• necip fazıl kısakürek'in yazdığı ikinci tiyatro eseri ;muhteşemdir... zamanında muhsin ertugrul tarafından sahnelenmistir. ilk okuduğumda insanları bekleyen en büyük hastalığın ''düşünmek'' olduğuna kanaat getirmiştim... (sonraki okumalarımda bu kanaat degismedi)

    ''bir bıçağın deştiği yerden kan akmaz olur mu? benim de beynimden, kan akıyor. ben düşünmüyorum beynim kaynıyor. görüyorum, gözlerimi yumunca görüyorum. beynimin etten yuvarlağı içinde her düşünce bir damla siyah kan gibi yuvarlanıyor. ben istemiyorum fakat hiç bıçağın deştiği yerden kan akmaz olur mu?''
  • (bkz: frankenstein)
  • lise son edebi metinler dersinde üzerinde epeyce durduğumuz oyun.
  • yazdığı hikayedeki gibi kendini evinin bahçesindeki incir ağacına asamayı düşünen bir yazarın hikayesiydi(zamanında babası da aynı ağaca asmıştır kendini).trt'de siyah beyaz dizisi de yapılmıştı bunun ve tabiki psikolojik buhranlarıyla bizi yerden yere vuran yazar rolünü ahmet mekin oynamış henüz ilkokul çağındaki bünyemizde kavanozdaki adam'dan sonra (ya da önce kronolojiyi tam hatırlamıyorum) derin bir iz daha bırakmıştı.allah razı olsun bir nesil pskopat yetiştik bu adam sayesinde.
    (düzeltme için kantelem'e teşekkürler)
  • nfk yi anma gecelerinin birinde oynanmisti bu oyu sanirim muahmmer karaca tiyatrosunda, oyunculardan biri tayt giydigi icin butun mal meydandaydi, salonu dolduran onca muhafazakar insan sikintili anlar yasamisti kostum seciminde biraz daha dikkti olmak lazim, oyunculardan hic biri balet olmadigi icin seyine sahip cikamamisti.
  • 11.11.2002 itibariyle harbiye muhsin ertuğrul sahnesinde galası yapılan, performans boyunca 3 kez elektriklerin kesildiği ve dekorun* kayda değer olduğu oyun.
  • necip fazılın gençlik yıllarında yazmış olduğu 3 perdelik bir tiyatro oyunudur. ölüm korkusu, yaratma, yaratılma, insan ve acizliği gibi kavramların didik didik edildiği eserdir.

