• türkiye cumhuriyet'inin kuruluş yıllarında pek bilinmeyen ince ayrıntıları orhan karaveli'nin hayatı üzerinden öğrendiğimiz kitap. okunası.
  • bir devri ve o devrin birkaç büyük ailesini anlattığı için dikkate değer bir kitap. fakat çizelgesi cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren başladığı için, cümlelerinin merkezini, eksenini daha ziyade atatürk hayranlığı ve övgüsü teşkil etmiş, o yüzden pek çok konu ve detay, yüzeysel bir şekilde, özetle geçilmiş. hâlbuki yazar, babasının çevresinde o devrin pek çok önemli ismini görmüş, tanımıştır muhakkak, onlardan da bahsedip "ankara"nın portresini daha kapsamlı yansıtabilirmiş. dinî hayata karşı sarf ettiği sözler, satır aralarına yerleştirdiği imalar vs. ise o neslin klişe tutumu ve hikâyesi. o bir yana, annesinin "hoca" babasının bazı "fetvaları" da başlı başına ibretlikti maalesef.

    buna mukabil, yazarın özetle aktardığı efe dedesi, sağlam ve enteresan bir adammış. babasının ise yedi yaşında yetim kalınca okula gidemeyip evin erkeği olarak ekmek parası kazanmak zorunda kalması hazin geldi; gazete satarak kazandığı para ile yiyecek bir şeyler alıp eve döndüğünü anlattığı bölüm gözlerimi sızlattı. keza annesi ölünce kardeşini evlatlık vs. vermemek için çabalaması da öyle. o annenin ise kendi ailesine el açmak yerine çocuk yaştaki oğlunu çok sevdiği okumaktan kopararak çalışmaya sevk etmesi anlaşılabilir, haklı görülebilir, yüksek onurlu bir davranıştı kanaatimce.

    yazarın babasının tutturduğu "baba defteri" takdirlik detaylardandı. keşke kaybolmasaymış, gelecek nesillere çok hoş bir hatıra olarak kalırmış. aslında her ailenin böyle bir defteri olmalı. yıllar evvel yeğenlere hatırladıklarını yazmaları için verdiğim mavi kaplı bir ajandamız var mesela, söz uçar yazı kalır sonuçta; hem "hatıra yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır." diye boşuna dememiş andre gide.

    kitabın dikkat çekici yönlerinden biri de karaveli kardeşler arasındaki fikrî ayrılıklar ve çekişmelerdi. abi, büyük oğul olarak aile ve baba işinden uzak durmayı tercih ederken, görünen o ki olan küçük oğula, yani yazara olmuş. çoğunlukla böyle değil midir; aile sevgisini ön planda tutup fedakârlık yapan yıpranır, herkesten çok üzülen olur. tabii karşı tarafı da dinlemeden keskin bir yorum yapmak hakkaniyetsizlik olur, ama böyle çekişmeler, türkiye'nin bir nevi imtiyazlı ve dönemlerine göre çok "şanslı" olan böyle büyük ailelerinde bile yaşanıyormuş demek ki.

    son olarak: biyografi, anı vb. kitaplarda fotoğrafların en sona "istiflenmek" yerine aralara serpiştirilmesini -okurun zihninde o karakterlerin şekillenmesine yardımcı olması açısından- daha uygun buluyorum, bu kitapta da öyle yapılmış, o tercihe ayrı not verdiğimi eklemeliyim.
hesabın var mı? giriş yap