• gurdjieffin tüm ve her şeyi açıkladığı üç kitabının birincisi. amacını şöyle açıklar: "to destroy, mercilessly, without any compromises whatsoever, in the mentation and feelings of the reader, the beliefs and views, by centuries rooted in him, about everything existing in the world."
    (bkz: meetings with remarkable men)
    (bkz: life is real only then when i am)
  • kitabın ermenice, ingilizce ve fransızcası vardır. maalesef 90 yıldır türkçeye kazandırılamamaşıtır. zira gurdjieff'in kendine has, çok özel bir dili vardır. kısaca bu çeviriyi hakkıyla yapmak göt ister. kitap da kalın mı kalındır. ama ben dayanamadım ve ilk birkaç bölümü utanmadan çevirdim. işte gurdjieff'in uzun girişinin ardından gelen ve türkçesini hiçbir yerde bulamayacağınız 2. bölüm aşağı yukarı şöyle bir şey:

    2. bölüm
    beelzebub niçin güneş sistemimizdeydi?

    gerçek zaman hesaplamasına göre, alem’in yaradılışından sonra 223, veya burada, dünya’da söylendiği gibi isa’dan sonra 1921 yılıydı.
    “uzayaşırı” iletişim gemisi karnak evren’de ilerliyordu.
    karatas gezegeninden, “kutup yıldızı” diye de bilinen “pandetznokh” güneş sistemine doğru “samanyolu” nun enginliğinde uçuyordu.
    adı geçen “uzayaşırı” gemide, akrabaları ve yakın arkadaşlarıyla birlikte, beelzebub vardı.
    eski dostlarının ricasıyla yer almayı kabul ettiği özel bir konferans için revozvradendr gezegeninin yolunu tutmuştu.
    sadece eski dostluklarının anısı onu bu daveti kabul etmeye ikna etmişti, zira artık genç değildi, yol çok uzundu ve şartlar buna bağlı olarak her an değişebilirdi, her haliyle kolay bir iş değildi.
    beelzebub, bu yolculuktan çok kısa bir süre önce, ortaya çıkışının, doğuşunun kaynaklandığı ve bunun da ötesinde kendi özünden bağımsız olarak karşılaştığı etkilerle, doğasına uygun olmayan koşullarda varlığının bir çok yılını geçirdiği karatas gezegenine geri dönmüştü.
    bu ona uygun olmayan, çok-yıllık varoluş, doğası için alışılmadık algılamalarla ve özüne yaraşmayan deneyimlerle birlikte, onun evrensel varlığında algılanabilir bir iz bırakmamıştı.
    üstelik, zamanın kendisi onu acımasızca yaşlandırmış ve belirtilen alışılmadık varoluş koşulları, bir müstesna olarak güçlü, ateşli ve fevkalade dinç olan beelzebub’ı da istisnai bir ihtiyarlığa getirmişti.
    uzun, çok uzun zaman önce, beelzebub varlığını hâlâ karatas gezegenindeki kendi evinde sürdürürken, olağanüstü becerikli zekâsı sayesinde, sonsuzluğun hakimi’nin köklü meskeni olan “mutlak güneş”te, kendisi gibilerin arasından, hizmete alınmış ve orada beelzebub, sonsuzluğun efendisi’nin hizmetkarı olmuştu.
    işte tam da bunun ardından, neden’inin, gençliğinden ve tecrübesizliğinden dolayı henüz biçimlenmemiş olması ve dolayısıyla dengesizce yürüyen ilişkilerle birlikte düşüncesizlikten kaynaklanan zihniyeti yüzünden – ki bu, sınırlı bir anlayışla henüz tam olarak sorumluluk hissetmeyen kişiler için doğaldır - beelzebub, alem yönetiminde ona “mantıksız” gelen bir şey gördü ve onun gibi henüz tam olarak biçimlenmemiş yoldaşlarından aldığı destekle onu ilgilendirmeyen işlere burnunu soktu.
