderne yapılan bütün atıfları içerir biçimde içeriksiz ve kimliksizdir ama nereden evrimleştiğine dair bir ipucu da yoktur. dahası aynı niteliksizlik iyi bir dünya için mücadeleye inanılan bir döneme ait “grev” gibi kavramları, birer pantolon etiketine indirgemektedir.

    uygulanan postmodern pazarlama tekniği gerçi çarpıcıdır. ancak gerçek istanbul’un yerine konan bu hyperreal istanbul’a sıçramak için basmadan üzerinden atladığımız basamağın bizi nasıl tökezleteceğinin farkına vardığımız noktada tepki yaratmaktadır!

    modern çağın ürettikleriyle şımartılmış batılı gencinin postmodern dünya görüşünü kendimize uyarlamaya ne denli hakkımız vardır?
    bu çelişki bilerek mi yaratılmıştır?
    bunları bilemem ama reklamın yüzümüze çarptığı gerçek budur!
    batı bilgi ve içeriğin yüceltilmesine tepki verirken bile o bilgi ve içerik oradadır. o zaman, türk insanı, onca geçmişin tortusu üzerinde duruyorken bugün yaşatılmakta olduğu içeriksizliğe, yüzeyselliğe ve bilgisizliğe rağmen “burası istanbul” diyorsa, "istanbul'un gerçeğinin ne olduğunu" durup bir kez daha düşünmekte fayda vardır. aksi halde bizim yerimize tarih, yozlaşmış onca değerin yerine ne koyduğunu soracaktır türkiye istanbul’una.
    alış artık diyor ya reklam, işte buna alışmak benim için zor!

    http://ozlemserkan.tripod.com/…modernpazarlama.html
    http://sozluk.sourtimes.org/…p?t=modern/@andrew&v=1
    http://www.iraqbodycount.org/database/
    http://www.eurozaman.com/…zardetay.do?haberno=43796
    http://www.tumgazeteler.com/?a=4095606
    http://sozluk.sourtimes.org/…rd&nr=y&pt=baudrillard
    http://www.turkforum.info/…m-surecinde-turkiye.html
    http://www.karsi.com/sergi/sezaiozdemir/post.htm
    http://www.mevzuatdergisi.com/1999/07a/04.htm
    http://www.turkforum.net/showthread.php?t=417218
    http://forum.islamiyet.gen.tr/…burasi-istanbul.html
    http://mediacrit.wetpaint.com/…: the authentic fake
    http://wapedia.mobi/en/hyperreality
    http://www.guardian.co.uk/…uardianobituaries.france
    http://www.lasvegasnevada.gov/…atistics/history.htm
    http://en.wikipedia.org/wiki/hyperreality
169 entry daha
hesabın var mı? giriş yap