• insanı daha iyiye daha güzee , daha yüksek standartlarda yaşama amacı ile yenilikler bulmaya yönelten, bilimsel gelişmelerin feyz aldığı merak türü..
  • sahip olmayan bir insanın asla bilimle işi olmayacağı açık olan hissedim.
  • bilimin ilerlemesinin en buyuk sebebi.
  • (bkz: ı need to set my anger free) bu örnek tamamen bilimsel incelemeler göz önüne alınarak yapılmıştır.
  • bilinçsiz öğretmenler tarafından köreltilebilecek birşeydir.

    sınıf orta 3. konu maddelerin halleri. hoca maddenin üç hali olduğunu söyler.dördüncü halinin olduğunu bilim ve teknik dergisinden okumuşumtum ve bunu hocamla ve arkadaşlarımla paylaşmak için yanıp tutuşuyordum.söz alıp maddenin dördüncü hali plazma halidir, güneşin merkezinde bulunur dedim.bir aferin beklerken muhterem hocamız "olur mu öyle şey ben 3 hali var diyorsam öyledir" diye bağırdı. bilimsel merakımı ağzıma çok güzel tıktı ama neyse ki bir darbeyle körelmiyormuş.
  • çernobil faciasına da sebep olmuştur.
  • isaac newton kendisini “kesfedilmemis gerceklerle dolu buyuk bir okyanusun kiyisinda onayan ve daha duzgun bir cakil tasi buldugunda sevinen bir cocuk” olarak gordugunu soylemisti. herhalde sevinc duygusunu en yogun ve saf haliyle cocuklar yasar; boyle dusununce o’nun buldugu ‘deniz kabuklari’ goz onune alindiginda, newton’un yasadigi sevinci dunya uzerinde cok az kisi yasamistir. bilimle ugrasmaya, daha genel olarak, bilgiye ulasmaya karsi duyulan istencin itici gucu de buradan gelir.

    aslina bakarsaniz, bilimin neden keyif verici bir sey oldugunun temelini sorgulamak, bir cocugun daha guzel bir ‘cakil tasi’ buldugunda neden sevindigini sorgulamakla esdeger gibidir. esasinda sevinc duygusunun temeli, yoksunlugun giderilmesi veya istenilenin elde edilmesi durumlarina dayalidir; bu bir farenin yiyecege ya da cok daha alt seviyede, bir bakterinin glikoz molekulune ulasmasinda kendini gosterir. insan gibi, yuksek bilissel ozelliklere sahip altyapisiyla dogayi genis acidan irdeleyebilen, karsilastigi durumlarin parcalarini tek tek ele alabilen, dogal gereksinimlerini erteleyerek kendine yeni bir yol cizebilen canlilarda, elde edilmek istenilen seylerin sayisi ve siniri da cok otelere ulasabilir, yasamin sadece temel gereksinimlerini barindiran kumeyi fazlasiyla asabilir. bu durumun sebebi olarak insanin yuksek bilissel yeteneklerini, yani insan zihnini gosterdigimize gore, bir onceki cumlede bahsi gecen sinirlari belirleyen de bu zihnin yapisal duzenlenisidir.

    insan dogasinda coskuya sebep olan durumlarin bazi orneklerini irdelersek, zeminde yine hayati gereksinimlerle karsilasiriz ki bu yasam olgusunun tabiyati geregidir ve anlasilmasi kolaydir. ancak burada bile insan zihninin sofistike yapisi devreye girdiginde, ayrica incelenmesi gereken başka durumlar olusabilmektedir; yemek kulturu gibi. yemek yemek, canlinin en temel ve basit ihtiyacidir; fakat uzum suyu fermentesi olan sarabin ya da kavrulmus bir bitki cekirdeginden yapilan kahvenin gecmisten gunumuze dek kazandigi karmasiklik duzeyi, bu basitligin cok otesinde anlamlar kazanmasina yonelik guzel orneklerdir..

    konunun ozune donecek olursak, ‘istenilen seyi elde etmek istenci ve bu elde edisin sonucunda yasanan sevinc’ dongusu yasamin dogasinda varsa eger, insan neden bu donguyu besin elde etmek, para kazanmak gibi daha temel, sonuclari daha belirgin ve ciktilari gorece daha yararli eylemlere uygulamak yerine, bilgi elde etme eylemine yani bilime uygulamayi tercih eder? aslinda etmez, daha dogrusu bahsi gecen dongunun bilime uygulanmasi durumu, diger eylemlere uygulanmasi durumu ile karsilastirildiginda istatistiksel olarak epey dusuktur. peki bu istatistik neden dusuktur, ya da ayni soruyu tersten soracak olursak, bu istatistiksel dagilimin dusuk yogunluklu kisminda bulunan insanlar neden orada bulunurlar, yani neden bilimle ilgilenirler?

    bunun nedeni merak duygusudur. bu duygu bircok hayvanda bulunur; ancak bir kedinin yabanci bir uyarana duydugu merakla, yazida bahsedilen, entelektuel bilgiye ulasmak icin itici guc olan merak arasinda bir ayrim yapmak gerekir. birincisi merak uyandiran uyaranla dinamik bir iliski icerisindedir ve uyarana maruz kalma suresi arttikca merak azalir, bu duygu terminolojik olarak ‘algisal merak’ diye adlandirilir. bizim ilgilendigimiz ikinci tip ise, sorgulamaya ve sonunda bilgiye ulasmaya dayali merak, yani ‘epsitemolojik merak’tir. epistemolojik merakin algisal merakla yakindan iliskili oldugu ve hattta ondan koken aldigi akla yatkindir.