    beelzebub’ın tezcanlı ve güçlü doğası sayesinde, yoldaşlarıyla birlikte onun bu müdahalesi kısa zamanda tüm akılları işgal etti ve megalokozmos’un merkezî krallığını neredeyse bir devrimin eşiğine kadar getirdi.
    bunu öğrendikten sonra, sonsuzluğun efendisi, tüm-esirgeyiciliğine ve tüm-bağışlayıcılığına rağmen, beelzebub’ı ve yoldaşlarını evren’in uzak köşelerinden birine, sakinlerinin basitçe “güneş sistemi” dedikleri ve diğer gezegenlerinde de varoluş ayrıcalığı olduğu halde, aynı güneş sisteminde sadece gezegenlerinden ismi mars olanını varoluşlarının yeri olarak nitelendirdikleri, “ors” güneş sistemine sürgüne gönderdi.
    beelzebub’ın belirtilen yoldaşlarının yanı sıra, bu sürgünler arasından da yalnız ona ve hem ona hem yoldaşlarına sempati duyanlar çıktı.
    hepsi, ev halkıyla birlikte, bu uzak yere geldiler ve burada mars gezegeninde kısa bir sürede büyük evren’inimizin merkezi bölümündeki değişik gezegenlerden gelen üç-merkezli varlıklarlardan tam bir koloni oluştu.
    belirtilen gezengen için sıradışı olan tüm bu nüfus, ufak ufak bu yeni ikâmetlerine yerleşti ve hatta birçoğu bu uzun sürgün yıllarını kısaltacak bir veya daha fazla meşgaleler edindi.
    hem bu mars gezegeninde, hem merkez’den uzaklıkları ve tüm oluşumlarının fakirliği yüzünden ihmal edilmiş komşu gezegenlerde bir takım işler buldular.
    yıllar geçtikçe, birçokları kendi inisiyatifleriyle veya genel karakterlerinin ihtiyaçları doğrultusunda aşamalı olarak mars’tan diğer gezegenlere göç etti; fakat beelzebub, bizzat yakın arkadaşlarıyla beraber, varoluşunu katlanılabilir bir biçimde organize ettiği mars gezegeninde kaldı.
    esas uğraşlarından biri, evren’in uzak noktalarının ve komşu gezegenlerdeki varlıkların varoluş koşullarının incelenmesi için mars gezegeninde bir “gözlemevi” düzenlemekti; burada belirtmek gerekir ki onun bu incelemeleri, ileride evren’in her yerinde iyi bilinir ve hatta meşhur olacaktı.
    her ne kadar “ors” güneş sistemi merkezden uzaklığı ve bir çok başka sebepten dolayı ihmal edilse de, hükümdar’ımız, bunlarda oluşan üç-beyinli varlıkların olma-oluşlarını az veya çok düzenlemek ve varoluş süreçlerini genel alem uyumu’na ayarlamak için zaman zaman bu sistemin gezegenlerine peygamberlerini göndermişti.
    ve böylece, bu güneş siteminin belirli bir gezegenine, yani dünya’ya, sonsuzluğun hakimi tarafından bir zaman böyle bir peygamber gönderilmiş, şüphesiz bir ashiata shiemash, ve beelzebub’ın onun göreviyle ilgili belli bir ihtiyacını yerine getirmesiyle bu peygamber “mutlak güneş”e geri dönüşünde sonsuzluğun hakimi’nden bu bir zamanlar genç ve ateşli ama şimdi yaşını almış olan beelzubub’ı affetmesini samimiyetle rica etmişti.
    ashiata shiemash’ın bu ricasının ve şahsen beelzebub’ın mütevazi ve yetenekli varlığının neticesinde yapici-yaratici’mız kendisini affetti ve ortaya çıkışının, doğuşunun kaynaklandığı yere dönme izni verdi.
    ve işte bu yüzden beelzebub, uzun bir ortadan kayboluş süresinin ardından, şimdi yeniden evren’in merkezinde yerini aldı.
    sürgün sırasında, etrafındaki herkesin açık bir şekilde farkında olduğu gibi, onun etki ve otoritesi gerilemek bir yana tam aksine daha da arttı, zaten evvelce bahsedilen uygunsuz koşullarda sürdürdüğü varoloşu sayesinde, bilgisi ve deneyimi kaçınılmaz olarak genişlemiş ve derinleşmişti.
