*

  • türk mizahının yaşayan efsanelerinden eflatun nuri'nin cadde yayınları'ndan çıkan kitabı.

    "vedat bey, gün boyu, ekabir bir derviş gibi istanbul'u dolaştı. tophane'de nargile içti, tinerci gençlerle birdirbir oynadı, asmalımescit'te eflatun nuri'ye rastladı. ona, 'herkes, birbirinin mülkünü, parasını, karısını kıskanır; ben ise sizin anılarınızı kıskanıyorum bay nuri' dedi. yeniköy'de, denizi seyretti, galata kulesi'nde kanyak içti, kumkapı'da yine denizi seyretti... tahtakale'ye gitti. avanak avni tiplemesinin biblolarından bir kaç tane satın aldı, turistlerin küçük çocuklarına dağıttı."
  • (bkz: platon)
  • “- asıl adım adil nuri erkoç efendim.akademi’deki kayıtlarda adımı görebilirsiniz, eflatun nuri de benim takma adım.
    burhan bey yerine oturdu, alnında gezdirdiği mendilini katladı, cebine koydu.
    -peki bu eflatun nereden çıktı başımıza? diye sordu.
    -anlatayım efendim…dedim. bir gün okulda jimnastik dersindeydik, öğretmenimiz ‘herkes soyunsun,’ dedi. ben ‘hastayım hocam, ateşim var’ dedim. elini alnıma koydu. ‘hayır, bir şeyin yok,’ dedi. ‘ama…hocam’ filan dediysem de inanmadı. ‘döverim, soyun,’ deyince pantalonumu indirdim. bütün arkadaşlar ‘eflatuuun! eflatuuun!’ diye hep bir ağızdan bağırdılar. çünkü, afedersiniz, haminnemin eflatun renkli paçalı donunu giymiştim. o günden sonar herkes bana eflatun dedi.”
  • bitap sahaf'ın sait faik ile ilgili paylaşımı* sayesinde haberdar olduğum kitaptı; popülerlerden ziyade gölgede kalan, çok kişi tarafından bilinmeyen anılar ve portreler ilgimi çektiği için bu kitabı da hemen bulup alarak okudum.

    yaşadığı yıllar ve çevre itibarıyla eflatun nuri'nin anıları renkli, eğlenceli; ama hayatı ne yazık ki biraz derbedermiş. nerede akşam orada sabah geçen hayatlar ister istemez üzülmeme, yazık olmuş harcanan ömre dememe sebep olur hep.

    bilhassa 50'li yıllarda yazı-çizim çevreleri şimdiki kadar kalabalık olmadığı için, eflatun nuri, birçok ünlü isimle, yazarla ve çizerle tanışıkmış, birçoğu için çizimler yapmış. örneğin öyle bir iddiası var ki beni epey gülümsetti! kumaş işindeki ortağının atölyesinde eşarplara çiçekler çizerken atölyeye biri gelmiş, yaptığı çizimleri çok beğenmiş ve "bunlardan binlerce yapın, sizi zengin ederim" demiş. o müşteri için top top etek ve eşarp kumaşlarını çiçeklerle boyamışlar, muhtelif desenlerle çizip süslemişler. adam, eşarpların kenarlarına "hakko" diye imza atmasını istemiş fakat eflatun nuri yanlışlıkla "vakko" diye atmış. ilk başta söylenen müşteri, bu minik hatayı kabullenip eşarpları teslim almış. bu kişinin vitali hakko olduğunu yazıyor eflatun. enteresan! meşhur vakko eşarplarının ardında böyle bir tasarım hikâyesi varmış demek ki.

    kendisi istanbul'un son güzel zamanlarını yaşayan şanslı nesilden olduğu için de anılarının fonunda yoklukla kavrulup savrulsa da çok çok güzel bir istanbul var. 1954'te tuna'dan kopup gelerek boğaz'a doluşan ve suları donduran, karşılıklı kıyıları birleştiren buzların üstünde bile gezinmiş, daha ne olsun!*

    kitapta hikâyemsi kısımlar da vardı fakat gerçekçiliği seven ve tercih eden algım, anıların içine serpiştirilen metaforlardan hiç hoşlanmadığı için onları es geçti.
hesabın var mı? giriş yap