    not : yazılı olarak 1959 yılında serdengeçti neşriyatı tarafından basılmış bir versiyonu mevcuttur.
  • necip fazilin her eserinde oldugu gibi yogun olarak olumun islendigi oyun.
    (bkz: necip fazil kisakurek)
  • necip fazıl'ın 1937 yılında zonguldak'da bir maden ocagında yazdıgı, o yıl ve ertesi yıl muhsin ertugrul tarafından sahneye sunulan cok basarılı tiyatro eseridir. kahramanı babası kendini bahcedeki incir agacına asmış olan meshur yazar husrev'in iç dunyası; kendisiyle alakası olmayan dunyalarla tırnaklarıyla parçalarcasına çetin bir savas verir. eserinde kendi yarattıgı adamı bu kez ondan olmayan bir dunya onun ruhunda yaratmak çabasındadır. aynı dili konusan fakat birbirlerinin neyi anlattıklarını anlayamayan insanların ortaya çıkardıgı dogurgan bir duzensizlik halini anlatır. (bkz: kaos) (bkz: schrodinger kedisi) yazar ve etrafındakilerin kurguladıgı hayatlar birbirine çarpan testiler kadar uyumludur. fakat necip fazıl'ın baska eserlerinde de belirttigi gibi hayat onun için ondan once doganların uydurdugu ve onu yasamak zorunda bıraktıgı zoraki bir masaldır. dusunce dunyasının dıs dunyada vuku bulmamasının insanı surukleyecegi acı sonu bu denli guclu bir ifadeyle anlatabilen baska bir eser varmıdır bilinmez. aynı zamanda turkcenin o kadar da zayıf bir dil olmadıgının saglaması yapılmış bir eser olarakda nitelendirilebilir.
    "şüphe mi dediniz? bu bana goklerin cezası. bir aralık oyle sandım ki gozlerime akrep kuyrugu gibi sivri
    bir mil sokuldu.zehirden bir damla akıtıldı. birde baktım ki hiç bir şey eski heyetinde degil. birde baktım ki eskiye ait her şey yanlış. ana, baba, dost, kadın hakkında bildiklerim yanlış, su yüzüne çıkan bir leş sırtı gibi
    bambaşka bir dunya, bambaşka iklimleri, bambaşka insanlarıyle dunyamın yerini aldı.birde baktım ki herşey yeniden muayeneye yeniden tahkike muhtaç! dogrusu bu muydu? ne bileyim?...."
  • oyun ilk sahnelenmeye başladığında radikal'de oyunun yönetmeniyle* yapılan mini röportajda yönetmenin; ''150 sayfalık eseri 56 sayfaya, 4 saate yakın oyunu 1,5 saate indirdik... bir şey ekleyip çıkarmaksızın budama yöntemi kullandık... tanrı kavramını boş bıraktık...'' dediğini okuyunca ''inşallah bu haliyle hiç sahnelenmez'' dediğim tiyatro eseri...

    ön bilgi: muhsin ertuğrul'un bir yemek sırasında necip fazıl'a ''niçin piyes yazmıyorsun?'' demesiyle necip fazıl ilk tiyatro eseri olan tohum'u 7 günde yazar... ''bir adam yaratmak'' ikinci tiyatro eseridir... necip fazıl'ın bu ve birçok tiyatrosu muhsin ertuğrul tarafından sahnelenmiştir...

    oyun: necip fazıl, ''bir adam yaratmak''ın başında ''sanatkar''ı tanımlayarak bu eseri yazarken nerden yola çıktığını anlatır: '' sanatkar, çok defa, yaratmaya kalkıştığı tipin, yaratılmış olan tâ kendisidir.''

    oyuna gösterime girdikten çok sonra gittiğimde kitapta 4 perde olan oyunun 1 perdeye indirilmiş olduğunu gördüm... reşat nuri güntekin sahnesi'nde izledim oyunu... girişteki holde, oyunun ilk sahnelendiğinde (1937-1938) kullanılan hasır koltuk takımı sergileniyordu ve o koltuk takımına oturmaya çalışan,oturan insanlar vardı... oyunun ilk yarısında ''hüsrev'' o kadar hızlı konuşuyordu ki beynim diyaloglara yetişmekte bir hayli zorlandı... (ki kitabı yolda tekrar okuduğum için diyaloglara hayli aşinaydım) onun dışında ''hüsrev'' de diğer oyuncular da iyiydi... oyun tek perde haline getirilince sahnelerin yerlerinin değiştirilmesinde de mahzur görülmemiş... ''hüsrev''in düşünceleriyle allah'a ulaştığı bölümler çıkarılmış ve oyun, salt psikolojik boyutuyla ele alınmış bu da ''hüsrev''in cinnet boyutuna ulaşan ''bunalım''ının ''delilik'' olarak yorumlanmasına yolaçmış... kanımca ''yollar ki allah'a çıkar...'' diyen bir şair-yazarın * eserinden, anlatmak istediklerinin özü olan bölümleri çıkarmak doğru olmamıştır... ''osman''la olan diyaloglara komedi unsurunun katılmasını ve kitabın orjinalinde olmayan bir sahnenin oynanmasını ''budama'' yöntemi sonucu oluşan açıkları kapatma çabası olarak yorumladım ben... uyarlandığı eserden kötü, beklediğimden iyi bir tiyatroydu...
hesabın var mı? giriş yap