    ve böylece, “pandetznokh” güneş sisteminin gezegenlerinden birinde büyük önem taşıyan olaylar olduğunda, beelzebub’ın eski arkadaşları ona emrivaki yapmaya ve bu olaylar hakkındaki konferansa davet etmeye karar verdiler.
    ve şimdi bunun sonucu olarak beelzebub, karatas gezegeninden revozvradendr gezegenine karnak gemisinde bu uzun yolculuğu yapıyordu.
    bu büyük uzay gemisi karnak’ta, yolcular beelzebub’ın akrabaları ve arkadaşları ve ayrıca gemide görev yapan birçok kişiden oluşuyordu.
    hikayemizi anlattığımız süre içinde tüm yolcular hem görevleriyle, hem de basitçe “aktif oluş süreci”nin gerçekleştirilmesiyle meşgul oluyordu.
    gemideki tüm yolcular arasında, güzel bir çocuk dikkati çekiyordu; o her zaman beelzebub’ın yanındaydı.
    bu beelzebub’ın en sevdiği oğlu tooloof’un oğlu hüseyin’di.
    sürgünden sonra evine döndüğünde, beelzebub, torunu hüseyin’i ilk kez görmüş, onun temiz kalbinin değerini anlaması ve “kan çekimi” hemen ondan hoşlanmasını sağlamıştı.
    ve zamanın, küçük hüseyin’in neden’inin gelişme ihtiyacı gösterdiği döneme rastlamasıyla, burada bir çok boş zamanı olan beelzebub, torununun eğitimini üstlendi ve gittiği her yere hüseyin’i de götürmeye başladı.
    bu uzun yolculukta, hüseyin de bu yüzden diğerleriyle birlikte beelzebub’ın yanındaydı.
    ve hüseyin de kendi adına, dedesini onsuz bir adım atmayacak kadar çok seviyor ve dedesinin söylediği ve düşündüğü her şeyi isteklice yutarcasına öğreniyordu.
    bu yazının zamanında, hüseyin’le birlikte beelzebub ve her yerde, her zaman ona eşlik eden yaşlı hizmetkarı ahoon, karnak gemisinin en üst güvertesindeki, büyükçe bir “camdan çan”ı andıran “kalnokranonis”in altındaki en yüksek “kasnik”te oturuyor ve orada sınırsız uzayı gözlerken kendi aralarında sohbet ediyorlardı.
    beelzebub uzun yıllar önce geçtiği güneş sistemi hakkında konuşuyordu.
    ve beelzebub, venüs gezegeninin tabiatındaki özellikleri tarif ediyordu.
    konuşma sırasında geminin kaptanının beelzebub’la konuşmak istediği bildirildi ve beelzebub bu ricayı kabul etti.
  • ruhsal aydınlanmanın; yani sufizm, gnostizm hangi yolu tercih ederseniz edin ancak son kilometrelerinde yer alan bir yapıttır bu kitap, gurdjieff'in all and everything üçlemesinde yer alan diğer yapıtları gibi.
    öncesinde okült nedir, magick ne anlama gelir bilmeden ve mistisizm 101 niteliğindeki diğer yapıtlar hatmedilmeden okunması, standart modeli bilmeden kuantum mekaniği anlamaya çalışmakla eş tutulabilir ancak.
    kitabın yazarı kafası çok farklı işleyen ve hayatı boyunca yaptığı yolculuklardan, tanıştığı insanlardan edindiği bilgi bizim tahayyülümüzün bile çok ötesinde olan bir insan olduğundan; yazarken kullandığı hiçbir kelime, hiçbir kavram zahir anlamıyla orada değildir ve okuyucuya vermeye çalıştığı anlam kafasındaki derin bilginin her biri ayrı bir sembol, alegori ve beyin egzersizi olan cümlelere yansımasından ibarettir.
    kendisinin de belirttiği üzere, yapıtlarının anlaşılmazlığı da büyük oranda onun geçtiği yolun en azından haritasını elinizde tutmamanızdan kaynaklanmaktadır.