    merak duygusunun “bir nesneye anlam kazandirarak belirsizligini azaltmaya yarayan gudusel egilimdir” seklindeki en genel tanimindan devam edelim. belirsizligin azaltilmasi, ozellikle yukarida bahsedilen algisal merakin yapisi ile beraber dusunuldugunde yeterince onemlidir; evrimsel surecte boyle bir davranisin ortaya cikmasi, hayvanlarin hayatta kalmak amaciyla cevrelerinden bilgi toplamasina olanak vermistir. algisal merakin itici gucu bilinmezligin korkusudur. boyle bir duruma karsi sergilenecek davaranis uc asamada kendisini gosterir:

    1- (belirsizligin azaltilmasi) bilinmeyen bir nesneyle veya cevreyle karsilasan canli, temel ozelliklerini kavramak uzere o nesneyi veya cevreyi inceler,
    2- (algilama) canli, nesnenin ne olduguna ve nasil kullanildigina karar verir,
    3- (benimseme) son asamada canli, nesneyi benimser ve ihtiyaci dogrultusunda kullanir.

    benimseme asamasi, canlinin, nesneleri veya cevreyi kendi yararina kullanarak hayatta kalma ihtimalini yuksek oranda arttirdigi asama olarak kabul edilir ve sadece evrimsel olarak karmasik olan canlilarda gozlemlenmistir (ornegin surungenlerde gorulmez).

    cocuklardaki sorgulama ve oyun davranislarinda bu asamalar ayni sekilde gozlemlenebilir; bu uc asama icin bir ornegi asagidaki sekilde olusturabiliriz:

    1- bir kibrit bulan cocuk onunla oynayacak, anlamaya calisacaktir,
    2- kibritin yandigini ve zarar verici bir alev urettigini kesfedecetir ve belki bir bocege bununla zarar verilebildigini kavrayacaktir,
    3- kibrit, etrafta kosturan cocugun elinde bir araç haline gelebilir (bu arada bu asamayi, ugur gursoy’un ‘firat’ karakterini animsadigimizda “bisiy yaparim ben bunla ki” asamasi olarak adlandirmamak elde degil).

    bu algisal merak duygusunun hayatta kalmak icin oldukca faydali oldugu aciktir. algisal merakin epistemolojik merak duygusunun evrimine sebebiyet vermesi ise, modern insanin evrimiyle ilgilidir.

    algisal merakin itici gucunun bilinmezlik korkusu oldugunu soylemistik, modern insanin evriminin son safhalarini inceledigimizde algisal meraktan epistemolojik merakin nasil dogdugunu takip edebiliriz. alet kullaniminin kesfi algisal merakin en buyuk buluslarindan biridir. tas devri’nin sonlanip neolitik devrin baslamasiyla ve ozellikle yine bu devirde tarimin kesfiyle birlikte, bilinmezlik korkusu daha genis anlamlar kazanmistir; mevsim dongusunu, yil/gun kavramlarini, gundogum ve gunbatim surelerini, nehir tasma zamanlarini cozumlemek zorunlulugu ortaya cikmistir; artik sadece bireyin karsilastigi bir nesneyi veya etkilesimde bulunulan kucuk bir cevreyi sorgulamak veya anlamaya calismak yetmemekte, daha genel olarak dogayi sorgulayip doganin nasil is gordugunu anlamak ve bunun insanlik adina (ya da uyesi olunan topluluk adina) nasil kullanilabilecegi uzerinde dusunmek gerekmektedir.
  • bazen, bilimsel merakımın ögrenmemi zorlaştırdığını düşünüyorum. bir konu oluyor böyle. kapsamlı, hem kavramsal hem de pratik bir öğrenme sürecine ihtiyaç duyan, aynı zamanda tam olarak öğrenebilmek için bir birikime sahip olmanız gereken konular. bu konular doğal olarak, çaba istiyorlar. gösteriyorum da o çabayı, anlamaya çalışıyorum. pratik yapıyorum, konuyu kendime anlatıyorum, anlamadığım yerleri araştırıyorum. ama bir yerde takılıyorum sonra. orayı öğrenemiyorum. ve öğrenemiyor olmam da beklenen bir şey oluyor aslında, konuyu bana verilenden daha kapsamlı boyutta öğrenmeden de hayatıma devam edebilirim. ama işte bunu yapamıyorum, konuyu kavramsal olarak öğrenemediysem ve yukarıda bahsettiğim gibi bir konuysa, çok uzun süre orada takılıyorum. sonra da öğrenmeye olan ilgimi kaybediyorum, biraz da korkuyorum.
    lisede geometri derslerini, matematiksel kanıtları ile öğrenmeye çalışırdım. ama bunlar müfredatta yoktu, kanıtları da anlayamazdım. sonra bıraktım geometriyi, isteğim kaçtı, kayboldu. kimya dersinde de cevap bulamadığım ve bu yüzden hevesimi kaçıran bir sürü konu vardı, hem lisede hem üniversitede.
    aynısını lisede ve üniversitede calculus öğrenirken de yaşadım ve ne kadar berbat bir şey olduğunu tekrar hatırladım.
    ne kadar bilimsel merakımın ve kavramsal öğrenme takıntımın beni iyi bir bilim insanı olmaya götüreceğini düşünsem de, bazen de sırf bu yüzden hiçbir şeyi öğrenemeyecekmişim gibi hissediyorum.
hesabın var mı? giriş yap