*

  • neo-klasist bati mimarligina karsi tez olarak gelismis mimari akim. mimarlik bakimindan ozunde neo-klasiklerden farki olmayan sadece referans noktasini farkli yerden alan, bir tur "ahh nerede o gunler" mimarligi. vedat tek ve kemalettin bey bu ekolun temsilcileridir. politik inceleme yapilirsa, osmanli devletinin son anitsal yapilari*, cumhuriyetin ilk anitsal yapilari** bu akima kapilmislardir. sonradan seyfi arkan'in florya cumhurbaskanligi kosku artik cumhuriyetin yeni bir kimlik arayisinda oldugunu ve yerel kimlikten siyrilmak istedigi dusunulebilir.
  • (bkz: sirkeci büyük postane binası) 1909 yılında vedat tek tarafından inşa edilmiş yapı geç dönem osmanlı mimarlığının en karakteristik örneklerindendir. birinci ulusal (milli) mimari akım özelliği taşıyan yapıların formları ve plan özellikleri batı anlayışını yansıtır. cephe özellikleri, bezemeler ise türk mimarlığından (selçuklu ve klasik osmanlı) alınmıştır.
  • mimar muzaffer bey, arif hikmet koyunoglu, guilio mongeri bu akımın diğer önemli mimarlarıdır.
  • (bkz: ankara ulus'ta yürümek) ulus'ta şöyle bir tur attığınızda başınızın dönmesine sebep olacak gösterişli yapıların arkasındaki üsluptur. mimarları ekseriyetle yerlidir, ancak alman ve fransız ekolü vardır. örneğin bu akımın öncülerin mimar kemaleddin bey almanya'da eğitim almış ve bir alman mimarın çıraklığını yapmıştır.

    eklektik bir anlayış hakimdir. batılı anlamda plan anlayışı hakimdir. planlar incelendiğinde yapının işlevi ne olursa olsun giriş eksenine simetrik bir örgütlenme görürüz. cepheler ise planları geride bırakacak kadar özenilmiştir, plandaki batılı anlayışın aksine cephede osmanlı ve selçuklu etkileri görülür. cepheler tam bir fuck fest'tir; bir bütünlük ve estetik dahilinde her şey vardır, kemerler, sütunlar, çıkmalar, silmeler, kuleler, kubbeler vs.

    öncüleri mimar kemaleddin bey, vedat tek, giulio mongeri'dir.
    örnekleri arasında 2. vakıf apartmanı (şimdiki devlet tiyatroları genel müdürlüğü), ankara palas, etnoğrafya müzesi, iş ve ziraat bankası binaları, gazi üniversitesi rektörlük binası sayılabilir.

    20. yüzyıl başından 1930'lara kadar sürmütşür. daha sonra modernizmin ve yabancı mimarların etkisiyle aşırı süslemeler ve zorlama planlar ortadan kalkacak, kendisini daha oturaklı ve sade bir örneği olan 2. ulusal mimari akımına bırakacaktır.
  • selçuklu göndermelerinden nefret ettiğim akım.

    istanbul'da en sevmediğim hangi yapı varsa altından bu akım çıkıyor. vedat tek evi, büyük postane, istanbul erkek lisesi ve özellikle de marmara ünviersitesi haydarpaşa kampüsü binası... erkek lisesi ve postane için çok yoğun hislerim olmasa da, istanbul bu değil...

    hayatımda ilk defa istanbul'a geldiğimde garipsediğim tek yapı bu marmara üni. binasıydı. orada anladım ben orta doğu'da 1001 gece masalları yaşanan bir yerde olduğumu. arabistan gibi bir yapı, stereotip olarak. kendine oryantalist, mide bulandırıcı bir kimliksizlik.

    istanbul yeni cami'den ayasofya'ya, topkapı sarayından, sarnıçlara, su kemerlerine, kız kulesi'ne ve galata kulesine "süssüz" bir şehir. bunu yeni yeni anlıyorum. panoramik, geniş-yatay bir film görüntüsüymüş gibi duran bir şehir. planına bakınca mahalleleri bile insana güzel gelecek kadar doğal-yapay ayrılmış, organik ve bölük bir şehir. doğasında uyuşmazlık var. ayasofya bile yakınlaşamadığın, ekleme yapılmasından dolayı koca bir mahalle kadar olmuş bir yapı.

    gerçekten 10-15 landmark'ın hiçbiri süslü değil, bu tuhaf değil mi? süleymaniye tepesinde doğal yollardan oluşmuş bir mantar bina gibi, yeni cami veya galata kulesi gibi. yani komple yer şekline kadar karar verilmiş gibi binaların önemi. hep diyorum işte, galata kulesi olduğundan o tepe güzel, tersi değil.

    yani galata kulesi komple bir süs. onun detaylarına girince düz duvar. bu açıdan da vinci resmi gibi, ölçeği kafadan büyük düşünülmüş bir şehir.

    ama 1. ulusal öyle mi? selçukluvari ilgisiz bir mimarlığı sokuşturmuşlar. neredeyse askeri bir ciddiyette duran koca şehrin yapılarının (barok camiler bile şeklen veya renk-malzeme ciddiyeti korunduğundan çok süslü görünmüyor) arasına oryantalist bir klişe yerleştirmişsin gibi. "siz nasıl görüyordunuz avrupa? ha tamam dansöz, şiş kebapi rakı değil mi?" gibi. hashtag gibi. bir fransıza uzaktan bakıp "bunun iç sesi eyfel kruvasan" demek gibi.

    kendine oryantalist olmak inanılmaz bir kendini bilmezlik.
hesabın var mı? giriş yap