    yine de ben o yolu göze alıyorum diyorsanız buradan buyrun.
  • beelzebub's tales to his grandson, all and everything üçlemesinin ilk kitabı olarak ermeni-yunan mistik georgi gürciyev tarafından yazılan kitap. ilk olarak harcourt tarafından 1950 yılında basılan kitap gürciyev'in dördüncü yol adını verdiği öğretisinin masalsı anlatılar ile aktarıldığı bir dile sahiptir.
  • gürciyev'in üçlemesinin ilk kitabı. oldukça ilginç ve keyifli bir kitaba benziyor. aşağıya çeviri bir özetini bırakıyorum. antik mitlerden ve dinlerden motiflerle bezeli garip bir konusu var. kuran'daki zülkarneyn'den, sümer'deki enlil'den, antik yunan'ın atlantis'inden parça parça alınmış kısımlar. kuzey kutbuyla lovecraft, sürgün prensiyle dune havası veriyor. en kısa zamanda okumayı planlıyorum.

    yarım yamalak çevrilmiş özet:

    kitabın ana karakteri, otoriteye karşı ajitasyon yaptığı için ana gezegeninden sürgün edilen beelzebub'dur. beelzebub ve yoldaşları, güneş sistemine sürgün edildiler ve mars'a yerleştiler. güneş sistemindeki tüm gezegenler, kendi koşullarına uygun bedenlerde akıllı yaşama sahipti. mars'takilerin kalın gövdeleri, kanatları, kocaman şişkin gözleri ve ayaklarında pençeleri vardır . aydakiler büyük karıncalara benziyorlardı ve aşırı sıcak-soğuktan korunmak için tüm gezegeni tünellerle kuşatmışlardı.

    ayın kökeni ile başlıyoruz. uzun zaman önce, sorumlu kişinin yaptığı bir yanlış hesaplama sonucu, bir kuyruklu yıldız dünyaya çarparak iki parçaya bölündü. bunlardan biri aydı; diğeri atlantisliler döneminde biliniyordu, ancak o kadar küçük ve uzak ki şimdi unutuldu. bir süre sonra, iki parça dünyanın etrafındaki yörüngeye oturdu, ancak yine de dengesizlerdi. gelecekte sorun yaşamamak için, bu tür şeylerle ilgilenen komisyon, dünyanın ay'a sürekli olarak sadece varlıklar öldüğünde üretilen belirli bir titreşim türü göndermesine karar verdi. bu sayede bu tür bir felaketin tekrar yaşanmasının önüne geçeceklerdi.

    insan ırkı zekada geliştikçe, komisyon insanların bu düzenlemeyi farketmesinden endişelendi. insanlar varoluş amaçlarının sadece ayı beslemek olduğunu anlasaydı, isyan edebilir ve inadına kendilerini yok edebilirlerdi. komisyon bu nedenle insan omurgasının tabanında özel bir organın büyümesini sağlayarak bunu engellemiştir. bu organ daha sonra geri çekilmiş olsa da, insanların birbirini öldürme eğilimi de dahil olmak üzere etkileri devam etti. başka hiçbir gezegenin zeki varlığı böyle davranmaz.

    beelzebub, mars'tan dünya'ya altı iniş yaptı. ilkinde, türünün genç bir üyesinin hükümete karıştığı ve anayasal bir krize neden olduğu atlantis kıyılarına bir uzay gemisiyle bırakıldı. çözüm, ülke yetkililerini kılık değiştirmiş beelzebub'u kendi türünün üyeleriyle değiştirmekti. bundan kısa bir süre sonra dünya ikinci ciddi felaketini yaşadı. bu sefer sebep yereldi, kozmik değil. ay'ın dışarı atılması, dünya'nın ağırlık merkezini yanlış yerleştirmişti ve şimdiki gerçek merkezine kayarak atlantis'in kaybolmasına ve günümüzdeki kıtaların yükselmesine neden oldu.

    beelzebub hazar denizi'ne ikinci kez ayak bastığında insanlar bu topraklarda yeni yeni çoğalıyordu. artık misyonu, hayvan ve hatta insan kurban etmekten ilahi lütuf arayan dini bir çılgınlıkla ilgiliydi. insani öfkenin yanı sıra, bu gereksiz ölümler ay'a bakımı için gerekli titreşimlerle aşırı yükleniyordu . beelzebub'ın bunu durdurma çabaları kısmen başarılı oldu, ancak omurilik implantının kötü etkileri ortadan kaldırılamaz görünüyordu. üçüncü inişi de aynı amaçla olmuştu. bu kez faaliyet merkezi, şimdiki gobi çölünün yerinde olan bir şehirdi. kuruluşu, yaklaşan felaketi önceden gören akhaldans adlı bilgili bir toplumun üyelerinden birini hizmetkarlarıyla birlikte doğa olaylarını incelemesi için oraya gönderdiği atlantis zamanlarına kadar uzanıyordu. daha sonra bir grup atlantisli avcı, belirli bir geyiğin boynuzlarında bulunan evrensel bir derde deva bulmak için gobi denizi'ne geldi. iki grup kaynaştı, çoğaldı ve zamanla kıyılarında bir şehir kurdu .

