• dino buzzati’nin gelmeyecek düşmanın sonsuza kadar beklendiği tatar çölü romanında geçen “hayali” kalesi.
  • "bastiani kalesini dino buzzati tatar çölü adlı romanında anlatır. kale kimsenin gelip geçmediği, öte tarafında ne olduğunun, kimlerin yaşadığının bilinmediği bir çölün sınırındadır. oraya gelenler alışkanlıkların, gündelik ritüellerin etkisiyle bilinçli ya da bilinçsiz kaleyi terk edemezler. söz konusu alışkanlıklar ve gündelik ritüeller ne kadar bunaltıcı olurlarsa olsunlar taşıyıcılarına bir güvenlik hissi verdiklerinden midir bilinmez, kale sakinleri hiçbir zaman aşamayacaklarını düşündükleri bilinmezlikle dolu toprakların kıyısında donmuşlardır. tam da aşılmak için önlerinde duran geleceğin karşısında alışkanlıklarına sarılıp donmuşlardır sanki. adım atmaktan başka bir şey yapmalarının gerekmediği yerde, burjuva ideolojisinin alışkanlık olarak sunduğu şeylere sarılıp beklemektedirler. bugünün muhalefeti de böyledir, burjuva siyasetinin kalesi olan bastiani kalesini yurt bellemiştir.

    muhalefet burjuva siyasal alanına hapsoldukça açlık, yoksulluk ve geleceksizlik altında ezilen emekçi kesimlerin istekleri siyasetin diline dönüşemiyor. emekçi kesimlerin kendi seslerini taşıyacak kimseler de çölü aşmak için uzun yollar yürüyüp bastiani kalesine gelince dönüştürülüyor. burjuva siyasal alanına hapsolmak ne anlama geliyor? emperyalist toplumlar içerisinde üretilen kavramlarla ve bu toplumların yönetici sınıflarıyla kendi toplumunun içinde “muhalefet etme” anlamına geliyor. bu dil her durumda ulusal olan emekçi kesimlerin dertlerini okumak için gerekli kavramlardan yoksun. emekçi kesimlerin gerçeklerine uzak. hal böyle olunca, “emek siyaseti” olarak anlaşılan şey ya siyasal iktidarın bir düzenlemesi sonrasında ya da işyerlerinde yaşanan somut olumsuzluklar sonrasında söz söyleme eylemine dönüşüyor. tabii söz konusu olumsuzlukların gündem olmadığı durumlarda bu tepkisellik de söz konusu olmuyor. siyasal iktidar farklı gündemler yarattığındaysa muhalefet oralara savruluyor ve emekçiler karanlığa geri gönderiliyor. burjuva siyaset alanına hapsoldukça, emek siyaseti ve emek politikaları muhalefetin siyasetinde merkezi bir yer edinemiyor.

    dolayısıyla muhalefet alışılmış düşünce kalesi içinde tutsaktır. burjuva siyasal alanının sınırları içine sıkışmıştır. sözünü ve politika önerilerini bu sınırlar içinde şekillendirmektedir. burjuva siyasal alanının kurduğu oyun sahası içinde yalnızca itiraz etmekte ya da moda tabiriyle “ezber bozmak”tadır.
    . . .
    dolayısıyla bugün sosyalist siyaset, bastiani kalesine hapsolmuş, topluma yılgınlık ve umutsuzluk veren siyasal iktidara ve muhalefete karşı tek çıkış yoludur.
    . . .
    buzzati, bastiani kalesine sıkışmışlığı şu sözlerle anlatıyor: “çıplak ve rutubetli duvarlar, sessizlik, ölgün ışık, her şey, kaledekilerin, dışarıda, dünyada bir yerlerde çiçeklerin, gülen kadınların, neşeli ve insana kucak açan evlerin varlığını unuttuğunu düşündürüyordu.” burjuva siyasetinin kalesi olan bastiani kalesini ve onun çıplak-rutubetli duvarlarını, sessizliğini, ölgün ışığını terk etmenin zamanıdır. insanın insanı sömürmediği, işsizliğin olmadığı, herkesin sağlığa, eğitime, konuta eşit ve ücretsiz erişiminin olduğu sosyalist topluma yol almanın zamanıdır. diğer bir deyişle çiçeklere, gülen kadınlara, neşeli ve insana kucak açan evlere doğru yol almanın zamanıdır."

    gamze yücesan özdemir
    https://sol.org.tr/…tiani-kalesini-terk-etmek-12777
  • dino buzzati'nin tatar çölü romanındaki en önemli metafor.

    romanda mekânın adeta bir roman kahramanı olarak belirmesine, hatta teğmen drogo'dan sonraki karakter olduğuna şahit oluruz. yazgıdan kaçamamak, beklemekten yılmamak, beckett'in godot'yu beklerken'indeki vladimir ve estragon gibi beklemeye yaşamı adamak söz konusudur.

    beklenilen, terk edil(e)meyen yer olarak belirir bastiani kalesi. yazgının merkezidir. bırakılan fakat eksikliği hissedilen. gidenlerin gittikleri yer ne denli güzel olursa olsun hayatlarındaki izi dinmemiş olandır. bu drogo için böyle. herkes onun kadar yazgının esiri değil elbette.

    mekân her şeydir der muhteşem kitabında bachelard, çünkü “zaman, hafızayı canlandırmaz artık. hafıza (ne gariptir ki!) somut süreyi, bergsoncu anlamıyla süreyi kaydetmez. miadı dolmuş süreler yeniden yaşanamaz. bu süreleri ancak düşünebiliriz, soyut, her türlü derinlikten yoksun bir zaman çizgisi üstünde düşünebiliriz ancak. geçirilen uzun günler sonunda somutlaşmış güzelim süre fosillerini mekan sayesinde, mekan içinde buluruz. bilinçdışı orada geçirir gününü. anılar hareketsizdir”

    çemberin içinde yer aldığınızda her şeyin normal göründüğü ancak dışına çıkarak ne tüketici bir sürecin içinde olduğunuzu anladığınız yerdir bastiani kalesi. drogo'nun annesinin yanına gittiği bir dönem vardı. o günlerde birçok kişi kaleden ayrılma şansı yakalarken o kaçırmıştı. hayatının sonuna kadar kalacağı kendince ulvi bir amaç için beklediği kaleye dönmek zorunda kaldığı kaderinden kurtulamadı. gönüllü bir razı oluştu ondaki. halbuki başkaldırsa, bu denli sabretmese çoktan atına atlayıp gidenlerden olacaktı ve düşmanlar geldiğinde o savaşamadan, savaşmasına izin verilmeden ölüme gidenlerden biri olmayacaktı.

    tanımını yapalım yeniden: gönüllü bekleme zindanı
hesabın var mı? giriş yap