    beelzebub'un dördüncü inişi, deneysel amaçlar için afrika maymunlarını toplama komisyonuyla kızıldeniz'e oldu . insanların maymundan mı yoksa maymundan mı evrimleştiğine dair hararetli tartışmalara rağmen, gerçek şu ki, bunlar atlantis'in düşüşünden sonra, yaşam koşulları doğal olmadığında ve doğal olmayan ilişkileri teşvik ettiğinde ortaya çıktı. eşleri olmayan bazı insan dişileri, hayvan türleriyle çiftleşti. bu genellikle gebelikle sonuçlanmaz, ancak bu durumda oldu ve sonuç maymunlardı.

    beelzebub'un kendi türünün tüm üyeleri, felaketten önce atlantis'i terk etmiş ve orta afrika'da, nil'in kaynağı yakınında bir kültür merkezi kurmuştu. tecrit içinde çalışmalarını sürdürebilecekleri bir yer arayan akhaldan toplumu mısır'a yerleşmişti. dünya dışı varlıklar daha sonra orada onlara katıldı ve dünya'dan son ayrılışlarına kadar akhaldalılarla dostane temas halinde kaldılar. beelzebub, merkezlerini ve özellikle akhaldalılar tarafından atlantis'ten ayrılmadan önce planlanmış olan piramitleri görmekle ilgilendi . amaçları, yerin derinliklerindeki bir odada birleşen beş uzun tüpün içinden bakarak “uzak kozmik konsantrasyonları” gözlemlemekti. eski zamanlarda, bu konsantrasyonlar duyu dışı yollarla algılanabiliyordu, ancak bu algı kaybolmuştu. aparat ayrıca iklimi kontrol etmeye de yarıyordu. piramitleri ve sfenks'i gördükten sonra beelzebub güneye gitti, maymunlarını yakaladı ve onları satürn'e gönderdi.

    üçüncü dünyevi felakete yine ay neden oldu. uydu artık bir atmosfer kazanmıştı ama dünya'nınkiyle uyum içinde değildi. sonuç, anormal derecede güçlü rüzgarlar, yüksek arazileri düzleştirdi ve çöküntüleri kumla doldurdu. sahra ve gobi çöl oldu ve beelzebub'un dördüncü inişinde bildiği tüm kültür merkezleri ortadan kayboldu . bu felaket, ırkların göçüne yol açtı: hazar grubu iran'a gitti; gobi grubu bölündü, bir kısmı doğuya çin'e, diğer kısmı batıya gitti ve sonunda avrupa'ya ulaştı. afrikalılar merkezden kıtaya yayıldı.

    bu iniş çıkışlar sırasında, insan ömrü çok kısalmıştı ve beelzebub'un beşinci inişinin sebebi bunun nedenini keşfetmekti. basra körfezi'ne indi, ardından şimdi tüm gezegenin öğrenme merkezi olan babil'e yelken açtı . burada insan ırkının daha da gerilediğini gördü. ruhu, sözde öğrenilmiş rehberlik altında, temel inanç, umut ve sevgi dürtülerini kaybediyordu. bilgelik köreldi, yerini ezberci öğrenmeye bıraktı.

    beelzebub'ın altıncı ve son inişi, onu 300 yıl boyunca (kendisinin bir yılına eşit) dünya'da bıraktı. uzay gemisi onu afganistan'a indirdi, ardından artan insan nüfusu tehlikesi yüzünden gözden kaybolmak için kuzey kutbu'na gitti. beelzebub, insanlığın kendi türünü yok etmeye yönelik garip dürtüsünün uzun mesafeli silahlarla sürdürüldüğü yeni savaş yöntemlerini gözlemlemeye gelmişti.

    bu ziyaret sırasında önceki muhalefetinden dolayı affedildi ve güneş sisteminden ayrılmasına izin verildi .

    beelzebub'ın dünya tarihi hakkındaki bilgisi, kısmen kendi deneyimlerine, kısmen de oldukça gelişmiş insanlar tarafından yaratılan atmosferdeki "düşünce bantlarına" dayanmaktadır. kasetler neredeyse sonsuza kadar sürer ve belirli bir tefekkür seviyesine girebilen herkes tarafından erişilebilir ve okunabilir.
  • mitra yayınlarından çevirisi yayınlanmış kitap. ilk kitabın sayfa sayısına bakınca büyük ihtimalle üç kitaplık bir seri halinde yayınlanacaktır
hesabın var mı? giriş yap